Demokrasi deyince…

Solda akan sular durur! Kötü bir gelenektir bu ve tarihi çok eskilere dayanır. Türkiye’de solun kendini bağımsız ve iddialı bir özne olarak konumlandırmaması sorununa “iktidar perspektifi” noksanlığı diyoruz on yıllardır.

*                *                *

Takkeli birtakım yaratıkların sokak röportajı yaptığı bir kanal var. Ara sıra internette denk geliyorum. Nadir bir şey oldu ve önceki akşam “darbeye karşı direnen” bir genç adamın sözlerinden bayağı bir şeyler öğrendim!

Arkadaş, “abi yanlış anlama ama” diyordu (“abi” takkeli röportajcı oluyordu), geçen Cuma akşamı içiyorlarmış bir yerde. Darbe falan duyunca silah kuşanıp koşmuşlar. (Silah kuşanmak derken utangaçça gülümsüyor genç adam. Neden bilmiyorum; mahallede veya batakhanede silah mı dağıttı birileri, yoksa masadan kalkarken o kafayla bir bıçak mı attı cebine, anlaşılmıyor. İlki daha akla yatkın geliyor!)

İçiyorduk bilgisine bile elhamdülillah deyip kafa sallayan takkeli bir noktada atlıyor: “Demokrasi için savaştık diyorlar…” Gencin röportajcıya lafını tamamlatmamasından anlıyoruz ki, soru iyi çalışılmış yerden: “Abi ne demokrasisi yahu; ben Allah için çıktım abi, saçmalamasınlar abi, demokrasi ne abi…”

Bir de diğer mücahitlerin profiline ilişkin öğretici bilgiler vardı. Bizim mücahit yaşadığı semti “PKK yuvası” olarak niteliyordu. Ama bir de mahallenin aşağılanan tipleri varmış. Onlara “şudur budur” denirmiş, keş denirmiş… Lakin “Allah seni (takkeliyi) inandırsın, o akşam bu çocukların nasıl vatana, devlete, Allaha bağlı oldukları görüldü yani…” Ben inandım, genellikle böyle olur zaten. Faşizmin tabanı böyle bir şey değil midir?

*                *                *

Uzatmayayım. Demokrasiye sahip çıkmaktı, demokrasi şöleniydi… bunlar palavradır. Türkiye’de iki İslamcı faşist hizip arasındaki hesaplaşmanın tarifi pek demokrasiye gelmese de, terimi açıktan reddetmek için meczup işi bir yayıncılık yapıyor olmak gerekir. Yoksa uysa da uymasa da, demokrasi mecburi kılıftır. Darbecinin demokrasiyi kurtarmaya, hükümetin de demokrasiyi korumaya niyet etmesi kaçınılmazdır. Çünkü burjuva demokrasisinin vazgeçilmez ilkesi “göstermeliklik”tir.

Bizde dinci gericilik, bugünlere tırmanırken temsili demokrasinin benim uydurduğum adıyla “göstermeliklik ilkesi”ni tefe koyarak meczup karşı-devrimcilik enerjisi üretmişti. Bunun için Mustafa Kemal’e ayyaş dendi, laiklik “ben değilim” diye yorumlandı, demokrasi alenen bir alet, bir araç olarak nitelendi. “Ölülerin bile oyunu alın” diyen Gülen de Erdoğan’dan geri kalmıyordu…

Sonra vazgeçtiler. Demokrasi boş bir çuvaldı tabii, ama göstermelik önemi çok büyüktü. Tabii yanında laiklikle beraber…

Bu noktaya geldiler diye sevinecek miyiz? Sol böyle şeylere sevinmek midir? Demokrasi kültürü kazandı diye mesela. Atatürk’ün değerini bunlar bile reddedemedi diye, kimi solcular için. Veya Erdoğan’ın laik bir çizgiye gelmesine anlam yükleyerek!

Neden olmasın ki; Batı emperyalizmine karşı mücadele ediyor diye AKP hizmetine girip solculuk taslayanlar yok mu!

*                *                *

Peki, bu tabloya nasıl muhalefet edilir?

Şimdilik nasıl muhalefet edilemeyeceği gösterilmiştir.

En hakiki demokrasi mitingini düzenleyelim yaklaşımıyla olmaz örneğin. Bunu sadece CHP değil, milli mutabakattan dışlanmasına pek kızan HDP de yapmaktadır. Adında olağanüstü sıfatı bulunan OHAL’i “normal buluyorum” da olmaz! Biraz da beyaz Türkler tadına baksın diye sırıtmakla hiç olmaz!

Demokrasi dendiğinde sömürü düzeninin göstermelik dünyasında bütün sular duruyor olabilir. Sömürü düzeninin iyileştirilmesinden öteye bakanlar kimin için demokrasi diye de sorarlar, kimin için darbe diye de! Sadece bu darbe değil, bu demokrasi de bizim değildir. Solun başlangıç çizgisi artık emekçilerin sosyalist iktidar perspektifinden çizilmelidir.

Kuşkusu olan “demokrat solculara” takkeli sokak röportajları iyi gelebilir. Darbeye direnen halk efsanesi üstüne düşünmeye sevk edebilir mesela…