Daha ne yaptık ki?

Gemi azıya alıp İstanbul’un çeşitli semtlerinde ve hatta Meclis’te katliam yapmıyor olmayı barışçılıklarına kanıt olarak sunan televizyon sunucusu, bu şekilde son ekran konuşmasını yapmış oldu. Çok mu saçmaladığı düşünülmüştü? AKP yöneticileri veya birileri “yok artık bu kadar da olmaz, bu sözler yanlış” mı demişlerdi? Hiç zannetmiyorum. Artık ciğerlerini tanıdığımız yobaz takımı Türkiye’de kendisinden farklı gördüğü herkesi, elindeki her tür aracı kullanarak sindirmeyi benimsemiştir. Bunun içinde, mümkün olsa sokakta adam kesmek de vardır. Camide tecavüz etmek, okulda yakmak, inşaattan atmak var da, bu niye olmasın! O yaratığın ekranları terk etmesini AKP’de hâlâ hoşgörü sahibi, dirayetli insanların varlığına mı bağlayacağız?

Ben derim ki, bu sonucu kendimize mal edelim. Biz gönderdik. Kimimiz “hadi gel Cihangir’deyim” dedi, bir diğerimiz otobüste tumturaklı bir küfür salladı, bazılarımız toplantılarda değindi, “işte düzen bu” diyerek; bir kısmımız da güldük geçtik, daha fazlasını hak etmez bu sefil manasına… Sonuçta “biz” gönderdik.

Daha yeni çalıştıkları dizi setini, haklarını almak için terk etmedi bir grup emekçi. Şirket paralarını ödememişti ve artık yeterdi. Şaşırmanın yeri var mı? Yapımcı şirket aslında kanaldan ödeme almış, ama çalışanlarına dönüp “ben de paramı almadım ki” diye sallamıştı. Sonra da, kârlarını yükseltme sanatını iyi öğrendiğini kanıtlayarak “hepinizi attım” demeye kalktı.

Sonuç: Geri basacaklar, geri basıyorlar. O TV kanalı “yahu siz ne biçim adamlarsınız” dediği için değil. Böyle demiş olsa da, değil. Şirketin yöneticilerinden biri, emeğin de hakkını vermeliyiz diye insafa geldiği için de değil. Kıyasıya devam eden bir mücadele karşısında çaresiz kaldıklarından hiç değil. (Daha o kadar mücadele vermedi kimse.)

Geri adım atmalarının nedeni biziz. İşyerinden çıkmadık. Haber yaptık, kamuoyuna mal ettik. Birbirimizin koluna girdik, siz de gelin diye seslendik. Bazılarımız telefon açtı, yanındayız dedi kardeşlerine… Bütün bunlar daha hiçbir şey. Ama emek düşmanlarını geri bastırmak için yeter de artar bile.

Birkaç hafta oldu; havalimanı işçileri Erdoğan ziyarete gelecek diye çalışma ve yaşam koşullarının üstünde daha da tepinmeye kalkan patronu protesto ettiler. Yürüdüler, cep telefonlarıyla çektiler, yaydılar. Aslında birkaç on veya birkaç yüz işçinin, minicik önlemleri almaya zaman ve para ayrılmaması nedeniyle -yani kârları maksimize etme sanatının gereği yüzünden- göz göre göre öldükleri o dev şantiyede yaşananların yanında o yürüyüş neydi ki! Henüz hiçbir şey… Ama patronların apar topar geri adım atmalarını sağlayan, bir devlet büyüğünün “yahu Reis gelecek diye bu kadar insafsızlık yapmayın” demesi olmuş olabilir mi? (Biri böyle yapmış da olabilir gerçekten) Veya insan kanına bulaşmış kazanç kutsal değildir demiş olabilir mi, yobaz kapitalistlerden biri diğerlerine? Sanmam…

İşçilerin taleplerinin eylemin sabahına apar topar kabul edilmesi bizim eserimizdir. Yürüdük, kaydettik, anlattık, kötü kötü baktık belki… Yani henüz fazla bir şey yapmış değiliz. Ama bu kadarı yetti.

Onun birkaç hafta öncesinde de metal işçilerinin grevini yasaklamıştı hükümet. Sektördeki küçük sendika yasağı tanımam, grevi de yaparım dedi. Yapmaya gerek kalmadı. Şimdilik yalnızca işçilere “grev eğitimi” verildi. Şimdilik yalnızca “madem öyle gel bakalım” denmiş oldu. Hükümetin arkandayım, OHAL’im senin için dediği patronlar bir iki gün birbirlerine telaşlı telefonlar açtılar. Yanlarındaki “işçi” sendikaları tarafından uyarılmış olabilirler mi? Bir AKP’li sendikacı, valla bu iş sürerse tabanı komünistlere kaptırırız, biz de kontrol edemeyiz demiş midir, patrona veya bakana? Belki de demiştir, ama onların akılcı davranması nedeniyle değil, bizim sayemizdedir patronların aylarca ayak diredikleri talepleri kabul edivermeleri. Biz yaptık ve daha pek bir şey yapmış saymıyoruz kendimizi…

Böyle devam edilmelidir. Pedofillerin pedofiliyi övdüklerini haber yapmayı, yazmayı suç sayıyorlar ya. Bunun da sonu yakındır. Tumturaklı küfürleri sakınmayacağız. Çocukların yanına koşacağız. Onlar boyun eğdirmeye çalışacak, biz sarıp sarmalayacağız.

Bütün okulları imam hatibe çevirmeye kalktılar, çevirdiklerinde sıralar boş kaldı.

Güya imamlara nikah yetkisi verdiler. Şimdi niye herkes imamlara başvurmuyor diye düşünüyor, kafasızlar…

Böyle ve daha fazlasıyla devam etmelidir memleket. Şarkısı TRT’nin listesine alınan ilerici sanatçı, sansür kararını madalya gibi takmalıdır göğsüne, AKP tarafından yasaklanma şerefine kaldırmalıdır kadehini. Ve hep birlikte söylemeliyiz o şarkıları.

Hep birlikte söyleyerek devam etmeliyiz.

Hep birlikte olmalı set emekçileri. Metal işçileri bir sonraki sözleşme zamanını beklememelidir, toplanmak ve hazırlanmak için. Gericilikten yakınmayı bırakıp, her örnekte kovmanın yolunu bulmalıdır, laikliğe ve insana inananlar. Yani örgütlenerek devam etmeliyiz.

Daha pek de bir şey yapmadan bu hale sokuyorsak, örgütlendiğimizde kaçacak delik arayacakları kesindir.