Ciddi Olsa da Gülebiliriz

Yeni-Osmanlıcılıktan sıkılmış olabilirsiniz. Doğrusu ben sıkıldım. Ama elden bir şey gelmiyor. Çünkü en azından şu anki dalga 1920'lerden bu yana ara sıra gericilerin bitinin kanlanmasına pek benzemiyor.

Karşımızda stratejik bir yönelim var.

Stratejik mi?

Yani birincisi düzenin önemli veya önemsiz bir unsurunun fantezisinden ibaret değil geniş bir ittifaka dayanıyor.

Bu ittifakın unsurlarının AKP, onun organik sermaye fraksiyonu, Gülen tarikatı ve diğer geleneksel gericilerden ibaret olduğunu sananlar yanılır.

MHP'nin zaten böyle bir açılımla herhangi bir sorunu olmaz.

En önemlisi TSK yeni Osmanlı rotasına bağlanmıştır. Çeşitli düzlemlerden türlü nedeni vardır bunun. Örneğin itibarını ancak bu ölçüde bir umut pompalamasıyla toparlayabilecek olması bir faktördür. Ama en önemli gerekçe, kuşkunuz olmasın, Amerikancılık ve NATO'culuktur.

CHP her zamanki kadar gerici değil, artık bu rotanın gerektirdiği ölçüde çarşafçıdır. CHP kendinde bir öneme sahip olmayabilir, ama düzenin bu doğrultu dışında önemli bir siyasal seçeneğe sahip olmadığının işaretçisidir.

İkincisi emperyalizm faktörüdür. Bu yolu Türkiye'ye gösteren ABD'dir.

Ama üçüncüsü bu yönelimin altı doludur. Türkiye buraya gelene kadar defalarca ölümü görmüş ve şimdi iflas edip sokaklara düşmek varken, büyük bir ikramla karşı karşıya gelmiştir. Ölüm-sıtma diyalektiğiyle dönüşüme hazır hale getirilen Türkiye'ye şimdi yardan atlaması için ot değil, pasta sunulmaktadır.

Dördüncüsü iş siyasetle başlayıp bitmemektedir. Türkiye kapitalizmi, ülke ölçekli yapılanmasının en temel dayanakları, özellikle 2000'lerde tasfiye edilerek başka bir alan tanımına yatkın hale getirilmiştir. Burada da mecbur kalmakla büyük ikram uçları arasında ilginç bir salınım söz konusudur ve AKP'nin organik sermayesinin yanı sıra geleneksel büyük sermaye de bu işe fit olmuştur.

Beşincisi yönelim tarihseldir. Nerden baksanız yüz yıla yaklaşan bir dönemin yapılanması tasfiye olmaktadır...

Uzatmayayım yani iş ciddidir.

* * *

Ancak zaten, komik olana herkes güler!

Türkiye ciddi şeylere katıla katıla gülmenin mümkün olduğu bir ülkedir.

Birkaç ay önce televizyonda bir gece vakti kulaklarımla dinledim. Memleketin bir önemli tarihçisi hakkında bir diğeri anlattı: Osmanlı prensesi bir gelişinde mühim tarihçiye "hocam saraya zaman harcıyorsunuz, oysa sizden eser bekliyoruz" gibi bir şey söylemiş. Hikâyeye göre tarihçi "bu saray benim çocukluk rüyamdı, fazla mı gördünüz" diyerek ellerine sarılmış sultanın ve başlamış ağlamaya.

Haksızlık olmasın hakkında konuşulan kişi anlatılan hikâyenin tamamını onaylamadı. "Topkapı sarayını çok önemsemekle birlikte çocukluk rüyası olarak nitelemenin abartı olacağını" söyledi.

Durum budur ve gün, salya sümük, hem kokona olmuş, hem de dedeleriyle ne siyasal ne kültürel bağları kalmış Osmanlı prenseslerinin ellerine sarılma günüdür.

Ya da katıla katıla gülebiliriz.

Doğrusu, ben Gazze'de bir gösteride kimliği hakkında basının ser verip sır vermediği birinin "hepimiz Abdülhamitiz" şeklinde konuştuğu haberine de çok güldüm.

Abdülhamit zamanına dönülecekse bize hep beraber çıkını toplamak düşecek, tabi bazılarımız da kendilerine yollanan ödeneklere fit olacak. Bizim bir yere gideceğimiz yok, ama 2010 Avrupa başkenti vesilesiyle dağıtılan ulufeler Abdülhamit'in keselerinin çok ötesine geçmiş bulunuyor.

Gerçekten komiktir. İmparatorluğun dağılışını bir elde sopa ötekinde para kesesi, dilinde İslam duaları arkasında polis devletiyle durdurmaya nafile uğraşmış bir tarihsel çaresize öykünenlere gülmeyip de ne yapalım?

Güldüğüme bakmayın ben Osmanlıcılık yükselişini ciddiye almayanlara da gülüyorum.

Ama bir kesimi yine de anlıyorum. Solun, ulusalcı olmayıp da, ulusalcılığı aşırı ciddiye alan kesimleri kafalarını çoktandır cumhuriyetin çökmekte ve Osmanlının geri gelmekte olduğu iddialarıyla doldurmuş olabilirler. Bu, Türkiye'de düzenin bir yönetim üslubu olup daha 1920'lerden bu yana geri dönüş hayaletinin ara ara ortaya salındığı bilinir.

Aralarında gayet iyi niyetli olanlar bulunsa bile, ulusalcı yorumcular yalancı çoban sendromuna kurban gitmişlerdir. Kitap piyasası şöyle bir kurcalansa AKP dönemini çöküş ve dönüş olarak örnekleyen ulusalcı kaynaklara çok rastlanacaktır. Sorun şu ki, daha önceki onlarca yılı da yine çöküş ve dönüş penceresinden anlatan çok yalancı çoban vardır!

"Eserleri" öğrencinin zihninden herhangi bir iz bırakmadan akıp giden ortaokul tarih kitaplarından daha düzeyli olmayan başdanışmanın ünlü Stratejik Derinliğine bakanların büyük kısmı, iddia ediyorum, tuğlanın onda birinden ileri geçememişlerdir. Bu gerçeği sezenler, ortada stratejik derinlik değil, demagojik yüzeysellik olduğunu düşünüp, "boşverin Osmanlıyı" demiş olabilirler. Ancak burada kofluğu keşfedenleri kutlamak değil, çağın kitap ruhunu anlamayanları kınamak gerekir. Zaman, kitap basımını yüz katına çıkartırken okuma oranını yüzde birine indirme zamanıdır.

Olup biteni ciddiye almamız gerekir. Zira liberalizm-islam birlikteliğinin ve onların yanına Kürtçülüğü ekleme niyetlerinin geçmişi uzundur. Bugün bu geçmiş dirilmiştir ve gün zombilerin günüdür.

Kahkahalarımız zombilere inanmamaktan kaynaklanmıyor.

Ben kendi payıma, ne zaman Türkiye'de "kriz idaresi"nden ötesine inanıp, "büyük yeniden yapılanmalar"a kendini kaptıran burjuva görsem gülesim geliyor.

Türkiye'nin ancak sosyalizmle ayaklarının üstüne dikilebileceği gibi açık seçik bir gerçeği göremeyen ve bu gerçeğin üstünü örtüp, yolunu kapatmaya çalışanlarla gülmekten fazla, mücadele edeceğiz kuşkusuz. Ama bu yaptıklarının çok komik olduğunu hiç unutmamakta da yarar var.