2025 baharında 2013’ü de aşan ölçülerde bir cumhuriyetçilik sokaklarda ilan edilmişken ilkeleri nerede arayacağımız bellidir.
CHP’cilik
Aydemir Güler
Türkiye solunda genel olarak kendi sağındaki güçlere umut bağlamak veya burjuvazinin temsilcileriyle işbirliği stratejisi kadim bir sorundur. O kadar ki, genel tabloya bakıldığında “bağımsız sınıf tavrı” tarihimizde neredeyse istisna sayılır…
Üstelik karşıt sınıfların işbirliğine varan bu yaklaşımın, “Cumhuriyet devrimine sahip çıkmak” gibi doğru bir ittifak “ortak paydasının” dışına taştığı da görülebilmiştir. Örneğin “partili gelenek” dediğimiz işçi sınıfı partisi kulvarında Kemalizme atfedilen abartılı misyon yüzünden zaman zaman sosyalist iktidar hedefinin üstünün örtülmesi bir yana, İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminde Demokrat Parti’yi kuracak olan gericilerle cepheleşmeye kalkışılmıştır!
1980’lerde asıl amacı komünist partiyi tasfiye etmek olan bir grup ANAP’ı pek beğeniyordu. Bundan neredeyse yirmi yıl sonra solun bütün kesimlerinden oluşturulan berbat bir koro AKP’yi demokrat ve devrimci ilan etti.
Bu majör meselelerin yanında şeriatçı parti kurulmasının, hiç olmazsa kâğıt üstünde önünü kesen TCK 163. maddenin, sola karşı sallanan 141-142 kılıcıyla eşdeğer sayılması gibi acayiplikler yaşandı. “Tutarlılık adına” sadece işçi sınıfına değil, ortaçağdan çıkagelen dincilere de özgürlük istemeliydik!
1970’lerin sonunda düzen sağının anti-komünist sopasında “yükselen Sovyet emperyalizmine karşı milli devletin gücünü” görenler olmuştu… Saymayalım onları...
Avrupa’dan demokrasi beklemek, bu uğurda AB konuşulurken araya “emeğin Avrupa’sı” uydurmasını sıkıştırmak, gözü kulağı hep sağa dönük yaşayan solcuların yaratıcılığı sayıldı. Hem AB kaynaklı fonlar sayesinde bir sürü “yararlı” iş yapmak, sendikalarda işçilere eğitim vermek, milyonlarca yoksulun içinden birkaçını seçip kredi dağıtmak falan da mümkündü! Umutlar emperyalist Avrupa’nın başkentlerine bağlanmıştı…
Devletin ekonomiye müdahalesi de “hakikaten yanlıştı” ve “özelleştirmeler verimi arttırabilirdi.” Umutlar burjuvazinin devletle daha az sıkı fıkı olduğu varsayılan piyasacı fraksiyonlarına bağlanmıştı. Çok daha eskiden pertavsızla “milli burjuva”, o bulunamıyorsa “tekel-dışı burjuva” aramak solda kural kabul edilmişti…
Listeye AB’ci ve NATO’cu Kürt ulusal hareketi de eklenmeli. Solda, kendi sağına bakakalmak uzun zamandır, “Kürt sorunu çözülmeden herhangi bir ileri adım atılamaz” varsayımına demirlemiş bulunuyor.
***
Tüm bunların yanında, 2025 baharında tazelenen CHP’cilik hafif kalabilir... Elimizde terazi yok; ama daha önemlisi, farklı giysilere bürünse de ana karakteri sağ sapma olan bu geleneğin, kesinlikle taktikle, reel politikayla açıklanamayacağıdır. Bu kadar sağcılık, devrimciyi, radikali, sosyalisti yoldan çıkarır…
Bir sol hareket, “taktik icabı” CHP’nin cumhurbaşkanı adayını desteklemeye meyledebilir. Ama bu politika adına, CHP’nin yayın organı zannedilebilecek gazeteler çıkarmak neyin nesidir?
Ben katılmayabilirim; ama başkaları solun bir CHP adayını desteklemesini savunabilir, tartışırız… Ama böyle bir tavrın, söz konusu cumhurbaşkanı adayıyla “kitapçıda karşılaşma olasılığı” üstünden estetize edilmesi ayıp değil midir? Devrimcilikten geçtim, sınıflar, ekonomi politikası, emperyalizme karşı tutum, dini söylemin siyasette yerinin olup olmadığı… özetle sola dair ne varsa, yük sayılıp silkelenmekte ve Erdoğan’dan “ehvenine” alkış tutulmaktadır.
Kimse kusura bakmasın, solculuk bu kadar ucuz bir şey değildir.
Bu arada CHP, sayısını, kimsenin bilmediği bir hizipler platformuna dönmüş… Sayının belirsizliği, uzaktan seçebilme güçlüğünden ileri gelmiyor. İçindekiler de bilmiyordur. Çünkü her bir hizbin bütün kademeleri sonsuz bir devinim içinde birbirine karışmakta, yer değiştirmenin hızından fotoğraf alınamamaktadır! Haliyle bu durumda, umudunu CHP’ye bağlayan sol, hizipler kavgasının içinde alelade bir araca dönüşme riskiyle karşı karşıya kalıyor.
Tabii, hizip rekabetinin etkisiyle “solcu katkısı” kıymete biniyor, piyasa değeri artıyor olabilir! Eğer öyleyse, sağına dönen sol, kendisini tarihin pek önemli aktörleri arasında görüp tabanını kandırma şansı yakalayacaktır…
***
Geçtiğimiz günler tarihsel önemde kitle hareketlerinden birine sahne oldu. Bir önceki 2013’te yaşanmıştı. O da, işçi sınıfının Bahar Eylemlerinin üstünden yaklaşık yirmi beş yıl sonra patlamıştı.
Elbette kimse bugünleri hafife alamaz.
Elbette halkın ayağa kalkmasına vesile olan saldırının birinci muhatabı Cumhuriyet Halk Partisi’dir.
Dolayısıyla CHP’nin sürecin merkezine yerleşmemesi mümkün değildir. Herkes bu durumu hem bir veri olarak görmek, hem de söz konusu “merkeze” saygı göstermek zorundadır. Ancak veri ve saygı, solun CHP’cilik çatısı altına girmesi anlamına gelmez.
Siyasal mücadeleler, büyük çoğunlukla arı biçimde işçi sınıfı ve sermaye kutupları arasında bir çatışmayla somutlanmaz. Altta yatan ve her şeyi belirleyen sınıf çıkarları, devrimci durumda bile çıplaklaşmayabilir. Her zaman dolayımlar vardır. Sadeleşme istisnadır.
Sadeleşme olmuyor ve emek ile sermaye, devrim ve düzen ringde yerlerini almıyorlar diye, siyasal alan ısınırken, milyonlar sokaklara dökülürken, bir gerici rejimin temelleri sarsılırken solun kendini geri çekmesi, ortadan kaldırması ise deliliktir. Tersine, kriz nesnelliği, bir alternatif olarak sosyalizmin, toplumda yaygın meşruiyete ve itibara kavuşması için sahneyi hazırlayıp sola armağan etmektedir.
Bu imkân değerlendirilmezse, CHP toplumun hareketlenmesinden, aynı anlama gelmek üzere, düzenin istikrarsızlaşmasından en yakın kavşakta kaçacağı için, sol sağına bağladığı umutlarla kendi kendini boğmuş olacaktır.
Bu imkân değerlendirilebilirse, sosyalizm kavgasının toplumsal tabanı ciddi bir sıçramayla çok daha geniş bir ölçeğe oturabilir. AKP’nin baskıcılığını, gericiliğini alt etmenin yolu da ancak böyle genişleyen bir zeminden geçer. CHP’nin hizip kavgalarından değil!
Bitirirken; siyasi mücadelenin en önemli unsurlarından, hatta tanımlarından biridir ittifaklar politikası. Herkes müttefike muhtaçtır. İttifaklar da ilkelere muhtaçtır. 2025 baharında 2013’ü de aşan ölçülerde bir cumhuriyetçilik sokaklarda ilan edilmişken ilkeleri nerede arayacağımız bellidir.
Solda ise kendi sağına umut bağlamayı reddeden, bu reddiyeyi varlık nedeni sayan bir parti var. Sağa bakma geleneğini kırmak, bu kez mümkündür.