Cepheyi nereye kurmalı?

Türkiye'de olan, en özet haliyle Birinci Cumhuriyetin yıkılmasıdır.

Bu satırları yazmaya oturmadan az önce beş para etmez bir kanalda adamın teki çok karılılıktan söz ediyor ve “insanların ilahi rehberliğe uygun olarak yaşamalarına kim karışabilir” diyordu. Buna göre “yasalar” denen şey, kişinin, başkalarının istediği gibi yaşamaya zorlanmasıydı. Dünkü ülke haberlerinden biri de Diyanet'in dinsel eğitimin kendine bağlanmasını istemesiydi...

Bu deli saçması laflar ve talepler İkinci veya İslami Cumhuriyetin resmi ideolojisini yapılandırmak üzere havada uçuşuyor.

İslami Cumhuriyetin bizde bağımsızlıkçı ve kişilikli olabileceği düşüncesi yine son günlerde Cumhuriyet gazetesine, yani Birinci Cumhuriyet bakiyesi bir yayın organına sirayet etti. Bir yazara göre Ahmet Davutoğlu böyle bir dışişleri bakanı çıkmıştı.

Bunları yazan, yeni medya akıntısına yatırım mı yapıyor, bilmiyorum, ama şunu biliyorum ki, son NATO zirvesinden ve Wikileaks belgelerinde sergilenen Türkiye yönetici eliti resimlerinden sonra ülkemizde bağımsızlık defterinin kapandığı kesindir. Füze sisteminin kurulacağı ve bütün yöneticilerinin birbirlerini Amerikalılara jurnalleme yarışına girdiği bir ülkede bağımsızlık kağıt üstünde bile kalamaz. Bugün Medeni Kanunun karşısına bireysel inançlar demagojisiyle çıkmaya başlayanlar varsa, yarın bağımsızlık fikrinin islam ümmetini böldüğü ve dahi medeniyetlerin buluşmasını engellediğini anlatanlar da ortaya dökülecektir. Yeri gelmişken Kürt sorunu bu nedenle de öylece durmalı ve gerektiğinde, bağımsızlık kavramı iğfal edilirken, boşluğu milliyetçilik doldursun diye işe yaramalıdır!

Yirminci yüzyılın ikinci yarısında sosyal devlet biçimini alan eski bildik “devlet baba” da yıkılmıştır. Onun müşfik yüzünü tarikatlar, dinsel dayanışma, sadaka kültürü doldurmakta, diğer yüzü ise şiddetlenmekte ve pervasızlaşmaktadır. Zaten rejim, yargının, üniversitenin, medyanın, askerin, polisin belirli ölçüde özerklik çağrıştırmasından vazgeçtiği anda kamuculuk bir değer olmaktan çıktı demektir.

Laiklik, bağımsızlık ve kamuculuk... Türkiye'de bunlarsız bir Cumhuriyet bugüne kadar olmamıştı. Dolayısıyla yeni kurulana İkinci Cumhuriyet demek kadar Yeni Osmanlı demek de, aynı ölçüde mümkündür. Pervasızlığıyla, totaliter niteliğiyle yeni rejimin faşizmle benzeşen çok yönü vardır.

Bu tabloya kimi siyasal akımların rejime eklemlenme çabaları eşlik etti. Türbanı çözmeye icazet veren, NATO zirvesine gıkını çıkartmayan, sadece halkçılık demagojisini sürdüren CHP'nin yaptığı budur. Gülen yakınlaşmasını deklare eden Kürt siyasetininki de farklı değildir. İslamileşmeyle, emperyalist bağımlılıkla, kamuculuğun tasfiyesiyle herhangi bir sorunu olmayan MHP zaten başka yere konmalıdır. Daha doğrusu bu hareket 12 Eylül referandumunda kendini zaten AKP'yle aynı tarafa koymuştur!

Sosyal demokrat ve Kürt muhalefetinin İkinci Cumhuriyete iltihak etmeleri ise ortaya devasa bir boşluk çıkartır. Her iki hareket modernleşmenin çocuğudur ve iltihak kararının uygulanmasında bir dizi ciddi sorun kapıda birikmiştir. CHP bu sorunları birkaç solcudan devşirdiği makyajla örtebileceğini sanıyorsa ülkede yaşananlardan bir şey anlamamış demektir! Kürt hareketi tabanına istediğini yaptırabileceğini sanıyorsa kendini var eden tarihsel objektiviteyi hiç bilmiyor demektir!

Sosyal demokrasi ve Kürt demokrasisi, İslami Cumhuriyete ancak büyük kırılmalar yaşayarak eklemlenebilirler. Kentli, modern, aydınlanmış, emekçi bölmelerini beraberlerinde götürmeleri mümkün olmayacaktır. Aslında sosyal demokrasiden devrolunacak fraksiyonu DP-AP-ANAP-DYP hattının daha önce çoktan almıştır. Yine Kürt hareketinden devrolunacak fraksiyon geleneksel Türkiye Barzaniciliğinin alanına denk düşer. Yani bu hareketlerin “kırılma yaşayacağı” formülü bile hafif kalmaktadır. Belki de, bu hareketlerin Yeni Osmanlı'yı kabul ederek kendi organizasyonlarını ve tepelerini likide edeceklerini söylemek daha bile gerçekçi olur. Bu tabanlar ülkemizin karmaşık ve güzel solundan başka bir şey değillerdir. Bu bir objektivitedir. Siyasal hareketler bu objektiviteyi temsil etmezlerse, yaşam boşluk tanımaz.

Yeni rejime iltihak ettirilemeyen tek temel akım olarak Türkiye solu, işte buraya bakmalıdır. Bu boşluğa bir cephe kurulmalıdır. Bu cepheden solun yükselişi, büyük bir iktidar alternatifi çıkartılmalıdır.