Çankaya için boş işler

AKP'nin adayı çoktandır belliydi. Zaman zaman, krizin tepe noktalarında Erdoğan'ın adaylığını ilan etmesinin bile gayrımeşru hale geldiği anlar oldu. Ama direttiler.

Diretebildiler, çünkü diretmenin bir mekanizması ve zorunluluğu vardı.

Zorunluydu, çünkü geri adım atmak değil, duraladıkları an halkın kendine güveni tazelenirdi ve bunların en büyük korkusu halktır. Çünkü hız kestikleri an egemen güçler bir maliyet hesabına girişebilir ve AKP'nin artısını eksisini masaya yatırdıklarında işler değişebilirdi.

Yürümezsen düşersin! Erdoğan'ın, AKP'nin, İkinci Cumhuriyet denemesinin kuralı bu.

Erdoğan'ın gözünü daha yükseklere dikmemesi imkansız. Ve bu, ancak kariyerizmin doruğuna ulaşan marazi kişisel motivasyonlarla yapılabilir olsa da, kişisel bir durum değil. Kuralı besleyen başka bir şey de, kavşaktan bir tarafa dönse krallıklarını ilan edecek olan bu adamları, diğer tarafta yolsuzluk, katliam ve savaş suçları mahkemelerinin bekliyor olması. Ya saraya ya zindana!

Mekanizma mı? O daha basit. Elinden geleni ardına koymama ve her yol mübahtır pervasızlığı.
Her şeyi yapabilmek ve buna mahkum olmak...
Erdoğan böyle bir cumhurbaşkanı adayıdır.
Erdoğan bir kutuplaşmanın adayıdır.

Türkiye gericiliği, kabaca memleketin yarısının üstüne çöreklenmiş ve korkuyor. Erdoğan'ın yürüyememesi, dolayısıyla İkinci Cumhuriyet sistematiğinin çözülmeye başlaması durumunda, insan içine çıkamayacak hale gelmekten korkuyorlar.

Korku büyük bir enerji yaratıyor.

***

İhsanoğlu kimdir? Yazılıyor, ben uzatmayayım. Erdoğan'ın İslam Konferansı örgütünün başına koydurttuğu, Yeni-Osmanlı figürüdür. Erdoğan'sız AKP rejimidir. İkinci Cumhuriyeti memleketi iki yarıya bölmeden sürdürmenin formülüdür...

Yani eşyanın tabiatına aykırı!

İhsanoğlu, Mansur Yavaş'tır, Mustafa Sarıgül'dür. İhsanoğlu, yenilgiye mahkumiyettir. İhsanoğlu, Erdoğan'ın önünü açma operasyonudur. İhsanoğlu, Kılıçdaroğlu'nun “İkinci Cumhuriyetin Halk Partisi”dir ve aynı zamanda Bahçeli'nin İkinci Cumhuriyete yedek lastik politikasıdır.

***

Bu CHP'den başka bir şey çıkmayacağını sadece söylemedik. Bunu teşhir ettik. Karşısına çıktık...
CHP Genel Merkezini ikna etmek için değil. Siyaset “söylemek”le değil, yapmakla, göstermekle, örneklemekle olur. CHP'ye bağlanan umutlar Erdoğan'ın en büyük kurtarıcısı haline dönüştü. Demek ki yeterince yapamamışız...

Peki İhsanoğlu'nun adaylığı geri püskürtülebilir mi? Şimdi kısa sürede muhalefetten başka aday çıkar mı?

Bunlar yanlış sorular. Her yolla ölümüne direten bir Erdoğan modelinin meşruiyetini kabul ettikten sonra adayın önemi kalmıyor. AKP kendisine meşruiyet tanındığı anda maçı kazanıyor.

Ayrıca bu sorular bizi ilgilendirmiyor. AKP'nin giremeyeceği meşruiyet sınavından Meclis geçemez ki!

Çocuklarımız ölürken, ülke savaşa sürüklenirken, ayakkabı kutuları dolarken mutlak bir etkisizlikten çıkamayan CHP'nin kimi aday göstereceğini tartışan zaten az değil. Onlar Kılıçdaroğlu'nun kapısında sıraya girip ellerinden geleni yapmışlardır mutlaka. Bize ihtiyaçları olmaz...

Solculuk, içinde bulunduğumuz koşullarda AKP'nin ve oradan düzenin meşruiyetini aktif biçimde sorgulamaktan başka nasıl bir mecra bulabilir kendine?

CHP'ye “iyi aday” telkin etmek. “Böyle yapmayın, hem Kürtlere de açık olun biraz” demek. Kürt siyasi hareketine de “ama siz de öyle yapmayın” diye ricada bulunmak... Böyle bir şey olabilir mi!

Solda kim kendini “Erdoğan cumhurbaşkanı olamaz, öbürü de aynısı... Biz cumhurbaşkanı seçelim” yaklaşımıyla tanımlarsa boşa düşmüş demektir. Buradan ya içi boş bir ajitasyon çıkar, ya da CHP ve HDP ricacılığı.

Üstelik Kürt hareketinin seçimle değil pazarlıkla ilgilendiğini biliyoruz.

İçi boş ajitasyon, solun kendine öncülük vehmeden birtakım kesimlerinin halka karşılıksız çağrılarda bulunmasıdır: “Yürüyün aslanlarım” veya “gelin peşimden.”

İyi de nereye?

Türkiye halkı ne kendini aslan sanacak, ne de kimsenin peşine düşecek durumda. Ne devrimcilik rüyası görüyor, ne de örgütlenmek için yarışıyor. Halkımızda ikisinin de potansiyeli var.

Türkiye halkı olsa olsa siyasete, akılcılığa refleks verebilir. Halk, “iyi bir aday olsa da, şu Tayyip'i...” kolaycılığına kapılma eğilimindedir elbette.

Ama ölüm korkusundan sıtmaya razı olmayacak ciddi bir nüfus oranı kesinlikle vardır. Yeter ki, sola baktığında boş laf sarfeden ve onu yönetmeye, peşinden sürüklemeye yeltenenler yerine aklı başında, siyaseti ikna edici, hedefleri büyük ama cesaret veren sosyalistler görsün.

Hedefi büyük tutalım. Tayyip rejimin kara deliğidir. Sadece deliğe bakanlar içine düşer. Biz rejimin bütününü, meşruiyetini sorgulayalım.

Türkiye'nin bir cumhuriyete ihtiyacı var. Türkiye'nin bağımsızlığa da ihtiyacı var.

Vasat siyaset cumhuriyet ve bağımsızlık der, orda durur!

Türkiye'nin vasata değil daha fazlasına, sol seçeneğe ihtiyacı var. Örneğin sosyalist bir cumhuriyet hedefine. Örneğin bağımsızlığın sadece sosyalizmle mümkün olabileceği fikrinin kitlelere yayılmasına...

Programında sosyalist devrim yazanların, Türkiye'nin sosyalist devrimci geleneğinden bugünlere gelenlerin başka türlü yapması mümkün mü!