Bunlar Tayyipçi

Cumhuriyet Halk Partisi’nin AKP’nin İkinci Cumhuriyet projesini benimsediğini ve görevinin toplumsal direnci sulandırarak etkisizleştirmek olduğunu çok önceleri yazmıştık.

Yalçın Küçük Kılıçdaroğlu’nun AKP’li olduğunu vurguladı. Haklıydı, Erdoğan’ın herhangi bir açık müttefiki bu zaman zarfında böylesine istikrarlı ve nitelikli katkı vermemiştir AKP’ye.

Söz konusu eleştirinin, elbette bu kadar sert biçimde ifade edilmesi gerekmeksizin, CHP’li solcular dahil bütün sol tarafından benimsendiğini görüyoruz. Adalet diye yüründüğü zamanlar veya salı günlerinin heyecanı içinde “CHP’ye laf ettirmem” diye ekranlara fırlayan sosyalistler oluyor olmasına, ama bu arkadaşlar da sakinleştiklerinde aynı noktaya geliyorlar.

CHP’den bir şey çıkmaz görüşü solun mutabakatıdır ve bu sol mutabakattan bir şey çıkmamıştır!

Çıkmamıştır, çünkü sorun CHP’nin nasıl değerlendirildiği değil, sosyalizmin nasıl görüldüğüdür.

*    *    *

1970’lerde bu partinin sosyal-demokrat bile olmadığını veya has sosyal-demokrat olduğunu, küçük burjuvazinin sol veya büyük burjuvazinin ulusal kanadı olduğunu saatlerce kıyasıya tartışanlara rastlanırdı.

Bu gergin tartışmaların sonunda masadan birbirlerine kızgın, anlaşmazlık içinde kalkan taraflar, mesela bir hafta sonra CHP’nin gençlik kolları seçimlerinde buluşurlardı. Faşizme veya tekellere veya gericiliğe veya emperyalizme veya kontrgerillaya karşı CHP ile ittifaka girip girmemeyi, demokrasi mücadelesinde CHP’yi destekleyip desteklememeyi, sendika veya bir başka kitle örgütünde omuz omuza olmayı, seçimlerde ne yapılacağını… ise pek tartışmazlardı. Bu konularda mutabıktılar. Sanki tartışma, CHP’yi desteklerken nasıl tutarlı bir sistematik kurulacağı üstüneydi!

Burjuvazi ulusal niteliğini yitirmişti, dolayısıyla öyle CHP destekçiliği olmazdı! CHP’ye küçük burjuva demek doğru olmazdı, çünkü…

Solun hiç geri çekilmeyen bu alışkanlığı AKP’li yıllarda nüksetmiştir. Sabah akşam CHP’ye en ağır eleştirileri yöneltenler, Kılıçdaroğlu’nu yerden yere vuranlar, CHP tek bir adım atsa gözüne far tutulmuş tavşan gibi kalakalırlar.

Bu insanlar akıllı insanlardır. Memleket üstüne düşünürler. Çoğu okuyup yazmış, birikim sahibidir. Sorun bunlarda değil. Sorun CHP gerçeğini görmemelerinde de değil. Sorun, kendilerine ne misyon biçtikleridir.

1970’lerde neyse bugün de o. Solun geneli iktidar perspektifinden yoksundur. Solun geliştirmesi gereken iktidar perspektifi, tabii ki sosyalist devrim perspektifidir.

*    *    *

CHP 2019 ittifaklarını tartışıyor. Solunda bir dizi tavşan donmuş bakıyor!

Hani anlaşmıştık? Hani AKP, CHP ve diğer düzen partilerinin isteyip de yapamadıklarını yapıyordu? Cumhuriyetin demode olduğunu, aşılması gerektiğini hepsi düşünüyordu da, bu işin öyle değil, imamıyla, faşistiyle, kadın düşmanlığıyla, işçileri öldüre öldüre, tarikatları salarak yapılabileceğini bir tek AKP kavramıştı. Böyle demiyor muyduk?

Laiklik tehlikede değil derken, İslamcı faşistin tekini Çankaya’ya, otopark mafyasından bozma birini en büyük şehre, bir başka faşisti başkente aday göstermek, AKP’nin işini kolaylaştırmak için değil miydi? CHP elinde tuttuğu üçüncü büyük şehri kendi içindeki AKP’lilerden birine teslim etmemiş miydi?

Tekrar ediyorum: Türkiye’de kendini CHP’nin solunda gören kesimin çok büyük çoğunluğu bu kanaattedir.

İddia ediyorum: CHP’de kendini solcu, sosyalist olarak niteleyenlerin tamamı yukarıdaki değerlendirmelere “aynen öyle” demektedir.

Sonra hep birlikte 2019 ittifaklarını tartışmaya otururlar!

*    *    *

1970’lerde bir argüman da “CHP’yi kullanmak” biçimindeydi.

Sol mücadele etti, devrimciler bedel ödedi, komünistler toplumu örgütledi… Oylar CHP’ye gitti. Kim kimi kullanmış oldu?

Ayrıca CHP’nin kendine hayrı oldu mu ki, onu “kullananların” işine yarasın!

2019 ittifaklarını seçimi düzenleyen kuralları kabul etmeden tartışamazsınız. Seçime nasıl gireceğinin hesabına başlayan, bu yöndeki temaslarını propaganda unsuru olarak kullanan, aday isimlerini ortalıkta dolandıran bir parti, “ama bu kurallarla olmaz” diyemez. Dese, “bu ne perhiz…” denir.

Sonra; yeni haber oldu, CHP Genel Merkezi “seçimde hile yapılacak” türünden sözlerin söylenmemesini istemiş partililerden. Anlaşılan insanların “madem hile yapılacak niye oy vermekle uğraşayım” demesinden endişe ediyorlar. Dolayısıyla CHP demiş oluyor ki, hile yapılmayacak, bu seçim meşru, gelin oy kullanın!

Mükemmel değil mi? Bu politikayı benimseyen ve üyelerine seçimin meşruiyetini koruma talimatı veren yetkililer, AKP’lidir!

Bunu izleyen son haberse işin tuzu biberi. Partiyi açıkça, sosyal medyada vb. eleştiren üyeler hakkında disiplin soruşturması açılacakmış…

Böylece, Başkanın adamlarının her köşeyi, sopayı, sandığı, oy sayımını, oy ilanını, itiraz makamını tuttuğu bir seçimi CHP adayı yüzde 60’la kazanacakmış! Yeter ki, seçimin meşruiyetine toz kondurmayalım!

*    *    *

Peki şimdi ne olacak?

CHP’nin dışındaki ve içindeki solcular bu yaklaşımların ne kadar da yanlış olduğu konusunda tamamen mutabık kalacak. Çoğu bu kapsamda yukarda benim yazdıklarıma da “imzalarını atacaklar.”

Sonra… İttifak sayesinde barajın baypas edilecek olmasından heyecanlanacak kimisi. “Parlamento da bir mücadele alanıdır. Lenin Duma seçimlerinde…” diye konuşurken gözü kapıda, kulağı telefonun zilinde adaylık teklifi bekleyecek!

Başkası “bari diyecek Ekmeleddin gibi olmasın bu sefer…” Aklından kendisi veya bir yakını geçecek böyle derken… Doğrudur da, böyle düşünen solcuların Sarıgül’den eksiği yok fazlası vardır!

Ne yazık ki böyle olacak. Çünkü solun sorunu iktidar perspektifinden yoksun olması.

Türkiye giderek zor bir ülke haline geldi. Artık iktidar perspektifine sahip olmadığınızda Tayyipçi oluyorsunuz! Sol için iktidar perspektifi dendiğinde anlaşılması gerekense sosyalist devrim programıdır.