Bulunduğumuz yol

Başlık, ödüllü bir filmin adı. Pollack’ın yönettiği filmde iki eski sevgiliden Robert Redford’un oynadığı karakterin karşısında rol alan Barbara Streisand ilerleyen yıllarda sokakta bildiri dağıtmaya devam etmektedir. Filmdeki adıyla Katie, son sahnede yolunu değiştirmez...

Film güzeldi güzel olmasına ve zamana direnişi selamlıyordu. Her uzun yol, üstünde ilerlemeye devam edenler için bir direniş anlamı barındırır. Ama bu kadarı, eskimeyi veya bununla aynı anlama gelen eskiyişe direnmeyi ima ediyor. Bu da biraz burukluğu… 

Bugün “bizim bulunduğumuz yol” ise ne denli uzak bir geçmişten geliyor olursa olsun, üstünde yürümekte ısrar edenlerin onurlu ve/veya buruk varoluşlarını istediği kadar yansıtsın, konuyla benzeşmiyor. Çok eskilerden gelmek çok uzun bir geleceğe sahip olma güvencesi vermez. Üstünde durmakta direnmişsinizdir; ama kim bilir, belki de yolun sonudur! Elbette sömürü varsa, insanlık varsa, eskisi kapansa bile yenisi açılır. Hemen olmazsa yarın, ertesi yıl, belki çok daha sonra. Ama mutlaka. Bizim konuştuğumuz ise şu an “bulunduğumuz yol.”

Bugün, 2019’un Eylül’ünde, yani Türkiye’de, doksan dokuz yıl sonra, arkamızda uzun bir birikim olduğu için değil, asıl önümüz açık olduğu için bir güzellik hissetmeliyiz, hissedebiliyoruz.

Filmin son sahnesindeki bildirinin hedefe değip değmeyeceğini bilmiyoruz. Direniş o ana kadar sürmüş; peki ya salondan çıktığımızda? Katie ertesi gün, ertesi yıl bildiriye çıkacak mı? O ömrünün sonuna geldiğinde yerini başkaları çoğalarak alacak mı? Bildiri dağıtmanın güzelliği bir final midir, yeni başlangıç mı?

Türkiye’de bulunduğumuz yolun önü, ucu açıktır. Yolumuzun aydınlandığı, hatta ışıldadığı anlar da oldu, on yıllara uzanan dönemler de. Geçmişin ne kadar doğru ne kadar yanlış olduğu sorulabilir. Bundan daha önemli soru, geleceğin ne kadar açık olduğudur. Bizi ayırt eden, geçmişten bu yana “bildiri dağıtmaya” devam ediyor olmamız değil, geleceği nasıl gördüğümüzdür. 

99 yıl sonra, gericiliğin, çürümenin, çirkinliğin, acının doruğa çıktığı bir yerdeyiz. Buna rağmen devam edebilirsiniz. Onurla ve/veya buruklukla. 

Ama daha önemlisi; 99 yıl sonra, ülkenin birikimi bozulmanın dip noktasında boğulmuyor, kabuğunu çatlatma işaretleri veriyor. Buradan güç alarak ileriye atılabilirsiniz. Güven ve iddiayla. 

Denizli’de 14 yaşında asansörde sıkışan Davut’un gözlerinde ölümü mü görüyorsunuz, bir işçinin öz güvenini mi? Yağmurun altından motorunun üstünde çıkamayan kurye Burak’ın gülümseyişinde ölüm karanlığının zerresi var mı? Burak’ın cenazesini kaldıran delikanlılardan taşan öfkeyi boğacak bir gericilik icat edilmiş değil. Neslican’ın yaşama tutunuşu ölmüş olabilir mi? 

İnadına ölenlerimizden örnek veriyorum ki, yaşayanların temsil ettiği güç olanca netliğiyle görünür olsun. 

Okulları mücadeleye açılan liselilere bakın. İmam hatip tuzağının işlemediğini göreceksiniz. Çalıştaylarda buluşan öğretmenlere bakın. Yoklukla terbiye edilmek istenen emekçinin, hakkını aramaya ve yaşamı değiştirmeye kararlı aydın olarak geri dönüşünü görüyor musunuz? Uyuşturucuya başlama yaşı 12’ye inmiş; siz bir de mahalle mahalle, semt evi semt evi bağımlılıklara nasıl set öreceğini düşünmeye başlayanlara bakın. Deprem olmuş Salı sabahı; kentte toplanma alanlarının yok edildiğini hatırlamak yetmez. Mahalle mahalle, semt evi semt evi depreme hazırlanmak için örgütlenenleri görmüyor musunuz? Enkazın altına uzanıp “insanı” çıkaracaklar belli ki! Metal işçisi için sözleşme başlıyor; baktığınızda hakkı yenen biçare mi görüyorsunuz, yoksa fabrika fabrika bu sermaye cehennemine sığmadığını ilan edecek olanları mı?

Siparişi yedi dakikada teslim etmek için öldürülen kurye. İki aydır ücretini alamayan öğretmen. Ve diğerleri. Milyonlarcası… 

Yolun 2019 noktasında düzen siyaseti ve kurumları bu milyonları göremezler, kapsayamazlar. Kalan toplanma alanlarına da AVM dikmekten, ölümle savaşanlara tevekkül tavsiye etmekten, aydınlık bakışlı çocukları imam hatibe tıkmaktan kendilerini alamayacaklar. 

İşte bütün bunların komünistlik anlamına geldiği yerdeyiz. İnsan ve komünist sözcüklerinin eşitlenme eğilimini yaşıyoruz. 99 yıl sonra Türkiye’de bulunduğumuz yolun geleceğe açılmasının mümkünden öte, muhtemel olduğunu görüyoruz. 

Bulunduğumuz yolu güzel kılan budur.