“Biz Demiştik” AYDEMİR GÜLER

... demenin hayli itici olduğunun farkındayım. Bereket bunu sık yapanlardan değiliz. Ancak bizi, bazı şeyleri daha önceden söylediğimizi hatırlatmak zorunda bırakanların bu kadar bol olduğu bir memlekette, asıl, iticilik riskini bir kenara bırakmaktan başka yol var mı?

Benim Marksizmi ilk öğrenmeye çalıştığım zamanlarda "giriş" kitapları vardı. Fazla sadeleştirmenin şematizm tuzağından kaçamayan bu kitapların, diyalektiğin yasaları listesinde "her şey birbiriyle ilgilidir" de yazardı...

Meğer ne çokmuş "fazla sadeliğe" burun kıvıran! Ancak varılan yer, solun ortalaması açısından, şematizmin yerine derinlik olamamış. Örneğin Ergenekon gündemiyle Kafkaslar arasındaki bağlantıyı akıllarının ucundan geçirmeyenler, diyalektiği gerçek hayatın içindeki canlılığıyla öğrenmek ve kavramak yerine, "her şeyin birbiriyle ilgili olmadığı" sonucuna varmış olabilirler mi?

"Yeni sol"un, en azından Türkiye'deki yol haritası böyle özetlenebilir. Bugünkü akıl yoksunluğundan solun aldığı payın baş sorumlusu kesinkes yeni soldur.

Neyse biz neleri demiştik?

AKP'nin tuttuğu yolun "bir bütün" olduğunu söylemiştik. Çetelerin üstüne gidiyorsa iyi, işçi ölüyorsa kötü şeklindeki tasnifin solculuğun ölümü olduğunu... Burjuva siyaset alanında AKP'nin sağladığı üstünlüğün toplam çıktısı demokratikleşme olmamaktadır. Bunun görülmesi için kapatma davasının üstünden bir ay bile geçmesi gerekmedi. Parti kapatılmaması halini demokrasi zaferi olarak kayda geçiren solun bu konuda bir diyeceği var mıdır? Yoksa bunlar birbiriyle ilgili değil midir!

Amerikancılığın egemen güçlerin mecburi tutkalı haline geldiğini ve bu sürecin topyekûn karşıya alınmayıp, istikrardan ilerleme murat etmenin delilik olacağını söylemedik mi? AKP'nin üstünlük sağladığı bir siyasal tablo Türkiye'yi Amerikan senaryolarında daha aktif hale getirir ve buradan demokratikleşme değil militarizm çıkar demedik mi?

Fark etmeyenler dönüp Gürcistan'ın Güney Osetya'ya müdahalesini izleyen iki gün boyunca medyadaki haber ve yorumlarla yansıyan burjuva yelpazesini tekrar incelemelidir. Türkiye'de "Gürcistan'a destek vermeliyiz" diyen faşistinden, Rusya sözcüğünü duyar duymaz Müslümanlığını hatırlayan (oysa bu ikisi arasında gerçekten bir alaka yok!) gericisine, çarenin Kafkaslara batının taşınması olduğunu vaaz eden liberaline, "konuyu dikkatle inceleyen" sosyal demokratından "elbette batı ittifakının parçası olmanın sorumluluğuyla hareket edecek" olan kemalistine kadar sanki herkes, içerdeki siyasal parçalanmayı örtecek bir dış mesele bekliyormuş! Amerikan barışından ve tutkalından kastımız buydu. Savaşın nefesini hızla hissettiklerinden olsa gerek, bu yelpaze suçu ya deli ya aptal ilan edilen Saakaşvili'ye yıkmaya meyletti. Oysa Saakaşvili'nin olsa olsa, önde Amerikalılar, arkalarında Türkler tarafından itilen bir deli veya aptal olduğunu algılamak çok zor mudur? Türkiye değil midir, Gürcistan'ı NATO'ya hazırlama işini sırtlanan?

Biz söylediğimizde duymazdan ve anlamazdan gelen sol, aradan geçen sürede Ergenekon'da yatıp kalkmaya devam etti. Birkaç hafta önce bu "solun" kendince bir AKP'ye karşı mücadele örtüsüne bürünmeye başladığını yazmıştım. Bu örtü kimi başlıklarda AKP'yi "sonuna kadar gitmek için ittirmek" ile dokunmuş. Çocuksu görünümlü bu siyasetin örneğimize ve günümüze sökmediği ne kadar açık oysa... Darbeciliği Türkiye'yi batıdan kopartmak biçiminde tanımlayıp çeteciliği solculukla bin bir türlü işleme sokarak, anti-emperyalizmi suçlu sandalyesine oturtarak yürütülen bir "çetelere karşı mücadele"nin, ilerlediği ölçüde, piyasacılığı, dinciliği ve işbirlikçiliği özgürleştireceği kesindir. Sadece bunları! Olan budur. Çetelere karşı AKP'ye destek veririm ama diğer konularda vermem, diyen düz mantık, AKP'nin aldığı destekten daha fazla işsiz ve iş cinayeti, daha ağır bir dinsel taassup ve bir de Montrö'nün çıkacağını algılayamamaktadır.

AKP tipi çete tasfiyesinin Türkiye'yi savaşa ve militarizme götüreceğini biz söylediğimizde duymayanlar, Fatih Çekirge'yi okusunlar. Çekirge, Washington ve Ankara'nın henüz dillendiremediğini alenen yazdı: Karadeniz'de NATO'nun artık sadece Ankara'sı değil, Sofya'sı, Bükreş'i, ve fiilen Tiflis'i, Baku'sü varsa, Montrö masaya gelecektir! Böyle diyorlar artık.

Montrö'nün delinmesi savaş kışkırtıcılığıdır ve işte güçlenen AKP bunu yapmakta ya da AKP'nin güçlendiği Türkiye buraya gitmektedir. Savaşa yaklaşan bir ülkenin, yönetimde askerin ağırlığından, çeteleşmeden nasıl uzaklaşacağını, Tayyip değil ama bizim liberal solcuların açıklaması gerekmez mi?

Yoksa bunların birbirleriyle bir alakası yok mudur!

Bu durumda sol liberallere "biz demiştik"ten öte cezalar vermek caiz hale gelir. Bu cezalardan biri de, diyalektiğin yasalarını yüz kere yazmak olmalıdır.