Biraz tarih

Birkaç gün önce iki yazı okudum. Önüne sol sıfatını eklemekte artık tereddüt ettiğim ve liberal nitelemesiyle yetinebileceğim bir sitede TBKP'nin yasallaşma serüveni anlatılıyordu. Yalçın Ergündoğan'ın sesonline'daki makalesi, daha önce Taraf'ta yayınlanmış bir Ahmet Kardam yazısına da götürüyordu okuru.

Kardam, yirmi yılı aşkın süre önce yaşananları Kürt sorunu ekseninde bugün tartışılanlara bağlı olarak yazdığını ve bu deneyimin bugünkü "nasıl" sorusuna yanıt arayışına yardımcı olabilecek bazı unsurlar içerebileceğini belirtiyor... Bu mütevazı girişe "olmaz öyle şey" diye yanıt vermek mümkün müdür?

Baksanıza, örnek veya model demiyor, "yanıt arayışı" diyor. Katkı demiyor, "yardımcı olmak" diyor. Aslında olmak da demiyor "olabilecek" diyor. Böyle unsurlar var demiyor, "bazı unsurları içerebilir" diyor...

Bu kadar yumuşatılmış bir sunuma ortalama okur saygı duymazlık edemeyecek, önemli bir bölümü de farkında olmaksızın yazıya dokunulmazlık atfedecektir.

Saygıda kusur etmek değil benim de amacım. Ancak dokunulmazlığa karşıyız...

Yasadışında tutulmak istenen Kürt hareketinin TBKP deneyimini örnek alması durumu ilginç olacaktır doğrusu. Kuşkusuz her iki liberal yazar farklılıkları ihmal etmemektedir ancak yararlanılması umulan deneyimin bir başkalaşma süreci olduğu açıktır. PKK'nin yaşaması gereken değişim ne olmalıdır?

Tabii, benim yapabileceğim, olsa olsa, söz konusu hareketin önündeki olasılıklar ve tartışmalı seçenekler konusunda kendi perspektifimden hareketle akıl yürütmektir.

TBKP, yöneticilerini içeri aldırarak 1980 sonlarının düzenini demokrasi açmazına almış. Açmazı düzen açısından iyice içinden çıkılmaz hale getirmek üzere inisiyatif geliştirmiş ve "silah bırakmaya" devam etmiş. Yöneticilerini göndermeye devam etmiş, radyo yayınına son vermiş...

Kürt hareketinin bu yönde şimdiye dek adım atmadığını kim söyleyebilir? Hatta Öcalan'ın hapislik konumunun bile, benzeri bir politik inisiyatifle değil yakalanarak başlamasına karşın, böylesi bir pratik anlama dönüştürüldüğü düşünülebilir. Daha sonra ülkeye gönderilen heyetler unutulmamalıdır.

Yazarların kast ettiği başkalaşım, Kürt hareketinin "demokratik olmayan", legal çerçevede yer bulamayacak yanlarını budaması olabilir. Ancak TBKP örneğinde devletin bunu istemediğini söyleyen yazarların kendileri. PKK örneğinde ise devletin koşulu bu.

Uluslararası konjonktürü hesaplayarak hamle yapan ve yasala çıkan TBKP, yalnızca çalışma ve varlık biçiminde değil politik hattının içeriğinde bir dönüşüm vaat ve ilan etmişti. Artık sınıf mücadelesi geri çekiliyordu. Artık sosyalizmle kapitalizm arasında uzlaşmazlıklar yoktu. Artık eski parti modeli kalkacaktı. Artık...

Kürt hareketi için sol çağrışımlardan söz etmenin bir anlamı bulunmuyor. Çok eskidir. Ancak Kürt hareketinin kendi milliyetçi pozisyonlarından cayması için herhangi bir işaret bulunmamaktadır. "Bağımsız devlet istenmiyor" şamatası Kürt siyasetini biraz izleyenler açısından ciddiye alınamaz. Bunun da tarihi çok eskidir.

Olsa olsa Kürt hareketinin Barzaniciliğin İslamla ve Osmanlılıkla terbiye edilmiş ve AKP'lileştirilmiş bir yatağa akıp harmanlanması istenmektedir egemen güçler tarafından.

Peki ya bizim liberal tavsiye sahiplerimiz?

Yardımcı olma ihtimalini barındırması düşünülebilecek... olan nokta, muhalif bir hareketin kendisini zararsız bir muhalefet, majestelerinin muhalefeti haline getirmesi midir?

Kürt sorunu üzerinden Türkiye'nin ufkuna bölünmeyi sokan bir emperyalist tasarım gündemde ve bunun değişeceği falan yok. Asıl sorun budur. Bugün Türkiye'de emperyalist bölücülüğün şekillendirdiği denklemlerle hesaplaşan bir Kürt damarı yoktur veya ancak üstü örtük olarak vardır. Asıl sorun buradadır. Bugün PKK veya DTP'nin ana yöneliminin emperyalist tasarımdan kopma şansı yoktur. Bizim örtülü damarı büyütme ve örgütleme yükümlülüğümüz vardır.

Hal böyleyken gerisi ya boş laftır, ya da Barzanicileşme. Yani emperyalist tasarıma uyum çağrısı...

Boş laflar veya Barzanileşme ise Türkiye'de rejim veya onun Kürt milli muhalefeti için değil, ama halk için temel tehlikeyi bertaraf etmez. Bu temel tehlike, halkın parçalanması ve birbirine düşürülmesidir. Kanımca siyasal meşruiyetin saptanmasında verili rejimin legalitesine değil, bu tehlikeye referansla kriterler şekillendirmek de daha sağlıklı olur.

Örneğin: Türk ve Kürt halklarının arasını açan her girişim gayrı meşrudur.

Güncel bir olayı TBKP sürecine atıfla tartışmak ise "biraz tarih" gerektirir. Bunu uzatmayayım ve notlar halinde yazayım:

Bir: bir komünist parti, kural olarak açık kitle çalışması olanaklarını kullanmayı amaçlar. İllegal koşullarda mücadele bir zorunluluktur.

İki: TBKP'de bu geleneksel tutumu benimseyenler vardı. Açılıma damga vuran ise tasfiyeciliktir. Türkiye siyasetinde bu tasfiyeciler çizgisi, onu fiziken oluşturan TKP ve TİP'e değil, ANAP'a denkti.

Çünkü, üç: glasnost bir tasfiye ve karşı-devrim bağlamıydı.

Çünkü, dört: tasfiyecilerin TBKP'yi sosyalizmi alenen ve ismen reddeden bir kanala itelemeye çalıştıkları bir vakıaydı. Buradan "parti olmayan parti" modelinin çıkması bile tasfiyecilere izin verilmemesinin ürünü olmuştur.

Beş: Komünizmin bütün tarihsel içeriğini reddedenlerin komünist adıyla bir yasal parti kurmalarının nasıl bir başarı olduğunu birisi açıklamalıdır. Uluslararası hukuk yoluyla ve yıllar sonra da olsa kapatma kararını mahkûm ettirenlerin, komünizm iddiasını sürdürmedikleri apaçık ortadadır.

Altı: TBKP açılımı başlangıçtaki ideolojik zemini ve sonuçları itibariyle, komünizmin başarısı değil tasfiyesi, 1920'nin inkârıdır.

Yedi: Legalitenin fethi hakkında efsane yazanların, "anlatılanların gerçek kişilerle ve olaylarla herhangi bir ilgisi yoktur" notunu unutmuş olmaları mümkündür.