Bir koridor hikayesi

AKP “terör koridoru” diyor ya; altında bu kadar para yatan yerden bu düzende barış ve kardeşlik çıkmıyor zaten… Ama Erdoğan koridorun altındaki paradan söz etmiyor. Ne de olsa emperyalist Trump kadar açık sözlü olunamıyor Türkiye’de. Öteki bildiğin emperyalist, beriki sadece heveslisi.

Bir işadamı olarak Trump’ın aklından hiç çıkmayan diline de vurmuş; petrolü çok severmiş…

Türkiye’deki durum ise şu ki, petrolü ve petrolden türetilecek parayı, her türlü deliliği yapacak denli sevmeyen siyasetçi Türkiye burjuvazisini temsil edemez. 

Yeri gelmişken; Kılıçdaroğlu savaş tezkeresini aklayacağım derken esrarlı ve uyduruk sivil toplum faaliyetlerine gitmeyip, çocuk kandırır gibi halkı kandırmaya çabalamasa daha iyi ederdi. Doğrudan akçalı işlerden söz açıp burjuvazinin gözüne girmeyi denese; hani bir ihtimal…

Şaka bir yana, gün, gözü kara meczupların, maceracı cahillerin günüdür. Dünyamızın ortalama yönetici profili budur. Çünkü kapitalistlere çok para lazım. Çünkü on küsur yıl önce duvara çarpan neo-liberalizmin çarkları yeniden dönemiyor bir türlü. 

Madem öyle petrol yataklarına el koymak veya yakın konumlanıp ticaret yollarından para kesebilmek gerekiyor. Suriye ve Irak boyunca yüzlerce kilometre sınırın uzanacak ve bilumum dünya aktörünün gelip pay almaya çalıştığı kaynakları ağzın sulana sulana seyretmekle yetineceksin! Memleketi, daha doğrusu sermaye sınıfını bu duruma düşüren kapının önüne konmayı hak eder.

Koridorun altında para var. Altında para varsa, üstünden kan akar. Bu düzende kan, para üreten makinaların temel gıdasıdır. 

Özal bir koyup üç alacaktı. Yanında hediyesi; himayesine de Barzani’yi alacaktı! Bu işler o kadar kolay olmuyor ve o günden bu yana paylaşım itişmesi devam edip gidiyor. Bu düzende pay isteyen kan almalı ve kan vermelidir. Kolay değildir.

O günlerden bu yana, yani bölge Sovyet dengesi altında geçirdiği korunaklı yılları geride bırakalı beri paylaşım mücadelesi sürüyor. Sovyetler Birliği baş aşağı giderken ABD ilk şovunu Birinci Körfez Savaşı’nın düğmesine basarak yapmıştı. Özal, Nakşi kafasıyla hemen zarlara sarılmıştı o günlerde. Koridor Irak Kürdistanı’ndan çıkıp biraz kuzey yapacak, oradan Akdeniz’e yollanacaktı. 

Aradan yıllar geçti. Zarların kitabını yazan bile çıktı: Davutoğlu! Sınırın öte tarafından “iki tane sallamak” türü cinlikler yeni dünyanın diplomasi maharetine örnektir. Kimisi Barzani’yi kimisi Öcalan’ı himayesine almayı düşledi. Birileri de himayesine girecek büyük güç ihalesi açtı!

Demirtaş barış süreci daha sürerken “Lazkiye’yi kapsayan bir Kürt oluşumundan” söz açmıştı bir keresinde. Lazkiye’de Kürt yoktu ama koridor denize varmalıydı. Sınırın Türkiye tarafında Barzani’den gelen Irak petrolü için gecekondu-rafineri kurmak laik Türk burjuvazisine nasip oluyordu o sıralar. 2015’te “süreç” kapandıktan sonra ise Cemil Bayık AKP’nin gerçek emellerine işaret etmek için, Türkiye’nin diyordu, asıl hedefi Kürtlerin Akdeniz’e erişmesidir… 

Doğrudur, koridor dediğin bir para yolu, bir kan yoludur bu düzende…

Ne zaman kan aksa ve biz altındaki çıkar kavgalarına işaret etsek, desek ki, emperyalizm var bu çatışmanın derinlerinde, birileri çıkıyor ve “yine mi, diyorlar, yine mi emperyalizm! Biz burada insanlar ölmesin diyoruz, siz siyaset yapıyorsunuz, siz işleri karmaşık hale getiriyorsunuz!” 

Para için ölürüz ve öldürürüz, diyecek halleri yok tabii. İnsan yaşamını çoktan metalaştırdık, basit bir maliyet kalemine indirgedik, biz paramıza bakarız diyemeyecekleri için tanımsız labirentlere çağırıyorlar hepimizi. Kim kiminle nasıl ittifak edecek ki, insanlar ölmesinmiş! Oysa labirent falan yok. Dümdüz ve leş gibi bir kokan bir koridor var. Para ile kan arasındaki bağ emperyalizm tarafından kurulmuş. Onu kırmadan hayat yok halklara.

Kan dökülmesin diyeceksek eğer, hakikaten ve samimiyetle barışı savunacaksak paranın saltanatına son vermeyi de gündemimize almalıyız. Bize bütün cinlikleri ve himaye ihalelerini, kan ve servet yollarını dümdüz edecek bir güç lazım. Yalnızca emperyalizme ve gericiliğe karşı kol kola giren halkların açığa çıkartabileceği bir güç…