Bir dönüm noktası

Etrafınıza baksanız, yaşananları, deneyimleri gözünüzün önünden şöyle bir geçirseniz, sayısız dönüm noktası saptayabilirsiniz. Genelde toplum monoton değildir. Ama hele Türkiye, hele şu içinden geçtiğimiz zaman dilimi olağanın ötesinde hareketli. Dönüm dönüm üstüne!

İyi de halkın yaşamının iyileşmediği, emekçilerin kendilerini daha iyi hissetmediği, insanın erdemlerini hatırlamadığı dönüm noktalarından bize ne…

Doğrudur, insan içinde yaşadığı toplumu anlamaya çalışacaksa, düzeni değiştirmek, iyileştirmek için göstermeli bu çabayı. Kötülerin dünyasında kötülüğün içinde yaşanan nicel değişimlere ilgi duymamızın bir sınırı var. Bir yere kadar, tabii ki.

O nedenle de bu düzenin değişmesini özleyen ve bunun mücadelesini verenler ikide bir “bundan sonra eskisi gibi olmayacak” türden büyük laflar etmemelidir. Bazen biraz ukalalıkta zarar olmaz. Abartmayın deriz, düzen değişmedi, devrim falan olmadı…

31 Mart’ta solcuların bir bölümü neredeyse devrim olduğunu düşünebildi. Kendileri açısından tutarlıdırlar; ne kadar kötülük varsa yalnızca ve yalnızca Saraya bağlayanlar, uydurdukları bu bağlarla sömürü düzenini görünmez kılanlar buldumcuk oldularsa tutarlıdır.

Başka tutarlılıklar da olabiliyor. Değişmesi gerekeni AKP’ye, değişimi de CHP’ye bağlamanın ödülleri de vardır muhtemelen. Ülkemizde solculuk bu tür bağlar üstünden kirlenmiştir. Hatta derler ki, siyasette paçaya çamur sıçramasın olmaz…

Oysa olur.

Sevincin en büyüğünü, diğer bütün sevinçlerden fazlasını ve farklısını işçi sınıfının iktidarına saklamak çok arındırıcı bir yaklaşımdır. Bir yerde siyasetin kirlettiği doğru olabilir. Ama işçi sınıfı devrimcilerine, olsa olsa başkalarının attığı pislikten bir şeyler bulaşabilir. Bizim siyasetimiz ise kirletmez, arındırır.

Sözüm, on yıl önce AKP’nin pisliğinde demokrasi ışıltısı ararken, karşı-devrimin karanlığında halkların kardeşliğini seçmeye çalışırken, şimdi de bir seçimle özgürlük türküleri söylerken çamura batanlara…

Dönüm noktası edebiyatının tehlikesi budur işte. Sonra bir de bakmışsın, Sarayı yıkalım derken dualara amin demek durumunda kalmışsın, 1 Mayıs kürsüsünü inşallahlara maşallahlara açmışsın…

Bence de Türkiye bir dönüm noktasındadır ve bizim vermemiz gereken anlamın yukarıda söylemeye çalıştığımla bir ilgisi yoktur.

Seçim bir düzen kurumudur ve düzenin dışına çağıranları her zaman baskılar. Bugün Türkiye’de seçim AKP-YSK tarafından bitirilirken geriye umutsuzluk enkazı bırakmıyor. Geniş kitleler düzenin bittiği sınırı hissediyorlar.

Hissettiklerini de hissettiriyorlar işin ilginci. Yalan yanlış aynalara yansımıyor bu hissiyat. TKP’ye yönelik sempati ve merak tam da budur. 2019 Bahar aylarında Türkiye’de eski “komünizm öcüsü” yıkılmıştır ve bunun nedeni komünistlerin popülist şirinlikler yapmaları değildir. Düzenin sınır çizgisi görünür olmuştur. O çizgide TKP ayırt ediliyor.

Bunun bir nedeni dincileşmenin hayatları karartması. Ancak karartmanın tam da sömürüyü örtmek için bir araç olduğu ekonomik kriz koşullarında açıklık kazanmaya başladı. Gericilikle sömürünün birliğinin kitleler tarafından algılandığı yerdeyiz. Bunu kimin söylediği de algılanıyor.

Bunların her biri birer dönüm noktasıdır. Tam da orada belirli bir Partinin ısrarla haklı çıktığı daha geniş yığınlar tarafından görülmeye başlanmıştır.

Sayısız çakışmanın yaşandığı bir büyük dönüm noktasındayız. Buradan yakın zamanda bir düzen değişikliğinin çıkacağını iddia etmek için henüz çok erken. Ancak bazı şeylerin eskisi gibi olmayacağını söylemek için bütün verilere sahibiz.

AKP karanlığında yürünmez hale gelen Türkiye’ye sunulan çözüm milli mutabakat. Erdoğan’ın bile ara sıra aklının gidip geldiği bir şeyden söz ediyoruz. “Dört buçuk yıl iktidardasınız hesap sormayacağız” ile “dört buçuk yıl iktidardayız kimse hesap soramaz” mutabakatı.

Sol ve Kürt muhalefetinin toplumsal uzlaşma diye güzelleme düzdükleri bu hikâye yalandır. Türkiye emekçilerini, iyi insanları tecavüzcülerle, gözü dönmüş hırsızlarla el sıkışmaya kimse ikna edemeyecektir.

Elbette önümüzdeki süreçte yorgun çoğunluk zaman zaman, belki diyecektir, belki de doğru yolu bulur onlar da… Sonra soluna bakacak ve orada yine haklı çıkan komünistleri görecektir. Türkiye’de uzlaşmanın değil hesaplaşmanın yolu açıktır. Uzlaşma “partisi”, bir tür yeni ANAP ne kadar yasin okusa da, hesaplaşmanın güncelliğini, yakıcılığını söndüremeyecektir. AKP ise artık yokuşun aşağısına dönmüştür yüzünü.

En önemlisi de, uzlaşmanın partisi veya cephesi varsa, hesaplaşmanın da partisi var Türkiye’de.

En başa döneyim ve bitireyim. Başkalarının aldığı dönemeçlerden, bir noktadan sonra, bize ne. Yukarıda dediğim gibi.

Biz işçilerin, emekçilerin, komünizmin dönemecinden söz ediyoruz. Henüz düzen değişikliğini, devrimi seçemiyoruz ufukta. Ama 1980’de kanlı bir şiddetle sağa kırılan dümenin artık orada tutulamayacağını söyleyebiliyoruz.

Ülkenin burnunu sola çevireceğiz. Başkasının dönüm noktası değil, bizim dönüm noktamızdayız.