Bir 8 Mart indirgemeciliği

Kadınların dövülme ve öldürülme haberleri neden bu kadar sıklaştı, dersiniz?

Haberci başarısının payı olabilir mi? “Eskiden gazeteciler bu kadar çok haber yakalamıyordu, yoksa eskiden de vardı” şeklinde bir açıklamaya ne dersiniz?

Ya da yine medya abartıyordur belki. “Üçüncü sayfa” tiraj ve rating kazandırıyordur ve gazeteciler uydurmaktadırlar. Suç sinemacı Zeki Demirkubuz'dadır! Ne vardı Üçüncü Sayfa diye film yapacak...

Kadınların dövülmesi ve öldürülmesi sorununa çözüm niyetine söylenen saçmalıklar ortadayken, sorunun tanımına ilişkin yukardaki seçenekler de ciddiye alınabilir pekala.

Sistem çare diye polisi gösterebilir. Oysa kadına ve herkese karşı şiddetin öznelerinden biri zaten polis!

Bir diğer çare bireysel önlemlerde aranmaktadır. Kadınlar da göz yaşartıcı sprey kullansın... Şaka değil, ABD'de okul katliamlarından sonra öğretmenler silah talimine çıkar olmuş.

Sistem uzlaştırmacıdır. Kadını tehdit edildiği mekana geri gönderiyorsa, aileyi kurtarmak için araya giriyorsa, şikayetlerin peşine düşmüyorsa, şiddet ve cinayet “karı-koca kavgası” şirinliğinde algılanıyorsa nedeni var. Ataerkil, muhafazakar toplum bin yıldır zaten böyle yapıyor. Alışkanlık uzlaş(tır)macılığın safında.

İslamcının birkaç türü oluyor. “Sırtında sopa, karnında sıpa” lafını üretecek ölçüde insanlıktan uzaklaşmış meczuplar var örneğin.

Diğer uçta ılımlı bir muhafazakarlık, toplumsal “sağ”duyuyla el ele uzlaşma vaaz eder. Kuşkusuz uzlaşmak için geri adım atması beklenen kadındır.
Sonra bu geri adımı rasyonalize etmekle görevli başka bir kategori çıkar. Bunlar şiddeti kadının fazla görünür olmasıyla açıklarlar. Kadının baştan çıkaracı doğası az görünmesini gerektirmektedir. Modern yaşamın kadını topluma çağırmasının yarattığı soruna çare Asrı Saadet'te, islam ortodoksisinde aranmalıdır buna göre.

Hepsinin üstünde duran ve tek kişiden oluşan bir kategori daha var. Tayyip Erdoğan'ın doldurduğu bu kategori muazzam bir kapsayıcılığa ve temsil yeteneğine sahip.

Bu belirleyici ses toplumun tüm muhafazakar geleneklerini şahsında ve üslubunda birleştiriyor. Aşağılıyor, hakaret ediyor, hatta küfrediyor.
Aşağılarken yalnızca “ananı” (al git), “kadın mı kız mı belli değil” demiyor. Karşısına harem-selamlık ayrımıyla yerleştiriyor insanları. Kadınların kendilerini güvende hissetmeleri, erkeklerin abdestlerinin kaçmaması böyle sağlanırken topu birden aşağılanmış oluyor.

AKP mitinglerinde on binlere modern çağların toplu seksini değil antik çağların orgi ayinlerini yaşatan bir dille hitap ediyor: “Kadınlar, duydunuz mu, en az üç çocuk, üüüç!” Kadınlar kıkırdar. “Erkekler, anladınız mı ne yapacağınızı?” Erkekler böğürür.

Bu bayağılık, toplumsal yaşamın olağan parçası olan cinselliğin muhafazakarlık tarafından da yozlaştırılabileceğinin kanıtıdır. Yozlaşma rekoru kızlı erkekli üniversitelerde değil, dinin toplum yaşamına egemen olmasıyla kırıldı.

İslamcı hareketin yükseliş evresine eşlik eden bir teze göre, kadının içerilmediği geleneksel format geride kalıyor, İslam kendi modernliğini üretiyordu. Türbanlı hekimi, çarşaflı jeep kullananı, mütedeyyin oteller, havuzlar...

İslamcılığın çağdaş kapitalizmle bu izdivacını anlıyorum da, bunun solda uyandırdığı heyecanı anlayamıyorum! Sağda dost ve müttefik arama merakının ne kadar derin olduğunu bir de AKP dönemi göstermiş oldu.

Oysa o kadarı bile fazladır İslamcılara. Modern yaşama katıldığı söylenenler kadınların geriye itildikleri zaman çoktan geldi çattı. Yani örtülü kadının toplum içine çıkmasının kolaylaşacağı tezi çöküşe geçti.

Elbette kadınları görünmeyecekleri kuytuluklara geri yollama operasyonu sınıfına göre değişiyor. Kimisi erkekleri tahrik etme diye tartaklanarak otobüsten atılacak, başkası korunaklı havuzunun başında konforun keyfini çıkartacak, diğerleri işyerinde erkeklerden ayrı bir mekana doluşturulacak...

Ve hepsinden en az üç çocuk istenecek! Sosyal devletin olmadığı durumda üç çocuk annenin on yılını yutacak.

Durum budur ve 8 Mart 2013'ün kutlanabilme koşulu AKP'nin karşısına dikilmektir.