Başarı

Memlekete AKP kasveti ne denli basarsa bassın, sol yorumculuk gereksinimi bitmez.

Bu boşluğu doldurmaya soyunan sol medya seçimden önce TKP’ye ayar verdi, not verdi, bir de sansür uyguladı.

Sansürcüler tahmin edeceğiniz gibi memleketin kaderiyle ilgileniyorlar; öyle küçük partilere zaman ayıramazlar. Tabii ki saygı duyuyorlar. Hatta onlar da sosyalist ve bir türlü yeterince ilgi gösteremedikleri için özür diliyorlar. Tekrar tekrar özür diledikleri vakidir!

Ayar şöyle oluyor: Elbette sosyalizm çok doğru. Ama sosyalizm mücadelesinin kendisi bile bugün başka basamakların geçilmesine bağlı değil mi? O halde “sosyalizmi savunmayın demiyorum, savunun tabii; ama hobi olarak…”

Daha somut olarak; diktatörü devirmek için İnce’ye oy vermek gerek. Meclisi AKP’ye bırakmamak için de HDP’ye. Maalesef gönüllerde taht kuran sosyalizme ve onun temsilcisi olarak TKP’ye yine sıra gelmedi. (Buraya bir üzgün surat emojisi konulabilir; ☹)

Ama inanıyoruz ki, sosyalizm için harcanan emekler asla boşa gitmeyecektir. (Burada Venceremos’u mu hatırlatsak yoksa sıkılı yumruk mu eklesek?)

Alacağımız not, bu koşullarda baştan bellidir. Hal ve gidiş notu vardı ilkokulda; hâlâ var mı, bilmiyorum. Oyumuzdan fazla olmayacağı kesin olan notun yanına “yapıcı davranış göstermiyor” veya “sekter” diye açıklama yazılması çok muhtemeldir.

Bizi sekterlikten sınıfta bırakırlar ama sol medya yorumcularının tamamı da matematikten çakar!

Sol stratejiler sayesinde ne adamın başkan olması engellenebilmiştir, ne de Meclis aritmetiği tutturulabilmiştir. İlki için “hırsız var” demek mümkün. Doğrusu ben öyle diyorum. Ama strateji uzmanları bunu söyleyemiyorlar. Çünkü o durumda bütün “yaptırtmayız” afra tafrası uçup gitmektedir.

Meclis aritmetiği ise oyların çalınmasından tamamen bağımsızdır. HDP’nin hedeflenen oyu tutturması halinde “Cumhur ittifakının” Mecliste çoğunluğu sağlayamayacağı yolunda verilen bütün detayların, pek iddialı olasılık hesaplarının hepsinin uydurma olduğu anlaşılmıştır. Haa, “uydurmadık” diyebilirler. “Biz bu işlerden anlamıyoruz” anlamına çıkar!

Lakin bu tayfa başka partilere başarı dağıtmakta pek cömerttir.

CHP mi? Daha ne yapsın! AKP’nin İyi Parti’ye kumpasını bozdu. Al sana grup kuracak kadar vekil! İyi Parti, Erdoğan’ın arkasında namaza durduğunda görüşürüz…

Perinçek’in 100 bin imza bulamayacağı kesinmiş meğer. İyi ki, CHP el atmış. Maksat demokrasi kazansın, herkes aday olabilsin. Hem bu sayede bir grup CHP’li bir kereliğine Seçim Kurullarının önüne gidip demokrasi görevini ifa etmiş olmadı mı?

HDP malum…

Aynı CHP, zamanında Erdoğan’ın da kolundan tutmuş ve halkı kin ve düşmanlığa sevk etme sicili aşikar bir şeriatçıyı, Meclis’te görme demokratlığına maya olmuştu. Allah için maya tuttu!

O tutup da foya görünür olunca merhum İlhan Selçuk sağcıların MHP’ye solcuların CHP’ye gitmesi gerektiğini formüle etmişti. Anladığım kadarıyla bir kısım CHP’linin MHP’ye oy vermesi biçiminde karşılık buldu bu dilek. Demokrasiyi kurtarmak için faşistlere ihtiyaç olabiliyor. İşte diyalektik!

Kısmet; bu sefer de Saadet kurtarsın!

Ne acayip durumdur ki, CHP birkaç yıldır oylama akşamları AKP’yi kurtarmayı ihmal etmiyor. AA-YSK faaliyeti karşısında yenilgiyi kabul edeceksin ki, iç savaş çıkmasın. Muharrem Bey biraz daha az delikanlı olsaydı, çeşitli ortamlarda hırsızlığa neden boyun eğdiğini Kılıçdaroğlu gibi açıklayıp taraftarın ahını almayabilirdi. “İç savaş mı çıksın?”

Bu tekerleme eskinin “80 öncesine mi dönmek istiyorsun” veya “analar ağlasın mı istiyorsun” sorularıyla aynı tattadır. Ne deliyiz, ne sadist, ne mazoşist! Kan görmeye meraklı değiliz… Demek ki, çare yok, demokrasiyi kurtaracağız… Demokrasimiz bir dipsiz kuyu, suyu bir türlü tükenmiyor. Sağ elinden geleni yapıp, işçi, kadın, bebek ve hayvan cesetleriyle dolduruyor kuyuları, ama sosyal demokratlarımız illa hissediyorlar dipte kalmış su zerreciklerini.

CHP hakikaten çok başarılı.

Madem öyle, kızmayın Kılıçdaroğlu-İnce maçına. İkisi de birbirinden başarılı olan bu büyük liderler arasında bir seçim yapılması normaldir. Önümüzdeki günlerde hangisi daha başarılı, demokratik biçimde açığa çıkmalı…

Ama ben sosyal demokratların birliğinden yanayım. Yoksa, korkarım gelecek sefer solcu seçmenlerin barajı geçirmekle mükellef olacağı parti sayısı 1’den 3’e, 4’e çıkabilir! (“Sekter TKP” ne olacak!)

HDP belli etmiyor ama matematikte başarılı değil. Kimileri tüm sorunların “seni başkan yaptırmayacağız” sloganından türediğini düşünüyordu. Belki de böyle düşünenler için yeni kariyer kanalları açılır, kim bilir? Hem adam başkan olmuş; yani “yaptırmayacağız” suçu tasarlama evresinde kalmış. Suç varsa da zaten içerde! OHAL de kalkıyor zaten. Hiç yoktan iyidir.

Başarıysa başarı! Eşme ruhu başarısı, “birkaç ağaç” başarısı, din kardeşliği başarısı… Keşke aşiretler üstünde dönen rekabette de aynı performans sergilenebilseydi. Olmuyor işte her istediğin…

Türkiye’de demokrasi mücadelesi böyle bir şeydir işte. Düzen partilerinin aklına 12 Eylül’ün baraj sistemi gelmez. Anti-demokratik olmadığı için değil tabii, o konuda herkes anlaşma halindedir. Ama zamanı değildir, mümkünatı yoktur, gündeme girmemiştir…

Akıllarına hileye karşı önceden kampanya açmak ve hatta sahtecilik varsa biz yokuz demek gelmez. Sandıktan kaçtı derler sonra; değil mi ama… İyisi mi hodri meydan! “Her tür seçime hazırız.” (Levent Gök Zaytung’dan teklif mi almış?)

Rektör atamasındaki sistemi bile kurcalamayalım. Sistem demokrasiye dönüldüğünde faşist rektörlerin yerine demokratları atamak için çok işe yarayacaktır çünkü!

Düzeltiyorum, akıllarına gelmeyen herhangi bir şey yok! Yaşadıklarımız düşünülmüş tasarlanmış şeyler olmalı. Bunların alayı akılsız olamaz ya… (Dalga geçmiyorum, ironi yapmıyorum; hakikaten olamazlar, değiller)

Bu kadar başarılı siyasetçinin arasında bir avuç komünisti idare edeceksiniz artık. Şimdilik öncü metal işçisi, öncü hekim, öncü öğretmen, öncü köylülerden müteşekkiliz. Öne çıkanların arkası geldiğinde, yani memleketin her metre karesine yayılan emekçiler siyasette temsil edilir hale geldiklerinde başarı neymiş görülecek. Halk hakkını sadece bir fabrikada, birkaç sokakta, üç beş okulda değil ülkenin bütün dokularında aramaya başlayacak. Komünistlerin başarısı böyle ölçülecek.

Yıllar sonra, dağların ardında değil. Kuşkusuz akşamdan sabaha değil. Ama pek yakında.