Ayarsız koşu

Başbakan koşuyor. Tekel işçilerinin üstüne üstüne son derece ayarsız koştuğu açıktır. Ancak bir kez daha bu köşeden altını çizmem gerekirse, bu başıbozuk, delice bir koşu değildir.

AKP burjuva siyasetinin az gördüğü bir tutarlı üsluba sahip. Bu tutarlılık dolayısıyla kimsenin kutlanması gerekmiyor. Arkasında bu kadar Amerikan üfürüğü, böylesi Fethullah örgütlenmesi ve sermaye sınıfı açısından seçeneksizlik gerçeği varken eğilip bükülmeye ihtiyaç duymamalarında şaşacak bir şey yok. Bu durumu ilkelilik, cesaret falan diye pazarlamaları ise boş laf.

Bir süre öncesine kadar, bu noktaya yalnızca burjuva siyaseti hakkında içselleştirdiğimiz devrimci ve marksist tarih dersimize dayanarak işaret etmiş olabiliriz. Bir tür andımız olduğunu alenen daha önce de söyledik. Bu emperyalist imamlar hareketinin yaptığı herhangi bir şeyi takdir etmemek, bizim “saplantımız”...

Bu saplantımızın devrimci ve marksist tedrisatımızdan kaynaklandığını görmek yerine, kalkıp milliyetçi, orducu kaynaklara bağlanması, alçakça ve büyük bir haksızlık olmakla birlikte, tersini somut olarak kanıtlamakta güçlük çekebiliyorduk. Yine bir süre öncesine kadar...

Değişen, bizim kitabımızın hayatta karşılık bulmaya başlamasıdır. Tekel direnişi bu karşılıkların en önemlisidir. Metrobüs zammının geri çekilişi bir diğeri.

Artık ülkemizde komünistlerin, AKP'nin her yaptığına “kulp takarken” Ankara'daki işçi sınıfı gerçeğine ve İstanbul'daki “mücadelenin faydaları” dersine işaret edebilmek gibi büyük bir avantajları oluştu. Türkiye'de 2010 yılına komünist ve devrimci olarak girenlerin genel formasyonunda, koyulan emeğin karşılığının belirsizliğini baştan kabullenmek gibi bir tevekkül vardı. Bu son derece yorucu özelliğin yerini “mücadele kazandırır” bilgisinin alması, kitleselleşmenin ön koşuludur. Toplumsal sınıfların, emekçi kitlelerin çilekeşliğe kazanılmasını beklemek anlamlı değildir çünkü. Ama mevzi getiren, kazandıran mücadelenin önü açıktır. Yeni olan budur.

Ve şimdi düne kadar düzen partilerinin güle oynaya oynadıkları kart, işçi sınıfına komünizmi, solu kötülemek, zor bir zanaat haline gelmektedir. AKP'nin buna karşı bir silahı ise yok. Erdoğan ve arkadaşları bu kulvarda dengeli bir koşu tutturamazlar. İşçi sınıfına karşı tavırlarını da değiştiremezler. Tehdit, yalan ve şiddet dışında dağarcıklarında ne olduğunu biliyoruz. Seçim yaklaştığında kitlesel rüşvet dağıtımı, bu kapsamda tarikatların harekete geçirilmesi...

Ancak o zamana kadar “mücadele kazandırır” dersini alan kitle çoğalırsa, harekete geçirilen gerici mekanizmalar eliyle dağıtılan sadakanın bile solun mücadelesinin yan ürünü olduğu gerçeğine ulaşmak mümkün olabilir. Sol rüşvet dağıtmaz ama güçlenen bir solun önünü kesmek için düzen cephesi halka -hiç olmazsa seçim yaklaşırken- daha fazla hoş görünmek zorunda kalır.

AKP'nin başka bir silah geliştirme olasılığı bulunmuyor. Kriz nedeniyle kaynaklar sıkıştığı için. Krize dünya çapında sermayenin ve sermaye devletlerinin verdiği tepki toplumsal sınıflar arasındaki denge tarafından değil, egemen güçlerce tek taraflı belirlendiği için. Türkiye'de hükümetin en önemli meşruiyet kaynaklarından birisi, 2001 krizinden bu yana sermayeye geniş yağma alanları açılması, kâr oranlarının yükselmesi olduğu için. Ayrıca bugünkü egemen güçler emekçi hareketinin parlayıp sönmeye mahkum olduğuna, ayakların baş olamayacağına, bu halkın adam olamayacağına yürekten inandıkları için.

İstanbul belediyesi metrobüs zammında baltayı taşa vurmuş ve tükürdüğünü yalamış bulunuyor. Bu adımın merkezi iktidara yansıması ve hükümetin bir taviz çizgisine kayması, AKP'nin sermaye sınıfı karşısında seçeneksizliğini, giderek emperyalizm nezdinde biricikliğini zora sokacaktır. Bu AKP değil işçi sınıfına taviz vermek, kendisiyle uzlaşmaya yanıp tutuşan sınıf kardeşlerine bile deve kiniyle yaklaşmaktadır. Kinci AKP'nin işçi sınıfı direnci karşısında az veya çok geri adım atmasının önemi, tahmin edilenden çok daha büyük olacaktır.

Peki şu son ayların emekçi gündemleri bir biçimde seyreltildikten sonra ve/veya bunların ağırlığını biraz azaltmak için, şu yeni Anayasa kartı ne ölçüde işe yarar?

Erdoğan'ın varsayımının bu soruya verilmiş kuvvetli bir evet'e dayandığı anlaşılıyor. AKP sıkıntılarını bir kez daha sivil Anayasa demagojisi ile aşmayı tasarlıyor. Demek ki Türkiye'yi daha da ayarsız koşular ve sol için yeni ve büyük olanaklar bekliyor...