Ateşkese evet, ama yetmez

AKP açısından bir muharebe daha kapandı. Bakmayın hükümet ve yandaşlarının üste çıkma çabasına. Amerikancı düzen muhalefetinin can sıkıntılı halini de gözden kaçırmayın… Önce bilelim ki, “kim kazandı kim kaybetti” sorusunun yanıtı hiç de yalın ve tekdüze değil.

Eski İdlib mutabakatıyla AKP’ye yazılan görev, kâğıt üstünde Hatay’ın sınır boylarındaki İslamcıların “makul bir tasfiyesini” sağlamaktı. Artık nasıl yaparsan! İster Libya’ya gönder, ister Kilis’in kırsalında bir bölge tahsis et; ama tasfiye edeceksin…

Mümkün müydü? Hayır!

Şam “vallahi sileceğiz” sözüyle geliyor ve alan daralıyordu. Rus imalatı kâğıtta “cihatçı teröristlerin tasfiyesi” yazıyordu. AKP ise attığı imzayı “zaman kazanmak” olarak okuyordu. Bu anlamda kazandı mı? Evet!

O eski imza da AKP’nin daha önce söylediklerini yalaması anlamına geliyor muydu? Kesinlikle!

Peki şimdiki? Haydi haydi öyle…

Ama defalarca söylediğimiz gibi, içinde yaşadığımız şu 21.yüzyılın ilk evresi yalanın hesabının tutulmadığı, tutarlılığın değil dönekliğin, adaletin değil kazıklamanın, ilkenin değil oportünizmin hükmü altındadır. Çok uzun zamandır, burjuva siyaseti yalanın ve oportünizmin üstünü örtmeyi dikkate alıyordu. Artık değil. Örgütsüz kitlelerin aptal yerine konabileceğini keşfeden post-modern gericiliği belki tüm dünyada en iyi temsil eden AKP’dir ve bu partinin dili aptallar için ayarlanmıştır. Yani benzer saçmalıkları defalarca tekrar edersen gerçekliğin kendisini değiştirebileceğine inanan bir dildir bu. Rusya ve İran destekli Suriye’nin, cihat şebekelerini sürüp atma sürecine verilen Erdoğan molasından İdlib’in “vatan toprağı” ilan edilmesine geçiş gerçeklikle uyuşmayabilir, ama aylarca İdlib’e vatan toprağı gibi davranırsan belki de gerçeklik değişime uğrayacaktır!

Gerçek değişmez. Ama gerçeğin deformasyonu zaman kazandırır. Ve bu da hayli önemlidir. Nasıl önemsiz sayılabilir ki; Türkiye AKP’nin eğik düzleme girişinden bu yana böyle yönetiliyor!

 

* * *

 

Moskova anlaşması da bu kapsamda görülmeli. Somut olarak şimdi altında imzalar bulunan “kâğıt” herkese demektedir ki, Halep’i Serakib ve Cisr eş-Şuğur’dan geçerek Lazkiye’ye bağlayan M4 karayolunun kuzey ve güneyindeki toplam 12 kilometrelik alan cihatçılara kapatılıyor. Bu demektir ki, cihatçılar deli değillerse o hattın güneyinde durup Rus-Suriye kuşatmasına girmeyecek ve kendilerine daha güvenli bir mekân bulacaklar. Hatta, bu demektir ki, 2011’de Suriye Ordusunun askerlerine yönelik ilk şeriatçı katliama sahne olan Cisr eş-Şuğur da tahliye edilecek.

Kâğıt böyle yazar da, AKP nasıl okur? “Zaman kazandık.”

Şimdi AKP İdlib ilinin ötesine taşan bir coğrafyayı değil daha sıkıştırılmış bir alanda, kazandığı bu zamanı kullanacak. Yine, bir önceki mutabakatta olduğu gibi TSK destekli cihatçılar simgesel manası yüksek olan Cisr eş-Şuğur’u bırakmamak için anlaşmayı tanımayacaklar…

Kâğıdın gerçekliği İhvancı projenin Hatay sınırına sıkıştırılmasıdır. Ama AKP bunu, projenin bir anlaşmaya konu edilmesi, yani tanınması olarak okuyacak. Özetle AKP son derece ağır bir yenilgiye daha uğramış olsa bile, gerçekliğin anlamı bu olsa bile, siz deyin bir yıl, ben diyeyim altı ay sonra, küçülmüş bir “vatan toprağı” savaşı vermek için diplomatik zemine sahip olduğuna inanabilir.

 

* * *

 

Gerçeklik insan aklının en büyük referans kaynağıdır. Gerçeklik pratiğin en kesin sınama alanıdır. Ama dedik ya, bu lanet çağ, oportünizmin, yalanın, sahtekarlığın, aptalların aptallar için kurduğu dilin çağı! Madem öyle, “olmaz” denmemelidir. Halk kitleleri örgütsüzse, egemenler yalan sayesinde gerçekliği başkalaştırabileceklerine inanabilirler.

Gerçek eninde sonunda kendisini dayatır. Hem de insanlığın tüm tarihine dayanarak, en fazla da ezilenlerin, halkların mücadelesiyle yaratılmış olan doğrulara, erdemlere dayanarak geri döner gerçeklik.

Suriye’de AKP’nin ve şeriatçı paralı askerlerin duymazdan ve görmezden gelecekleri, kazandıkları zamana yaslanıp değiştirdiklerini iddia edecekleri gerçeklik eninde sonunda geri gelecek: Suriye’de dinci gericilik kaybediyor. Suriye’de Türkiye’nin emperyalist yayılmacılık veya Osmanlıcılık hayalleri kaybediyor. Suriye’de emperyalizm kaybediyor.

Moskova anlaşmasıyla değil. Suriye halkının laikliğe ve yurtseverliğe sahip çıkmasıyla oluyor bu. Türkiye’de barışseverlerin, ilericilerin, vicdan denen o büyük erdemin sayesinde oluyor. Gerçeklik, bu erdemler sayesinde bölgemize kendisini dayatacak. Eninde sonunda!

Geçen haftaki o imza metni var ya, hani “Türk askeri geri dönsün” diyorduk. Yalanla örtülmek istenen ama erdemleri temsil eden sözün özü, o metindedir. Cumhurbaşkanlığının azınlık vakıflarına imzalatmayı denediği metin o sözle tartıştı. Tansu Çiller o sözle tartıştı. AKP medyası o sözle tartıştı. “Asker geri dönsün” sözü emperyalizme uşaklığa, Osmanlıcılık hayaline ve demagojisine, şeriat özlemlerine karşı duruşun ve insan hayatına sahip çıkışın özetidir. Gerçektir, doğrudur, erdemlidir.

Ama hiçbir şey yalın değil, soruların yanıtı tekdüze değil.

 

* * *

 

Yalancılar, gerçeğin ve doğrunun düşmanları da sadece AKP değil.

Türk askerlerinin öldürülmesinden sorumlu Moskova’ya gitmeme çağrısı da gerçeğin ve doğrunun düşmanlarına aittir. Bunlar Amerikancılar.

Geçtiğimiz Ekim ayında tezkereye onay verenlerin önüne benzer bir metin birkaç ay sonra yine gelecek. TSK’nın ülke sınırlarımızın içine dönmesi mi doğru, yoksa çocuklarımızın dünyanın şu veya bu yöresinde ölüme itilmesi mi? Ölümlerin vebali sadece AKP’nin üstünde değil.

Dokuz yıl önce emperyalist beslemesi şeriatçı-liberal ittifakını “Arap Baharı” diye aklayanlar aramızdalar. Milyonlarca insanın ölmesine veya yersiz yurtsuz kalmasına verdikleri onay orada duruyor. Utanmayan ve diktatör Esad’a karşı demokrasi devriminden söz edenler gerçeğin ve doğrunun düşmanıdır.

AKP Moskova’da kazandığı zamanı kullanıp bir kere daha gerçeği yamultmayı deneyecekse görünenden çok daha geniş bir yalancılar dünyasının çocuğu olduğu için bu cüreti gösterecek.

Moskova anlaşması Ortadoğu’nun emperyalizme, dinci gericiliğe, artık AKP’nin temsil ettiği İhvancılığa ve İsrail’in temsil ettiği ırkçı siyonizme sınır çekiyor. Öyleyse Moskova anlaşmasına evet. Evet; ama yetmez! Bölgemizde ve ülkemizde dinci gericiliği, emperyalizmi, gericilik ve emperyalizm sevicisi liberalleri ve milliyetçileri süpürmedikçe, hiçbir anlaşma, hiçbir kısmi kazanım yetmeyecek…