Amerikalılardan bu kadar

ABD’de açılan dava elbette çok sarsıcı. İfadeler, itiraflar dengeleri yerinden oynatıyor. Erdoğan ekibinin tınmıyor gibi davranmasının palavra olduğu da açık. Türkiye’de kurdukları düzenin çok ama çok sarsak olduğu sergileniyor. İşin, bizim parçalanmış kamuoyuna yansımasında da bir sürpriz yok. Bir taraf ortada düzen değil rezalet olduğu kanısını perçinliyor. Karşı yaka ise dünya yıkılsa yobazlık merkezli çıkar ilişkilerine tutunmayı sürdürüyor. Bu ikinci yakada bir ideale, onu geçtim bir projeye bağlanma güdüsü yıpranıyor, lime lime dökülüyor olmalıdır. Ama ortada bu kadar büyük para dönüyorsa, belki bir gün “onun da” payına birkaç kırıntı düşebileceği beklentisi büsbütün temelsiz değildir ve cemaat çıkar üstünden hafiften konsolide bile olabilir.

Bütün bunlar böyle ve işin çok detayı var. Konu, çok belli ki, ABD egemen güçleri içindeki çatlakları da ilgilendiriyor…

Ancak senaryonun toplamı daha büyük bir gerçeği örtüyor. Bizimse aynı gerçeği açık etmemiz gerekiyor.

AKP’nin en büyük günahı İran’a yönelik ambargoyu delmesi midir, yoksa kapitalizmin ekonomi ve hukuk kurallarının istismar edilip vicdansız kazançlar elde edilmesi mi?

Bunlarla oynamak Amerikalıların tercihi. Öyleyse ötesine bakmak gerek. Ötesine bakma ihtiyacı duymak için Marksist, komünist olmak gerekmez. ABD sistemine içkin ağır kir, Türkiye değil bütün dünyada sıradan insanın bildiği bir durum.

Ancak doğru yere bakmak için sıradan bilgi yığını yetmez. Orada Marksist olmak, komünist olmak hakikaten gerekli koşulu oluşturur.

Birinci olarak; AKP’nin başına dert olan bir diğer konu Ortadoğu’da İslamcı çetelerle girdiği oyundu. Ne oldu o TIR’lar? Neden Erdoğan’ı sıkıştırmayı gündemine alan ABD egemenleri oraya dokunmamayı seçerler? Yasadışı ilişkiler, büyük paralar orada da var. IŞİD petrolünün pazarlanmasından silah ticaretine, çetelerin iaşesine, kamuoyu çalışmalarına kadar geniş bir alanı kapsayan “ekonomi”nin legal, kuralına uygun olduğunu düşünebilir misiniz?

Bakın, zamanında ABD’de İrangate denilen bir skandal patlamıştı. Meğer 1980’lerde, yani İran’da İslamcıların iktidara geldiği 1979’dan sadece birkaç yıl sonra, onca gerilime karşın ABD’den gizlice İran’a silah satılıyormuş ve elde edilen karanlık para, Nikaragua’da Sandinistalara saldırtılan kontraların finansmanında kullanılıyormuş! Bizde cinayet, katliam ve provokasyon ihalelerinin verildiği faşist kontra bozuntularının uyuşturucu başta olmak üzere her tür pisliğe bulaşmış olmaları bu küresel mekanizmanın izdüşümünden ibarettir…

TIR’lar büyük pislikti ve en azından şimdilik üstüne oturmaktan ne Amerikalılar ne başkaları rahatsız olmamaktadır! Aynı zamanda milyonlarca Ortadoğulunun kanının, milyonlarca göçmenin gözyaşının üstünde oturuyorlar!

İkinci bir düzleme de bir diğer basit soruyla varılabilir: Bunca milyon dolar kimin cebinden çıkmıştır? Bu değirmenin suyu nereden gelir?

“Sıradan” yanıt Türkiye veya İran devletinin kaynaklarına bakacaktır. Oysa devletlerin gelirinin de bir kaynağı olmalıdır. Ekonomik faaliyette “yeni değer” yaratan sadece emektir. Doğal kaynaklar, makineler, hammaddeler, yani ekonomik faaliyete giren cansız sermaye, neyi varsa onu katabilir. Biçim değiştirir yalnızca. Petrolü yeraltından çıkartan, hammaddeyi işleyen, undan şekerden yağdan helvayı türeten insan emeğidir. Tahıldan unu, pancardan şekeri türetenin de yalnızca insan emeği olması gibi. Tahılı un yaparken daha değerli hale getiren emekten başka bir şey değildir.

O havada uçuşan, rüşvet olup cebe giren, ayakkabı kutularına doldurulan, itiraf edildiğinde kamuoyunu yerinden hoplatan paralar; sadece onlar değil, aynı zamanda faiz geliri, kâr, kira diye kayda geçirilip hakkıyla kazanıldığı kabul edilen paralar da… hepsinin kaynağında Türkiyeli veya İranlı emekçilerin teri, acısı, yorgunluğu vardır.

Amerikalılardan bu kadardır.

Bu soygun serüveninin koca koca tahtalara uzun uzun yazılıp anlatılması, kutuların birbirlerini kesen oklarla birbirlerine bağlanması gerekir. Yargıcından jüri üyesine, gazetecisinden hırsızına, “bana da düşer mi” diyeninden “herkes namusuyla çalışıp kazansın” diye düşünenine kadar herkes tarafından şaşkınlık, merak ve belki öfkeyle izlenir Sarraf’ın ve beslediklerinin maceraları.

Hepsi birlikte, dünyanın üzerine kurulduğu büyük insanlığı, emekçileri görünmez kılmaya hizmet eder. Kimisi katledilen, kimisi göç ettirilen, büyük çoğunluğu evine ekmek götürmeye çalışan sıradan insanların emeklerinin üstünde bir örtüdür, Amerikalıların kurdukları ve kurmadıkları mahkemeler…