AKP’yi kim götürecek?

Geçenlerde bir toplantıda “neden AKP karşıtlığı” diye sordu bir izleyici. Ya düzenin diğer silahları ne olacaktı? AKP’ye yüklenirken diğerlerini ihmal ediyor olabilir miydik? Kendimizi silahsızlandırdığımızı düşünmüş müydük hiç?

Yeni olmayan bu sorular izleyicinin düşüncesini de yansıtıyordu mutlaka. Yani arkasında, düzenin diğer temsilcilerini AKP’den beter bulan, örneğin “asker vesayetinden kurtulduğumuza” sevinen bir yaklaşım olabilir. Ya da, AKP’den hiç haz etmese de, “hepsi bir” diye bakabilir...

“Hepsi bir değil” dedim ben de cevaben. Diğerlerinden birini AKP’ye yeğlemeyi reddederek elbette.

Hepsi bir değil, çünkü AKP adeta “konsantre kapitalizm”! AKP gericiliği (sadece) bir meczupluk değil, neo-liberalizmi hayata geçirmesiyle burjuvazinin rızasını kazanmış bir sınıf politikasıdır. Kadınları eve kapatıp işsiz sayımının dışına atacak kuvvet başka nerden türetilebilir ki? Düşünün Ortadoğu’da sosyal-demokratlar veya geleneksel muhafazakarlar, şeriatçı AKP ölçüsünde risk alabilirler miydi?

AKP hem Türk modernleşmesine karşı bir karşı-devrimdir, hem de 21. yüzyıl başında Türkiye kapitalizminin mantıksal uç noktasıdır. AKP, aynı anda emperyalizme en ileri uyum ve Ortaçağ gericiliğinin en karanlık yüzüdür.

AKP karşıtlığı bu nedenle, herhangi bir burjuva partisiyle gereksiz biçimde uğraşmak diye görülemez. İlericilik, yurtseverlik, emekçi halk, barış adına düzgün bir şey yapmak isteyen, önce AKP’yi hedef tahtasına yerleştirecek. Başka yolu yok.

Ancak kendini “AKP karşıtı” olarak betimlemek artık yeterli olmaktan, başka ve yeni bir nedenle çıkmaktadır.

Bu sütunda daha önce çok yazdım. AKP -süre vermiyorum- uzatmaları oynuyor. 2011 zaferiyle ilan edilen yeni rejim çöktü.

Ama 2011 basit bir seçim sonucu değil, Türkiye’yi çok aşan anlamda emperyalizmin bölge stratejisiyle bağlı bir değişim anıydı. Dolayısıyla yenilgiyi kabul etmeleri Türkiye’yi ilericilere, yurtseverlere, emekçilere teslim edip, tası tarağı toplayıp gitmek olurdu. Politik mücadele böyle centilmence yürümüyor...

AKP ile ve bugüne kadar tarif edildiği biçimde olmuyorsa, başkası eliyle ve içerik revize edilerek denecektir. Tasfiye süreci başlamıştır.
DikkatTürkiye’ye Washington’dan, Brüksel’den, Berlin’den, Tel Aviv’den bakanlar henüz tasfiyenin tamamlanmamış olmasına üzülmüyorlar. Biliyorlar ki, bu, Haziran direnişinin ürünü olsaydı bugün Türkiye kontrol edilebilir bir ülke olmaktan belki de çıkmış olacaktı. Öyle bir iş yapmalılar ki, AKP’nin İkinci Cumhuriyetinin defterinin dürülmesi, yüzü sosyalizme dönük bir sürecin kapısını aralamasın. Öyle önlemler alınmalı ki, İkinci Cumhuriyet kitlelerin daha az tepkisini çekecek bir biçimde sürsün.

Bir atasözünü uyarlarsak, AKP’yi öldürecekler ama hakkını da verecekler. Yani yeni soru şu:

Gericiliği bunların icra ettiği sapıklık düzeyinde değil, ama aynı sınıfsal etkinik düzeyinde hayata geçirmek mümkün müdür?

Bu sorunun yanıtını vermek için ne Kılıçdaroğlu ne Bahçeli, ne Koç ne Sabancı yeter. İsrail de yetmezdi, AB de. Ama çalışmayı Amerikalılar yürütüyor. O yüzden iş ciddi. Çin’den silah alma meselesini biraz böyle okumaktan yanayım.

Kalan satırlara ancak bizim pozisyonumuzun başlıklarını sığdırabilirim. Sonra devam ederim...

Bir: AKP’yi götürmenin kendisi kadar AKP’yi kimin götüreceği önemli hale gelmiştir. Yerel seçimler dahil her konuda, AKP karşıtlığı, başta aktardığım sorudaki manada değil, ama gericilik yollarını büsbütün bloke etmek açısından yeterli olmayacaktır.

İki: Türkiye kendine güvenmelidir. “Şimdi kafa karıştıracaklar, daha tehlikeli gelecekler üstümüze” falan demeyelim. Biz gericiliğin AKP’li türüne boyun eğmemiş bir halkız. Onun gözden geçirilmiş halini hiç yemeyiz.