AKP’siz yapamamak

Sanki Haziran’dan Kasım’a memleket kan gölüne dönmemiş… Suruç, Ankara... ne zaman olmuştu? Unutmadık, unutur muyuz hiç…

Unutmayız, ama AKP’siz yapamayız.

Bu bir seçim mi? Partilere Meclisteki temsil oranına göre geçici hükümete üye vermelerini söyleyen, ama vermezlerse ne olacağını düşünmeyen o maddeyi kim yazmış, kim onaylamış? Bize ne; yazan yazmış. Önemli olan Türkiye’de illegal bir hükümet olduğu ve Meclis partilerinin bunun farkında değilmiş gibi davranmaları.

Farkında mıyız? AKP olmazsa nasıl seçim yaparız? Yapamayız… yapamazlar…

Ama bu AKP değil mi İmralı adasını yeniden tecrit eden? Son mesaj yolladığında “Eşme ruhu” mu demişti Öcalan? Kaç ay geçti, Sırrı Süreyya Önder’in kendini baş planlayıcılar arasında ilan ettiği o şanlı mezar taşıması, daha doğrusu zerresi kalmamış ölü tozu kaçırma eyleminin üstünden?

Kolay mı, Türklerin ve Kürtlerin birliğini kurmak? AKP’siz yapabilir miyiz? Madem ki elde ortak payda namına din kalmış. Geçmiş ve gelecek din kardeşliğindeymiş… Öyle miymiş?

Kolay değil tabii… Ama belki şakadır: “Şu anda AKP Türkiye’yi yönetemiyor, meşruiyeti ancak bizim üzerimizden yakalayabilir.” Biz? Bu alıntı Kılıçdaroğlu’ndan olduğu için CHP! Söylemesem başka biçimde doldurabilirdiniz boşlukları, değil mi? Ne de uzun liste…

Kılıçdaroğlu CHP’si gericiliği yıkama aklama makinası mıdır? Evet öyledir. Namus ve şeref timsali Kemal bey, savaş suçlusu, katliam sorumlusu, üstünden kan damlayan, ayakkabı kutularından dolar taşan bir çamuru temizleyecek biricik vatan evladıdır.

Yok hayır; AKP’siz yapamayacak olan bir o değildir.

AKP’nin meşruiyeti neden muhalefetin derdi olur? Böyle muhalefet mi olur?

İlkelere gelince… Örneğin dış politikada radikal bir değişikliğe gidilmesi koalisyon kurmanın ön koşulu.  

Ne hoş ve ne kadar da boş. Kolaymış aslında bu koşul. O değişiklik oldu bile.

Dışişleri yetkilileri Esad’lı çözüme razıyız demişler; duymadınız mı? Davutoğlu düzeltmiş kendince, “Esad’lı çözüm süreci değil, Esad’ı gönderme süreci.” Breh breh… Esad Moskova’daydı dün. AKP’lilerin aklına doğalgaz musluğu gelmiştir. İçleri ürpermiştir. Neyse ki AKP’siz yapamayanlar vardır.  

AKP bir adım atarsa onlar çok adım atıyor. Size bir soru: TSK’ya Suriye ve Irak’a girme izni veren savaş tezkeresine evet diyen, ama bu kararı savunan bir tek üyesine bile rastlanmayan ve konu açıldığında duymazlıktan gelen parti hangisidir? Bir soru daha: Tezkereyi kesinkes reddeden, ama Eşme gezisinde TSK’ya mihmandarlık etmekle övünen parti hangisidir?

CHP’nin yurtta sulh cihanda sulh ilkesine bağlı olduğunu kim sorgulayabilir ki! Bağlılar, sonuna kadar. Yani Birinci Cumhuriyetin sonuna kadar!

O da bittiğine göre… Nasıl yaparız AKP’siz!

Birinci Cumhuriyetle beraber, akıl, mantık falan da mı bitti? Üç basamaklı neo-mantık dersi: “Sandığa gitmeyen AKP’ye oy vermiş olur – IŞİD AKP’nin beslemesi ve tetikçisidir – AKP ile koalisyona açığız.”

Dersin hocası Selahattin bey geçerken MHP’yi de davet etmeyi unutmamış. Hayırlı olsun ve aman çok geniş tabanlı olsun. Lütfen aklı ve mantığı kuyrukçuluk ve inançsızlıkla değiş tokuş eden Türkiye solu Kasım ayında ilk sosyalist bakan şenliklerinden mahrum kalmasın. Sosyalist bakanımız –kim olacaksa artık-  seçim hükümetinde olduğu gibi, “içinde” mücadele etsin. Nasılsa HDP kendi içinde tartışmaya devam edecektir, çocuk gelinlerin pedofiliye mi yoksa İslam göreneklerine mi sokulacağını. Sosyalistler ilkeli davranacaktır bu konuda kuşkusuz.

Hal böyleyse neden AKP’siz yapalım ki zaten?

Kaç kişi öldük? Unutulmadık, değil mi?