AKP üstüne çeşitleme

Şu “İslamcılar eskiden solcuların yaptığı gibi örgütleniyorlar, bizim yapmamız gerekeni yapıyorlar” efsanesi, sanırım, 1990'larda yükselmişti. Efsane derken, Türkiye toplumunda ve siyasetinde 1970'lerin solunda unutulan halk örgütlenmesinin bu kez tarikat tabanlı bir versiyonunun yükseldiğini görmezden gelmeyi savunmuyorum. Ya da, daha marjinal bir olgu olmakla birlikte, İBDA-C'nin yayınlarında pozitif THKO veya THKP-C göndermelerine rastlandığını da biliyorum. Bazen marjinal kesimlerin uçukluğu, belirli bir eğilimi, ortalamacı ana akımlara göre daha kristalize ederek gözler önüne serebilir.

Sorun bu yer değiştirmede veya biçimsel benzerlikte değil. Sorun, Türkiye'de yaşanan toplumsal dinselleştirme operasyonunun tabandan geldiği fikrindedir. Sol 1960'larda, 1970'lerde tam anlamıyla tabandan gelmiş, her zaman misyon sahibi öğrenci gençliği, kitleselleşen kentli işçi sınıfını, aydın tabakaları ve giderek taşra demokratlarını ve yoksul köylülüğü kucaklamıştı. İslamcı sağ yükseliş ise esasen bir devlet operasyonudur.

Bu operasyon sağ cumhuriyetçi merkezin temelsiz özgüvenine dayanmış ve İslamcılığın bir siyasal hareket olarak barındırdığı içsel dinamizmi ihmal etmiştir. Hoş ihmal etmese ne fayda kapitalist sistem ile toplum arasında geçmiştekinden daha istikrarlı bir denge arayışında elde bir sürü seçenek yoktu ki... Düzen, uluslararası bağlam açısından bakıldığında da, gericilikler arasından gericilik beğenmek durumunda değildi.

Neyse bu yazıda islamcı akımın yükselişini tartışacak değilim. Niyetim, istisnai periyotlar dışında devletle bağlantılı olmuş, neredeyse on yıldır ise hükümet haline gelmiş bir hareketin, legalite anlayışı ve siyasal ataklık tarzıyla ilgili bir iki belirleme yapmaktan ibaret.

AKP, emekleme dönemine özgü “değişti-değişmedi” tartışmalarında sanıldığı gibi yasalcı, meşruiyetçi bir hareket değildir. Demirel jargonuyla kanun ve nizam hakimiyetinin yerini güç ve keyfiyet almıştır. Seçimlerde aktif biçimde hile örgütlemek böyle bir şeydir. Türban sorununu yasal değişikliklere gitmeksizin fiilen çözmek böyle bir şeydir. Sokakta adam öldürmeyi veya dayakla düşük yaptırmayı göğsünü gere gere savunmak böyle bir şeydir. Sürgüne gitmiş Gülen'in elde ettiği fiili dini lider statüsü böyle bir şeydir. AKP'li Türkiye'de olup biteni anlamak için işin bu kısmına önem verilmesi gerekir.

Keyfilik ve düzenin kendi yasaları karşısında umarsamazlık, AKP faşizminin bir anahtar sözcüğünü bize vermekte, yasal, resmi, olağan rejim ile faşizm arasında geçişkenlik buradan kurulmaktadır.

İlgili diğer bir boyut, islamcı hareketin, muhalif görünmenin nimetlerini keşfetmiş olmasıdır. AKP bütün suçları yıkacağı bir adres bulabilmekte ve sürekli değişimci bir merkez olarak kendini sunabilmektedir.

Bu nokta, aynı zamanda dinci siyasal ve ideolojik gücün iki eksenine bir üçüncünün eklendiğini gösterir. Bir eksen tevekkül, boyun eğme getirir diğeri Alevilere ve dinsizlere karşı harekete geçirir. Şimdi elde bir de, yeni bir düzen kurma motivasyonu var.

En başa dönersek, burada bir kez daha 1960-80 dönemi solculuğunun devrimci karakterine öykünme sezilebilir. Solun ve devrimciliğin lanetlendiği bir çağda gerici bir hareketin solla biçimsel benzerliklere yönelmesinde ise çelişki bulunmuyor. Zira Türkiye kapitalizminin en sıradan, gündelik sorunları bile devrimci müdahaleye ihtiyaç duyurmaktadır. Tıkanan trafik kendi olağan mekanizmaları hızlandırılarak çözülmüyor, yaklaşan depreme hazırlık için devrimci bir kriz yönetimi gerekiyor, yol inşaatının çökmesi, vapur iskelesinin yıkılması için “başka” bir yaklaşım gerekiyor vb.
Devlete dayanan ve legaliteyi umursamayan, iktidarın bütün nimetlerini kendi altında yapılandıran ve düzen değişikliği sloganını kendine mal eden bir islamcı hareket... Öğrenci gündeminin yükselişinden bu yana ortaya atılan tezlerden biri de, AKP'nin bu anlamda ömrünü tüketme işaretleri verdiği, iktidar olmanın bozucu etkilerinin ortaya çıktığı yolunda.

Rivayete göre, AKP'nin keyfilik, baskıcılık, otoriterlik, totaliterlik gibi özellikleri iktidarda kalma süresiyle orantılıdır ve modern kapitalist bir ülkede demokratik legalitenin bu şekilde zedelenmesi hoş görülmeyecektir. Gün AKP'ye alternatif ve daha merkezci akımların ortaya çıkma günüdür. Kılıçdaroğlu CHP'si bunu vaaz etmektedir. Sırasıyla liberalizme ve islamcılığa sol aşısı yapmayı öngören EDP ve HAS parti de öyle. Kimileri de Kürtlüğe islam aşısı yapmayı tasarlıyor...

Faşizmin bu yollarla engellendiği nerede görülmüş? Aslında adı geçen alternatifler toplumun islamileşmesini ve bu temelde bir yeni rejimi veri kabul ederek, ilerici direnç kanallarını büsbütün tıkamaya yönelmekte ve AKP düzenini tamamlamaktadırlar.

AKP'nin demokrasiden kopuşunu, çözülmesinin kanalı zanneden yaklaşıma karşı, sol başka bir yöne dönmelidir. Geçmişte sol, ikide bir, kitleleri provoke etmekle ve illegaliteyle suçlanırdı. Şimdi, ne AKP kitle örgütlenmesi ve devrimci ataklığı suçlama konusu haline getirebilir, ne de bu alanlarda ayağa kalkmış bir solla yarışabilir. Ancak solun da ataklık ile kitle örgütlenmesini sağlıklı biçimde buluşturmayı bilmesi gerekecektir.