AKP savaşta

Suriye’de ağır kayıp verilen akşam Yeni Akit damadın taziyeye uygun bir resmini bulamayıp da ölümlere güldüğü veya basbayağı memnun olduğu anlamına gelen bir yayın yapınca haberini silmek zorunda kalmış! 

Oysa haberin içeriği ile görsel uyumluydu. AKP’nin Suriye’de güncel taktiği İdlib ilinin içine mümkün olduğunca çok asker yığmaktır. TSK hava kuvvetlerini kullanamadığına, kullanmaya kalktığında başarısızlığa uğrayacağı tamamen açık olduğuna göre, asker sayısını arttırmak savaş gücünü yükseltmeyi sağlamaz. Sonuçta iki şey olabilir: Karşı taraf sizi ya öldürecek ya da hoş görecek! AKP taktiği bu iki seçeneği içeriyor. 

Bir: IŞİD çetelerinin eşlikçisi durumundaki TSK vurulduğu takdirde Türkiye mağdur rolüne bürünüp misilleme çığlıkları atılır. Misillemenin sınırı var, ama gürültünün sınırı yok. Gürültünün özü ise olayı NATO sözleşmesi kapsamına sokturtmak. Bu, gerçekleşmesi mümkün bir gelişmeden ziyade tehdit ve provokasyon düzeyinin arttırılması demek oluyor. Bir de Amerikancılığın doruğu!

İki: Herkes biliyor ki, Rusya-Suriye güçleri, kontrol noktalarında veya IŞİD çetelerinin arkasında konumlanan Türk askerini toptan imha edemez, önüne katıp süpürmeye kalkamaz. Bu şiddette bir müdahale bütün uluslararası dengeleri yerinden oynatacaktır. Ankara da işin o raddeye gelemeyeceğini hesaplamakta ve kan gölünden bir uzlaşmanın çıkmasını kaçınılmaz saymaktadır. 

Damadı, gazete haberini, haberin görselini geçelim; AKP’nin politikası sarsıcı boyutlarda ama kontrollü “şehit vermeye” dayanmaktadır.

Birinci nokta bu…

*    *    *

İkinci olarak bu taktik muhalefeti dağıtma gücünü içinde barındırmaktadır. Millet Cephesinin, CHP’nin içine de uzanan sağı AKP’nin milliyetçi basıncını daha fazla hissedecektir. Cephenin adı konmamış sol tarafında ise gencecik insanlarımızın ölmesi ile en ufak bir empati kurmayacak unsurlar az değildir. Bunlar uçtakiler ve azınlıktalar. Ama ortadaki çoğunluğu politikasız bırakma, dağıtma potansiyelini temsil ediyorlar. CHP merkezinin süreci çok iyi yönettiğini varsayın bir an için; tezkerelere verilen onay ne olacak?

AKP için muhalefeti bölmek stratejik öneme sahip. Muhalefetin etkili yayın organlarına bakarsanız merkezine barış ilkesinin konulduğu bir çizginin kesinlikle geliştirilemediğini görürsünüz… 

Özetle AKP’nin bu ilk iki cephede başarısız olduğu, başarısızlığa mahkûm olduğu vs. doğru değildir. 

*    *    *

AKP siyasetinin üçüncü boyutu göçmenlerin Batıya doğru serbest bırakılması. En zayıf olan da bu galiba. 

AB’nin göçmen trafiğinin yönetimini Ankara’ya teslim etmesi hayal bile edilemez. Batı göçmen akışına ilke olarak karşı falan değil. Mesele sürecin yönetilmesidir. AKP otobüslere doldurduğu insanları sınırlara götürüp, “yüzün geçin işte” diyerek politika formüle etmiş olmuyor. Bu da bir tehdit unsurudur ve karşı taraf şantaja yanıt olarak en fazla elini cebine atıp biraz daha para verir! Risk büyüktür, Türkiye ekonomisi, hele Rusya’yla mesafenin açılıp Batıya yaklaştığı bir konjonktürde bu tür gerilimleri fazla taşıyamaz. 

Kapitalizmin savaş üretmeye mahkûm oluşu bir sabit. Ama bu, söz konusu eğilimin 2020 yılında, geçmiş iki dünya savaşını çağrıştıracak bir topyekûn karakter kazanmasını gerektirmiyor. Şu an kimse Türkiye için kendini yakacak gibi durmuyor.

Son olarak göçmen sayısının AKP’nin toplumsal desteğini aşındırdığı bir gerçek. Ama tersi doğru olmuyor. Yani kapıları açtık deyince bu sayının hissedilir biçimde aşağı düşmesi pek de yüksek bir ihtimal değil. 

*    *    *

Geldik son noktaya… Savaş politikasının bir diğer boyutunun ise, yaşanan ağır toplumsal sorunların üstüne bir örtü atma zorunluluğu olduğu anlaşılıyor. AKP ekonomik krizi kâr oranlarının düşme eğilimi olarak anlar. Dolayısıyla yoksulluk ve işsizlik, egemen güçlerin krizinin birer unsuru değil, kâr sıkışmasına yani krize karşı işlevsel araçlarıdır. AKP’den krize karşı halkın acısını dindirmesi beklenemez. Tersine zamlar, soygunlar, yolsuzluklar kriz koşullarında, kapitalistleri krize karşı korumak üzere artarak sürer. Bu koşullarda dinsel ve milli afyon dozajını arttırmak zorunluluktur. 

AKP’nin savaş taktiğinin bu cephesinde başarı sağlayıp sağlayamayacağı ise tamamen sınıf mücadelesinin konusudur. 

*    *    *

Yukarıdaki diğer tüm boyutlar yine sınıf mücadelesinin konusu haline getirilmelidir. Yoksul çocukların ortaya öylecene atıldığı kan siyasetinin karşısına barışı çıkartmak mümkündür. Milliyetçi safsatalara prim vermemek mümkündür. Para için göçmenleri ölüm riskine ittirmeyi kabul etmeyecek vicdanlar sanıldığından çok olmalıdır. Ve işçi sınıfı hak arayışında o sakil örtüleri yırtıp atmak doğrultusunda hızla örgütlenebilir. Türkiye’yi bir yıkımın eşiğinden alıp aydınlığa taşımak mümkündür.