Afrin Tayyip’in Kuveyt’i mi?

ABD 2003’te Irak’a bölücü nihai darbeyi vurmadan 13 yıl önce Bush’un Bağdat’taki büyükelçisi April Glaspie, Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’le görüşüyor. Bu görüşme daha sonraları, ABD’nin Irak’ı Kuveyt’e saldırması için cesaretlendirdiği biçiminde yorumlanacaktı. Gerçekten de buluşma Irak’ın Kuveyt’i işgale başladığı 2 Ağustos’tan sadece bir hafta önce gerçekleşiyor. Tam “büyük ağabeyin” ne yapacağını sezmeye çalışılacak, icazet aranacak zaman. Büyükelçinin Hüseyin’le toplantıda kullandığı kritik ifade, “biz Araplar arası sorunlara karışmayız” biçiminde tutanaklara göre. Wikileaks’in ifşa ettiği bu içerik de ortada bir “arkadan itme” durumu olduğunu teyit ediyordu.

Emperyalist diplomaside dürüstlük, açık sözlülük aranmaz. ABD Pearl Harbour’da gerçekten Japonlardan baskın mı yemişti? Madalyonun diğer yüzünde ABD’nin başka kıtalarda süren İkinci Dünya Savaşına katılma gerekçesini böyle elde ettiği yazıyor. İkiz Kuleler'e dalan uçaklar da Sovyet sonrası yeni düşman konseptini belirginleştirmiş ve bu kez de Afganistan istilasını meşrulaştırmıştı.

Emperyalist de olsanız hem ülkenizin hem dünyanın kamuoyunu bir biçimde ikna etmeniz, attığınız adımları rasyonalize etmeniz, olası itirazları da marjinal kılmanız gerekir. Savaş silahla başlayıp silahla bitmez. Savaş siyasettir… Emperyalist siyasetin bir usulü de arkadan itmektir.

*    *    *

Şam’a bağlı Suriye Ordusunun Afrin’e gireceği bilgisi doğrulanmadı. Savaş haber üretimi alanında da verilir. Suriye’nin kendi ülke toprakları içinde bir bölgeye asker sokması olasılığının AKP için ne anlama geleceği somut bir soru olarak masaya konmuş oldu bu bilgiyle. Şimdilik bu kadar. Ve bu kadarı yeterince anlamlı.

Bu haber, yarın öbür gün Suriye Ordusu Afrin’i savunmaya başladığında TSK-ÖSO tarafının herhangi bir biçimde haklı sayılmasının imkânsız hale geleceğini açığa çıkarttı. Şam hükümeti Birleşmiş Milletler’dedir. Başta Moskova, bir grup büyük güçle doğrudan ittifak halindedir. Batılı emperyalistlerin önemli bir kesimiyle ilişkilerini restore etme yolundadır. Genel olarak da, komşusunun kendisine saldırmasına kimse meşruluk hediye etmek istemeyecektir ve dünyada Türkiye’ye Suriye Ordusu karşısında hak verebilecek pek kimse yoktur.  

Sanki bir kimya laboratuvarı! Reaksiyona girmesi gayet normal bir faktör var ve girdiği anda ne olacağı belli. Bu gerçekleştiğinde ortaya çıkacak olan sonuç “normal” sonuçtur. Yarın öbür gün AKP’nin Afrin operasyonunun gayrimeşru hale gelmesi bir seçenekse, operasyon şimdi de gayrimeşrudur.

Pazartesi günü haber sadece yayınlandı. Ne doğrulandı ne kanıtlandı. Ama sonuç verdi. AKP savaşın habercilik cephesinde yenildi. Sonrası afra tafra, boş laf.

*    *    *

Yalnızca ABD’yi değil Rusya’yı da dahil ederek düşünürsek, Erdoğan’ın durumu Saddam’ınkinden çok daha kötü. Kimse “Suriye-Türkiye arası sorunlara karışmayız” demiyor. “Türkiye’nin teröre karşı güvenliğini tahkim etme hakkına saygı duyarız” minvalindeki mesajlar ise kesmez.

Çünkü birincisi PYD’yi terörist sayan başka ilgili bir devlet olmadığına göre bu mesaj lafı dolandırmaktan başka bir anlama gelmez. Denmiştir ki AKP’ye “eğer tezinizi bir varsayım olarak alırsak…” Ama bu varsayımı kabul etmedik ki!

İkincisi PYD Suriye’dedir ve Şam herhangi bir momentte saldırının teröre değil kendisine karşı yapıldığından hareket edebilir. Burada varsayıma yer kalmadı artık.

Ve üçüncüsü, AKP Suriye’de arka arkaya tutarlı üç cümle kuramaz. Bütün geçmişi kirli ve karanlıktır.

Amerikan temsilcisi Hüseyin’e yolu açmış zamanında. Erdoğan’a kimse öyle bir şey demiyor.

Afrin, Erdoğan’ın düşmeden duramayacağı tuzaktır. Tuzağı kuransa bir değil, iki değil! En az üç: ABD, Rusya, Suriye. Av bu kadar biçareyken sadece aslanlar kaplanlar değil, duyan duymayan herkes sıraya girer. Ve AKP Türkiye’si çaresizdir. Aynı anlama gelmek üzere durmadan koşmak ve aralıksız saldırmak zorundadır. Yorgun, yönsüz, akılsız bir koşu. Tuzağın derinliklerine doğru…

*    *    *

Irak bu kadar uzun koşamazdı. Koşunun uzun sürebilmesi Türkiye’nin tarihsel ve yapısal farklılığından ileri geliyor. Türkiye’nin jeo-stratejik önemi, pazarının büyüklüğü ve asıl önemlisi, bilinmez bir yanı var.  

Türkiye’yi güle oynaya bitirmenin, kesip biçmenin sınırı var. Bu şiddette operasyonların nasıl bir tepkinin önünü açacağını kimse bilemez. Bilseler şimdiye kadar yapacaklarını yaparlardı. Belki tuzağın dibinde Türkiye’de başka bir geleceğin şafağı sökecektir. Belki değil, mutlaka!

Afrin Erdoğan’ın Kuveyt’i olsun olmasın, Türkiye’de halkın bir başka seçeneği vardır ve emperyalizm AKP’nin ipini çekmiyorsa, sanıldığı gibi ondan değil halkın potansiyelinden tedirgin olduğu için çekmemektedir.