Afet yaratmak

Başdanışman tereddütsüz reddetti, ikinci çığı kendisinin yarattığını… Tabii inanan olmuştur, inanmayan olmuştur… Hakikaten “inananı var, inanmayanı var”… Çünkü kanıtlayanı ve kanıtlayamayanı yok! 

Ne bileyim, iş makinelerinin göreve çıkartılmasının bir kaydı olması gerekir. İşin içinde insan yaşamı varsa, telefon görüşmeleri falan da incelenebilir örneğin… Tabii eğer ölümlerin sorumlusunu açığa çıkartmak, bilimsel ve vicdanlı bir soruşturma yürütmek diye bir kamusal yükümlülük olsaydı bunları konuşabilirdik. Bunun yerine nerede yaşadığını ve nereden para kazandığını bir dakikalığına unutan bir gazetecinin manevralarıyla baş başa kaldık. 

O halde başsağlığı diliyoruz ve TOKİ’nin yaptığı evlerin sayısını tekrarlıyoruz! Milletvekilinin afet halinde kurmamız gereken Arapça cümleyi dile getirmesi de iyi oldu. Bir yere not ediniz…

Bugün kural olan, o kamusal ve vicdani yükümlülük değil. Mademki uçak kazasından sonra “nedenleri tartışmak yanlıştır” dendi; normal olan TOKİ ile duadır. Uçak kazasının nedenlerini tartışmanın yersiz olduğunu havayolu emekçilerinin sendikası açıkladı çünkü! Özetle kazada pistin “yorgunluğunun” payı var mı, pist neden her boş anda bakıma alınmayı gerektirecek ölçüde yorgun diye başlayıp çok uzayacak soruları sormak yanlış. Şşşt; cenazemiz var; ayıp…

Aynı “deprem vergisi nereye harcandı” sorusunun “buna bile cüret edenler var” diye karşılanması gibi! Afet var; afet var… Dinci ve piyasacı gericilik uçak kazası yaratmayı başarmış bulunuyor. Yalnızca bizde değil bütün dünyada iş başındalar. Dolayısıyla dinci ve/veya piyasacı gericilik yerkürenin ısınmasını “yaratmış” bulunuyor. Dinci ve/veya piyasacı gericilik bu kış koca bir Kıtayı, Avustralya’yı yakmayı da becermiş bulunuyor. Bir zamanlar henüz dinci gericilik hükümet olmamıştı; İstanbul Büyükşehir Belediyesini yeni ellerine geçirmişlerdi. Çiçeği burnunda başkanın yaptığı ilk icraat yağmur duasına çıkmak olmuştu! Hükümetleri çoktan çürüdü ve afet önleme demagojisi çocukça bir şakaya dönüştü. Dinci ve piyasacı gericilik ya doğa olaylarının görülmemiş yıkımlara dönüşmesini sağlayabiliyor, ya da belli çapta doğa olaylarını bizzat yaratabiliyor. 

Yazdıklarımı abartılı bulanlar olabileceği gibi, “mübalağa sanatına” başvurduğumu düşünenler de çıkabilir. İnanın ikisi de değil. Gericilik görülmemiş bir yüksekliğe çıkarttı çıtayı. 

Bakın, eskiden depremle yıkılan binaların neden daha önce güçlendirilmediğini, bu iş ihmal edilirken kaynakların nereye harcandığını tartışabilirdik. Artık bu tartışma eskidi. Çünkü gericiliğin şimdiki zamanında binaların yıkılması ve insanların enkaz altında kalması amaç oldu! Kalsınlar ki, bazıları tantanalı törenlerle ve en yüksek devlet adamlarının tanıklığı veya marifetiyle enkazdan çıkartılsın. Dinci ve piyasacı gericiliğin egemenliğini sürdürmenin temel araçlarından bir tanesi bu törenler.

Boğaz Köprüsünde intihara niyet edenleri (!) kurtarmaya başladıklarında uyanmalıydık, bu yeni evreye. Daha eskiden olsa, intihar oranıyla belirli toplumsal koşullar arasındaki ilintiye işaret eder ve önlem geliştirilmemiş olmasını sorgulardık. Artık dinci ve piyasacı gericilik, intihar edenlerin bazılarını kurtardığını bütün topluma göstererek (veya göstere göstere kurtararak) egemenliğini sürdürüyor.

Deprem artık bir felaket değil, ihtiyaç! Düşünsenize, inşaat sektörü daha kaç tane Fikirtepe bulabilir? Bunların sıfırdan kent kurmak diye bir yaratıcılıkları yok. Bildikleri büyük kentlere tümörler eklemek! Mademki yeni dönüşüm alanları açmakta zorlanıyorlar, deprem dinci ve piyasacı diktatörlük için bir nimettir. Sahi, TOKİ kaç konut daha yapacaktır?

Başdanışman çığ yaratmış deniyor… Kamusal ve vicdani yükümlülüklerin var olmadığı bir düzende çığın altında kalanların gerektirdiği bir hukuksal sorumluluk da olmuyor. Ama başdanışmanın yarattığı iddia edilen felaket türü, alt tarafı, bir çığdır! Bugünün düzeninde, egemenler “vah vah, diyeceklerdir, kendi aralarında, bilmem ne danışmanı da becere becere çığ düşürebilmiş… Ayol o da bir şey mi, ötekinin müsteşarı geçenlerde ne yarattı, biliyor musunuz…”

Bu bir gericilik çağıdır. Bu bir piyasa çağıdır. Piyasa mantığı, yani kâr, hükmünü dinci gericilik sayesinde icra edebiliyor. Dinci gericilik de bugünün dünyasına kâr oranlarını yükseltebildiği için yerleşebiliyor. Gericilik piyasanın, piyasacılık gericiliğin ayrılmaz özelliği haline geldi. İkisi iç içe, çağımızı bir delilik çağına dönüştürdüler. 

Yalnız bilin ki, bu çağın, yani piyasacılığın ve dinci gericiliğin akıllısı olmaz. Ama daha iyisi olacak; başka bir afet gelecek; gericiliğin ve piyasacılığın diktatörlüğünü süpürecek olan bir sarsıntı gerçekleşecek. Bu olup bitenler onun habercisidir.