21. yüzyıl sosyalizmi sona ererken…

“21. yüzyıl sosyalizmi” terimi bir süre öncesine kadar bayağı yaygınken, sanırım birkaç yıldır ağır ve telafisi mümkün olmayan bir erozyon geçiriyor. 

Bir yüzyılın yerini yenisine bırakmakta olduğu veya henüz bıraktığı zamanlardı. Öyküsü, birkaç yüzyıl falan değil, mitolojik zamanlara uzanan Newroz’un kutlandığı alanlarda bile “milenyum” lafından geçilmiyordu. Dünya öyle çok değişmişti ki, düne kadar yapılan her şey yanlıştı ve geçmişten kopmak en büyük meziyetti. Önyargılar bırakılmalı, yeni ufuklara açılmalıydı. Avrupa Birliği var ya; bir başka Avrupa, örneğin emeğin Avrupa’sı diye bir şey olabilirdi pekâlâ. Hayatı karşıtlıklar üzerinden anlamakta neden ısrar ediyorduk ki! Emperyalizm değişen dünyayı açıklamaya yetmiyordu işte. Zaten bu düşmanlaştırma yaklaşımı solu hep at gözlüklerine mahkûm etmişti… 

1980’lerin ikinci yarısında benzer bir yenilenme fırtınasını yaşamış olanlar Sovyetler’in dağılmasına paralel değişimlerin foyasının çabucak döküldüğünü de hatırlayacaklardır. Eski ve kötü sosyalizm gidiyor ve yeni, gerçek, iyi sosyalizmin gelmesinin koşulları oluşuyordu güya. Foyası döküldü ve “beğenilmeyenin”, “20. yüzyıl sosyalizminin” çöküntüsü emeğin bütün tarihsel kazanımlarının ölü toprağına dönüştü. Birinci “21. yüzyıl sosyalizminin” propaganda edilmesi artık mümkün olmaktan çıkmıştı. Özgürlükçüler (!) o kadar özgürlükçüydü ki, Rusya’da komünistlerin direndiği parlamento binasını topa tuttular. O kadar adildiler ki, Romanya’da devlet başkanı ve eşini katlettiler. O kadar demokrattılar ki, Demokratik Almanya’nın devlet başkanı, siyasal tutumu nedeniyle hapse atıldı. Ortak Avrupa Evi denen coğrafya sendikaların tasfiyesine, sosyal hakların budanmasına sahne oluyordu. Dünya hiç de iyiye gitmiyor, kan gövdeyi götürüyordu. 

Bugün telafisi mümkün olmayan bir erozyon geçiren, “ikinci jenerasyon” 21. yüzyıl sosyalizmidir… İlki Sovyetler Birliği merkezli “reel sosyalizmin” yıkılma sürecine yaslanan ve Doğu Avrupa’da boy atan bir denemeydi; orada tükendi. İkincisi en çok Latin Amerika’da yükseldi ve belli ki, yine orada tükeniyor. İlk sefer yıkımdan, yani negatif bir gelişimden feyz almıştı. İkincisi yeni kurulan halkçı rejimlerin, yani pozitif bir gelişimin üstüne yükseldi. Ancak 21. yüzyıl sosyalizminin teorisini, ideolojisini, duygusunu kurgulayan yeni-solcu düşünür ve siyasetçiler hiçbir zaman kendilerini geleceğe adayamadılar. Hep geçmişten kurtulmaya konsantre oldular! Bu motivasyon onları kuruttu, enerjilerini rüzgâra savurdu. Söz konusu akım sanki 21. yüzyıl kapitalizminin değil, 20. yüzyıl sosyalizminin alternatifi, düşmanıydı! Sokakta 21. yüzyıl kapitalizmi ve emperyalizmiyle savaşmak durumundaydılar. Teorilerini ise 20. yüzyıl sosyalizminden farklılaşmaya endekslediler!

Bolivya darbesinin ardından Granma’da yayınlanan bir yazıyı bizim soL portal haberleştirdi. Yazar Borón da aynı şeyi mi kastediyor, bilmiyorum. Ama söyledikleri şunları çağrıştırıyordu: “21. yüzyıl sosyalizmi” eski burjuva devlet mekanizmasını yıkmadı. Burjuvaziyi mülksüzleştirmedi. Kanına susamış emperyalizmi yok etmek için ayağa kalkmadı. Merkezi planlamaya yönelmedi. İnsanın insanı sömürmesine son vermeyi önüne koymadı… Oysa 20. yüzyıl sosyalizmine göre üretim araçlarının özel mülkiyetine son verilmeliydi. Emek sömürüsü suç sayılmalı ve siyasette yasakçılık, basında sansürcülük suçlamalarına prim verilmemeliydi. Yeni iktidar organları yaratılmalıydı. Halk silahlandırılmalıydı. Daha demokratik, daha özgürlükçü, daha uzlaşmacı olmak kulağa hoş geliyordu. Ama bunlar, en iyi olasılıkla karşı-devrimin kuluçkaya yatması demekti. 

Dünyamızın son 35 yıllık tarihi özel mülkiyetle kamu mülkiyetinin, sermayeyle işçi sınıfının, temsili demokrasiyle halkın haklarının, piyasayla planın, düzeni korumakla insanileştirmenin beyhude harmanlanmasının tarihidir. Sonuç hüsrandır. 

Kapitalizmin yasalarını Marx’tan daha iyi analiz eden ve burjuvazinin egemenliğini yıkmak için Lenin’den daha sıkı yollar geliştiren çıkmadı. Devrimi ve sosyalizmi geçmiş yüzyıllara adresleme saçmalığına son verme gereğine geri döndük. Yani bildiğiniz devrim, bildiğiniz sosyalizm. Hep daha iyisinin yapılabileceğini bildiğimiz, hep zamana ve mekâna göre uyarlanması, yeniden üretilmesi gereken devrim ve sosyalizm. Geçmişin bütün değerlerini ve bu arada Latin Amerika’nın halkçı akımlarını kendi parçası olarak hisseden, geçmişe küfür ve inkâr yerine, geleceğe tutkuyla bakan devrimci geleneğimizin canlanması. Bir yenilgiler silsilesinin sonunda ihtiyacımız budur.

***

Geçen hafta bir “20. yüzyıl sosyalistini”, Teslim Töre’yi uğurladık. “Fabrikalar Tarlalar Siyasi İktidar, Her Şey Emeğin Olacak” sloganı Töre’nin liderliğindeki siyasi hareket tarafından geliştirilmiş olmanın ötesinde, bizzat onun aklından çıkmaymış meğer. Bilmiyordum, cenazede öğrendik... 

Bir tarafta 21. yüzyıl sosyalizmi, çürüyen ve yıkılmamak için direnen emperyalist-kapitalist barbarlık altında tükenirken, biz o güzel sloganı aldık ve Töre’nin, Boran’ın, Kıvılcımlı’nın, Nâzım’ın, Bilen’in, Denizlerin yapabildiklerinden çok daha iyisini yapmak üzere yola devam ediyoruz.