‘Görünmez’ kasabaların yazarı

2011’in son gününde size Franco Arminio’yu tanıtmak istiyorum. Arminio şair, belgeselci ve film yönetmeni ama üstlendiği yeni meslek, ‘kasabaların yazarlığı’. Franco Arminio’nun kitapları Türkçeye çevrildi mi bilmiyorum ama, yazarın güneyin gözden ırak kasabalarında daldığı mikro dünyaları anlattığı son kitabı “Terracarne”yi, İtalyan okuyucuları çok sevdi.

Mondadori yayınevinden çıkan “Terracarne”nin alt başlığı “Güney İtalya’nın Dev ve Görünmez Kasabalarına Seyahat”. Arminio’nun yazar ve belgeselci yetenekleriyle harmanladığı gözlemleri, okuyucuyu Güney İtalya’nın yitik, işsiz ve sessiz kasabalarında bir yolculuğa çıkarıyor. Sokaklarında hiçkimsenin yürümediği, bir tek ağaçların hışırtısının kulağa çarptığı, sokak köpeklerinin sereserpe uyudukları, evlerin merdivenlerinde günü batıran yaşlıların güneyini anlatıyor Armınio.

Armino’nun yolculuğunu ‘Ah güzelim İtalya yok oluyor’ mantığıyla çıktığı bir seyahat diye düşünmeyin, yazarın izlediği rota, seçtiği bölgeler, bu bölgelerde kurulu tarihi kasabalar, bu masalımsı kasabalarda saklı dünyalar, nice ayrıntı, gözden kaçan, birçok İtalyan’ın dahi tanımadığı bir evrenle karşı karşı bırakıyor okuyucuyu.

İl Manifesto gazetesinde Güney’i eksen alan yazıları yayımlanan ve ‘memleket yazarlığını’ yeni mesleği edinen Arminio’nun yitik kasabalardan aktardığı notlarda uzaklık, zaman dilimi, gün içinde kayan saat, ışığın oyunları ve sıcaklık her bir ayrıntı ve öyküye eşlik ediyor,

Güneyin gözden ve gönülden ırak kasabalarını teker teker ziyaret etmeye karar veren Arminio’nun bedeni kendi anlatımıyla toprak kaymasına uğrayan bir beldede çökme tehlikesiyle karşı karşıya kalan bir evi çağrıştırıyor. Bu noktada yazma uğraşı, olası tehlikelere set çeken bir savunma mekanizmasına dönüşürken, yasama gözlerini açtığı kasaba İrpinia’yı 1980 yılında vuran şiddetli depremin titreşimlerini hiç unutamayan yazar, anlatılarının İrpinia depreminden izler taşıdığını aktarıyor.

Güneyin işsiz kasabalarındaki yaşamı bütün ayrıntılarıyla anlatmaya karar veren Arminio’nun notlarında şimdiki zaman öne çıkıyor. Bir seyyah mantığıyla gezdiği güneyi “Yola çıkıyorum, gözlüyorum, konaklıyorum, soruşturuyorum” silsilesinde aktarıyor.

Yazarlık uğraşı yanında doğal çevreyi tehdit eden konularda aktivist kimliğiyle de öne çıkan Armınio’nun çizdiği rotada uğradığı kasabalar, belki de başka bir yazarın kaleminden çıkan anlatılarda okurda ilgi uyandıran öykülere dönüşmeyebilirdi.

Kasabaların yazarı Armınio, güneyin işsiz kasabalarında sessizliğin sesini dinleyerek tuttuğu notlardan birinde, “Direnen Güney’de nüfus çok seyrek. Orada ağaçlar, çalılar var. Ekonomik kalkınma şarlatanlığına inanmayan bir Güney. Sokak köpeklerinin, merdivenlerin basamaklarındaki yaşlıların, taş evlerin Güney’i. Bu Güney, hala iç kesimlerde yaşıyor, ama gidip aramak gerek.

Benim sevdiğim Güney, 80 yasin üzerinde. Avrupa’dan ve Afrika’dan eşit uzaklıkta. Sihirli toprakların, gitgide genişleyen mezarlıkların Güney’i. Güney’in kasabaları bütünüyle yok olana, yıkılana kadar bu topraklarda yaşamak istiyorum. Kış kasabalarında bir cenaze geçtiği zaman yaşıyorum. Karın düştüğü ve rüzgarlı günlerde hayattayım. Aquilania. Roscigno, Conza ve Apice’de yaşıyorum.” diye yazıyor.

Franco Armınio, güneyin gözden ırak coğrafyalarında çıktığı edebi yolculuğu ve ‘kasaba yazarlığı’ deneyimini www.francoarminio.it adresindeki blogunda okurlarıyla paylaşıyor.

2012’nin yeni keşiflere ve yolculuklara açık güzel bir yıl olması dileğiyle...

[email protected]