Fukuşima’da saklanan gerçekler

Aslı Deniz Kayabal'ın “Fukuşima’da saklanan gerçekler” başlıklı yazısı 27 Mayıs 2013 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Japonya’da hükümet, Fukuşima’da yaşanan felaketin sonuçlarını silmeye ve unutturmaya çalışıyor. Bu iddiayı gündeme getiren, Tomo Amici derneği. İtalya’da kurulan bu dernek, her iki ülke arasında Japon hükümetince sansürlenen nükleer gerçekler konusunda bilgi akışı sağlıyor.

Fukuşima santralinde yaşanan kazada nükleer sızıntının yüksek miktarda ölçüldüğü yerleşimlerden biri Koriyama’ydı. 14 çocuğun ailesi, çocuklarının başka bir şehirde sağlıklı ve güvenli bir şekilde yaşayabilmeleri ve eğitimlerine devam edebilmeleri için, 2011 yılında Koriyama mahkemesine başvurarak hükümet ve yerel yönetimden destek istedi. Ancak mahkeme, iki kez Japon ailelerin bu talebini reddetti. Son ret kararı, Sendai kentinde geçtiğimiz 24 Nisan’da görülen davada dile getirildi.

Koriyama’daki ailelerin avukatlığın üstlenen Toshio Yanigihara, “Birçok çocuk, nükleer sızıntının yoğun miktarda ölçüldüğü bölgelerde yaşamaya devam ediyor. Japon hükümetinin kazanın hemen ardından aktardığı nükleer sızıntı miktarı, 11 Mart 2011 sonrası 20 kat arttı. İki yıl önce bu bölgede ikamet eden çocukların aileleriyle birlikte başka bir şehre taşınmalarıagerektiğini istedik. Kazanın sonuçları trajik boyutlara ulaştı ama Japon medyası da, bu gerçekleri görmezden geliyor” diyor.

Japon avukatın verdiği bilgiye göre, Fukuşima ve çevresinde yaşayan 38 bin çocuktan 3’ü tiroid kanseri tanısıyla ameliyat edildi, 7 çocuk ise aynı teşhisle operasyon için bekliyor. Tiroid kanseri, Fukuşima’da Çernobil’deki vakalardan daha hızlı ilerliyor. Washington’da Nükleer Enstitü’nün yöneticisi fizikçi Helen Caldicott’a göre, Çernobil’deki nükleer kaza Fukuşima’yla karşılaştırıldığında daha iyi kontrol altına alınabildi. Caldicott, bu nedenle nükleer sızıntının olumsuz etkilerinin Fukuşima’daki çocuklarda, Çernobil’deki çocuklara oranla çok yoğun bir biçimde gözleneceğini öne sürüyor.
14 Japon çocuğun devam ettiği 7 okuldaki sınıflarda, 2011 ve 2012 mart ayları arasındaki bir yıllık dönemde yapılan ölçümlerde, 24 millisivert radyasyon saptandı. İtalya’da maksimum miktar diye kabul edilen 1 mSv’nin 20 katı üzerindeki bu değerin, insan sağlığı açısından tehlikeli olduğu vurgulanıyor. Bu rakamlar karşısında, Fukuşima’da gelecek 9 yılda 10 çocuktan 1’inin kansere yakalanacağı öngörülüyor.

Tokyo’daki yönetim, vatandaşları Fukuşima’da üretilen sebze ve meyveleri güvenle yemeye davet ediyor. Hükümet “hiçbir tehlike yok” mesajı verirken çevreci örgütler Fukuşima ve çevresindeki ölçümlerde saptanan radyoaktif sızıntı miktarının yerel yönetimlerin yayımladığı miktarların yüzde 40 üzerinde seyrettiğine dikkat çekiyor.

Fukuşima’da tiroid kanseri teşhisi konan çocuklardan birinin annesi R., “Japon hükümeti çocukların sağlığını güvence altına almak yerine ekonomiyi iyileştirmeyi tercih etti.” diyor. Fizikçi Calidicott’un vurguladığı gibi, Fukuşima’daki nükleer sızıntı özellikle mantar, pirinç, ıspanak ve balık gibi ürünlerde birikiyor. Fukuşima’daki nükleer kazanın üzerinden iki yıl geçse de, tarım ürünlerinde saptanan sızıntının etkilerinin 300 yıl süreceği aktarılıyor.
Ama Japonya’da nükleer santrallere karşı çıkmak, nükleer enerjiyi eleştirmek bir tabu. Fukuşima gerçeği saklanırken Japon hükümeti, hedeflerinin 50 yeni nükleer santral olduğunu dile getirmekten kaçınmıyor. Japonya, nükleer enerjiye dayanan yatırımlarında, ABD ve Fransa ile ikili anlaşmalara da imza atıyor.

Fukuşima’da kansere yakalanan çocukları göz ardı eden Japon hükümeti, bununla da yetinmeyip Anadolu’da Türkiye’nin ikinci nükleer santralinin temelini atmaya çabalıyor. AKP hükümetinin Japonya ile işbirliğine giderek yeşil ışık yaktığı nükleer enerjiye “dur” demek için “Çernobil’den daha tehlikeli” olduğu vurgulanan Fukuşima kazasının güncellenen sonuçlarını bir kez daha okumakta yarar var. Bu yönde Tomo Amici derneği (www.tomoamici.net), Japon hükümetinin gizlediği nükleer sızıntı gerçeklerini duyuran adreslerden biri.