Yeniden başlarken…

Adı ne olursa olsun, ister gazete, ister dergi, ister internet sitesi, soL’da yazmak benim görevimdir. Bunu hep böyle bellemişimdir. Şimdi, şu güzel nisan gününde, okurlarımla yeniden buluşmanın coşkusunu yaşıyorum.

Söz konusu coşkuyu, 1955 yılında Almanya’da “Sosyalist Öğrenciler Birliği”ne girdiğim günün bir akşamüstü saatinden bu yazıyı yazmaya başladığım ana kadar, kimi fırsatlarla daha derinden yaşadım.

Altmış bir yıl geçmiş aradan. Zamana bakın! Bana öyle geliyor ki, “zaman” kavramını daha iyi anlayabilen, benim gibi seksenini aşmış moruklardır. Ama moruktan moruğa fark olduğunu da söyleyeyim: Şu dünyaya boş vagon gibi gelip boş vagon gibi gidecek olan bir moruk, geçmişini gözden geçirecek olsa zamanı nasıl boşa harcadığını anlar mı acaba? İş işten geçmiş olduğu için, bu niteliksiz moruklardan kimileri, “Bak biz neler de neler görüp yaşadık…” der dururlar. Bunu istediği kadar söylesinler, yeter ki “görmüş geçirmiş bilge kişi” numarası yapmasınlar. Bilindiği gibi uzun yaşamak, kişiyi bilge yapmaz. Esas olan, doğru yolda yoğun yaşamak, tarihin ileri insanlıktan yana yükselen o koca kültür piramidine küçük de olsa bir taş koyabilmektir. Böyle yapmayıp da yaşamı oluruna bırakan üfürükten moruklar, aslında şu gerçeği bilir, ama bilmez numarası yaparlar: Zamanı bir sinema şeridi gibi geriye sarıp yeniden yaşamak olanağı yoktur.

Geçmiş ola moruk kardeşim, geçmiş ola!

***

Peki günümüzde gençler ne düşünüyor zaman konusunda? “Zaman” denen boyut, yaşamın hayhuyu içinde pek umurunda değildir gençlerin. Değerini bilmezler. “Önümde daha çok zaman var!” diye düşünenler vardır. Var tabii, çok zaman var! Bütün sorun, zamanı doğru değerlendirmekte.   

Delikanlım, benim akıllı kızım; binlerce yıllık insanlık kültürü piramidini gücün yettiği oranda, kendi çapında, az buçuk yükseltebiliyor musun? Bunun için senin iyi niyetin yetmez; bunun için gereken önkoşulların başında, toplumsal rüzgârların “ileri” doğrultuda ve hızlı esmesi gelir.

Tamam da, ileri doğrultuyu daha ileriye götürmek, donanım gerektirir. Gençlerimize, “Al o taşı, ekle piramide!” diyebilmek için, amatörce bile olsa, bir eğitim sürecini önkoşul olarak görmeliyiz. Açıkçası, “O taşı, piramide ekleme”yi insanın görevi olduğunu anlatamazsak ve gençler de onu bir yaşam biçimine dönüştüremezse ne olur? Gün gelir, gençler de şu dünyaya boş vagon gibi gelip boş vagon gibi giden moruklar arasına katılır…