soL ve okurları

“Sandık demokrasisi”nin yetersizliği karşısında nefret duyguları kabaran bir aydın olarak yıllar önceki bir yazıma, “İnadına bir seçim yazısı değil!” diye başlık koymuştum. Bu başlığa birkaç okurumdan itiraz geldi ve buna bağlı olarak seçimleri neden küçümsediğim soruldu. O yıllardaki cevabımı geliştirerek okurlarımıza sunuyorum:

Birincisi, seçimler öncesinde soL okuruna yol gösterici yazılar yazmanın yeri yoktur. Çünkü okurlarımız, seçimlerde hangi yönde oy kullanacağını en az yazarları kadar bilir.  

İkincisi, “seçim öncesi yazısı”nı kendime yakıştıramıyorum: Bizim gibi nüfusun çoğunluğu aydınlanmamış olan ülkelerde “seçim”, demokratik bir mekanizma gibi görünen ve gösterilen, ama sonucu belli bir oylamadır. Bu konudaki görüşümü yineliyorum: Nüfusunun çoğunluğu aydınlanmamış olan ülkelerde, en gerici parti (ya da kişi) hangisiyse, seçimi işte o parti ya da o kişi kazanır; yani kurulu düzenin bekçileri kazanır.

Aydınlanmış seçmene ders vermeye kalkışmayı ise yakışıksız buluyorum. soL yazarı, okurlarının yurtta ve dünyada olan biteni değerlendirme kavrayışına güvenir. Okurlarımız, zaten bu kavrayışı ve bu düzeyi nedeniyle soL’daki yazıları okumakta değil midir?

soL, okurlarıyla yazarlarının genelde “kafadar” olduğu bir organdır. Konuya böyle bakarsak, hem okurlar hem de yazarlar, kendini olduğu kadar, “politik yazı” olgusunu da sorgulamak durumundadır. Bana kalırsa söz konusu “karşılıklı işleyen sorgulama”, yani eleştirel düzey, bunca yıl boyunca mücadele veren soL’u “Türkiye’nin en düzeyli yazılarını yayımlayan organlardan biri” yapmıştır.        

Bu gururu okurlarımla birlikte yaşıyorum, ama yetmiyor: Eleştirel yaklaşımı, başka deyişle karşılıklı işleyen sorgulamayı geliştirdiğimiz ölçüde soL, “daha da gelişkin, daha da atak, daha da öğretici” olacaktır. Bugünlük sözüm bu kadar.