Müzik fıkraları

Eskiden gazete yazarlarına “fıkra yazarı” denirdi, şimdi “köşe yazarı” deniyor. Benim az çok “yazar” tarafım vardır ama “köşe” sözcüğüyle uzaktan yakından ilişkim olmadığı malumunuzdur.

Demek ki eskilerden biri olarak “Fıkra yazarlığı” yapıyorum gazetemizde ve bugün size birkaç müzik fıkrası anlatmak istiyorum. Kıssadan hisse çıkarabilirsiniz.

Polonyalı besteci ve piyanist Ignaz Paderevski (1860-1941), ülkesinin bağımsızlığı için yaşam boyu savaşım vermiş bir sanatçıydı.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeni kurulan Polonya Devleti’nin cumhurbaşkanlığına seçilen Paderevski, bir vesileyle Fransa Başbakanı Clemenceau ile tanıştırılmıştı. İyi bir müziksever olan Clemenceau şaşkına dönmüş ve şöyle demişti: “Paderevski mi dediniz? Büyük piyanist ve besteci Paderevski demek sizsiniz! Vah vah, sizi böyle cumhurbaşkanı olarak mı görecektim?”

İkinci fıkra şöyle: Ünlü soprano Maria Jeritza, New York Metropolitan Operaevi’nde “Carmen” operasının 1914 yılındaki ilk sahnelenişinde Carmen rolünü oynuyordu.

“Don Jose” rolünü ise Enrico Caruso üstlenmişti. Görkemli son sahneye gelindiğinde, arenanın önünde yüzlerce insan, atlar üzerinde pikadorlar ve orkestranın göklere yükselen çarpıcı müziği, temsili sona erdirmek üzereydi.

Ne var ki atlar sahneden geçerken yerlere fena halde pislemişti.

Eserin son saniyeleri yaklaşmış, Don Jose bıçağını Carmen’e saplamıştı. Ancak Carmen, bir türlü yere düşüp ölemiyor, Don Jose’ye sarılıp sallanıyordu.

Sabrı tükenen Caruso, bıçağı bir kez daha saplayıp fısıldamıştı sopranoya: “Ölsene, hadi çabuk, at kendini yere!” Jeritsa yine fısıltıyla yanıtlamıştı onu: “Temiz bir yer göster de öleyim!”

Mozart’sız müzik olamayacağı gibi, Mozart’sız müzik fıkrası da olamaz:

Yaramazlığın dozunu kaçıran küçük Wolfgang’ı, annesi paylıyordu: “Bak, bir daha yaparsan seni kümese kapatırım!”

Wolfgang omuz silkti:

“İstediğin kadar kapat! Ben yumurtlamam ki... Kümeste de beste yaparım!”