Mozart üzerine küçük bir deneme

Ahmet Say'ın “Mozart üzerine küçük bir deneme” başlıklı yazısı 01 Mart 2013 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Derinlikli bir hümanist olan Albert Schweizer, Mozart’ı şöyle tanımlamıştır:

“Bütün dâhîler göklere uzanır Mozart ise gökten inmiştir.”
Doğrusunu isterseniz, bizim böyle lâflara karnımız tok. Bay Kılıçdaroğlu da gökten indi, ama sanki halkımıza, özellikle aydınımıza verilmiş bir ceza gibi iniverdi…

Mozart’ın yaratıcılık alanındaki üstün vasıfları ise tarihte çok ender görülen cinstendir, gökten inmesine gerek yok: Müzik sanatında “klasik” kavramını Mozart’ın öncelikle temsil etmesi yeterlidir.

Burada hemen “klasik nedir?” sorusunu cevaplayalım: Klasik kavramı, müzik eserlerinde örnek olabilecek evrensel bir mükemmelliği, tarihsel akımların bireşimini, üslup ve biçim özdeşliğini, orantıyı, dengeyi, saltlığı, aydınlık bir anlatımı içerir. Bu tanım, “Viyana Klasikleri” olarak adlandırılan Joseph Haydn (1732-1809), Wolfgang Amadeus Mozart (1756-1791) ve Ludwig van Beethoven (1770-1827) adlı üç besteci için de geçerlidir. Peki, Mozart neden “öncelikle klasik” olarak nitelenir?

İlkin, Mozart’ın müziğinde Alman stili ağırlıkta değildir Alman, İtalyan ve Fransız stillerinden yararlanarak bir “uluslararası bireşim”e ulaşmıştır o. Ayrıca, “Klasik” kavramının tanımındaki “evrensel mükemmellik”te yer alan “orantı” niteliği, aslında “denge” fenomeninin göstergesidir: Sanat eserinde “denge”, karşıtlık öğelerini ölmezlik boyutunda içeren insancıl bir düşünüş ve duyuş arayışıdır. Bu yönüyle sanatçı, bir yandan evrensel arayışın ortak paydasını temsil ederken bir yandan da “kalıcı” olanı yaratmış olur. Müzikbilimci Curt Sachs, Mozart’ın müziğini şöyle tanımlar:

“Anlam, doğallık ve nitelik uğruna biçim güzelliği bir yana itilmediği gibi, doğaya yakınlık ve içerik de boş bir göz boyamacılık ya da seçkinlik uğruna harcanmamıştır. Mozart, komik ope-raya ciddi operanın ağırlığını ve zenginliğini vermekten çekinmemiş, gerekirse tragedya gerilimini gidermesini bilmiştir. Çalgılara insan sesinin ruhunu ve soluğunu öylesine sindirmiştir ki, senfonilerinin ağır bölümleri opera aryaları gibidir senfoninin hızlı bölümleri ise opera finallerine benzer. Güzellikle niteliği, hüzün ile gülmeceyi, sahneyle müziği, çalgılarla insan seslerini, ezgiyle çokseslilik tekniklerini birleştirmiş olan Mozart, müzik tarihinin mutlu çağında deyiş terazisinin kefelerini dengede tutmak için yaratılmıştır sanki…”

Bu tür bir Mozart tanımı yadırganabilir. Ama Mozart’ın 35 yıl süren kısacık yaşam öyküsüne övgüler düzmekle fazla bir şey anlatılamaz. Benim derdim, 18. yüzyıl aydınlanmasının yetiştirdiği bir besteciyi anlatmak…

Fransız Devrimi’nden 33 yıl önce doğmuştu Mozart ve devrimden iki yıl sonra ölmüştü. Bu demektir ki, 18. yüzyıl aydınlanmasının bütün Avrupa’yı saran toplumsal/siyasal atmosferi içinde yetişmişti. Fransız Aydınlanması’nın önderi Voltaire’i ve Rousseau’yu okumuş olsun olmasın, Devrim’e giden yolun havasını solumuş, ayrıca “Alman Aydınlanması”nın önde gelen düşünürü Kant’ın “Aydınlanma Nedir?” başlıklı kitabının (1784) etkisinde kalmıştır. Bütün bunlar, Mozart’ın müziğine Aydınlanma’nın nasıl yansıdığını dolaylı biçimde anlatır. Dolaysız açıklama içinse Mozart’ın düşüncelerine ve göze aldığı eylemlere bakmak gerekir:

1781 Yılında Mozart, yıllardır hizmetinde çalıştığı Salzburg Başpiskoposu Colloredo ile çatışmış, Avrupa kültür tarihinde ilk olarak soyluların egemenliğini kırarak bağımsızlığını ilan eden müzikçi olmuştur. Bilindiği gibi, 18. Yüzyılda feodal efendilerin gözünde müzikçi, bir “saray hizmetlisi”ydi. Müzik tarihçisi Sidney Finkelstein’ın nitelemesine göre, “Mozart’ın Salzburg Başpiskoposu’nun hizmetinden çekilmesi, tarihsel bir sanatta bağımsızlık bildirisi’dir.” Başpiskopos Colloredo’nun Mozart’a “Kendini beğenmiş rezil!” diye bağırması üzerine besteci ona, “Sen de burnu Kafdağında bir kilise papazısın!” diye karşılık vermiş, Salzburg Sarayı’ndan ayrılıp Viyana’nın yolunu tutmuştur. Bu olay, iki kültür dünyasının çatışmasında, bir sanatçının feodal aristokrasiye ilk kez isyanını örnekler.

Şunu da belirtmeliyiz: Mozart masondu. Ancak, 18. yüzyılın ikinci yarısında masonluk, aydınlanma ülküsü için çalışan bir gizli örgüttü. Mozart’ın içinde bulunduğu locanın adı ise “Illimunati”ydi. Bu İtalyanca sözcük, “Aydınlanma” demektir.