‘Merhaba’ yazısı

Ahmet Say'ın “'Merhaba' yazısı” başlıklı köşe yazısı 7 Aralık 2012 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Gazetemiz soL, kültür sayfasında bana köşe yazarlığı önerisinde bulununca doğrusu gönendim. Ne var ki, köşe yazarlığını pek beceremem. Bunu iş işten geçince düşündüm. Sonradan arkadaşlara gidip de mırın kırın etmeyi ise yakışıksız buldum. “Her hafta değil de, acaba on beş günde bir yazsam olur mu?” diye sordum. Sağ olsun, arkadaşlar bu dileğimi kabul ederek beni rahatlattı. Demek ki artık on beş günde bir, kültür olgu ve olaylarına, onlarla birlikte kültür siyasasına eleştirel gözle bakan yazılar yazacağım. Okurlarımın da görüş bildirip sorular yöneltmekle, yeni konular önermekle ve beni eleştirmekle bu köşeye destek olmasını diliyorum.

Eskilerdeniz, destursuz bağa girilmez, o kadarını biliriz. Düzen bozucu olduğumuz kadar düzen getiriciyiz biz. Nerede ne yapılması gerektiğini az çok biliriz. Yani, usulüne uyarak, biraz zorlansak da, ıklaya sıklaya demem gerekir ki, “Merhaba” diyerek başlamak istiyorum yazılarıma.

Merhaba ey okur, merhaba!

Bu gazeteye yakınlık duymamın önde gelen nedenlerinden biri, adıdır: “Sol”, yalnızca siyasal bir niteleme değildir aynı zamanda solda olması gereken bütün toplumsal güçlerin birlik bütünlüğünü içerir. Daha açık söyleyeyim, “Sol”, toplumsal/siyasal planda toparlayıcı bir kavramdır. Demek oluyor ki “Sol” adlı gazete, gücünü ilkelerden alarak ileri sürdüğü doğrularla yurttaşlarımızı bir araya getirmeyi öngörmektedir. Büyük bir erektir bu. Hepimizin katkısını bekleyen ve hep birlikte katkı gerektiren, hep birlikte başaracağımız büyük, çok büyük bir insanlık ereğidir.

Ve “İnsanlık ereği” dendiği anda, yüreğimiz nasıl atıyorsa o yüreğin ardından koşarak orada bulmalıyız kendimizi.

Gazetecilik yönünden “Sol”un ilginç bir tarafı var: Sayfalar yazılarla dolu, hem de uzun yazılarla… Başlangıçta birçok okur, “Dergi gibi” diyerek bu özelliği yadırgadı. Ben bugüne değin, her gün yayınlanan dergi, yani “günlük dergi” görmedim, duymadım. Eğer bir gazete, onca sayfasına dergi yazısı benzeri uzun ve doyurucu yazılar sığdırabiliyorsa, bu özellik “olumlu” bir yöndür. İşte “Sol”un ilginç taraflarından biri bu. Küçük ve içeriği boş haberlerle bezeli gazeteler, bence kabak çekirdeğiyle karın doyurmaya kalkışıyor. Her şeyin bir yeri var. Kısa haberin de ve yorumu içeren uzunca haberin de… “Sol”, bu ikincisini yeğliyor.

Ayrıca, “Sol” gazetesinde içerik açısından sayfalar birbirinden bütünüyle ayrılıyor: “Manşet”, “Memleket”, “Toplumsal Yaşam”, “Emek-Sermaye”, “Dünya”, “Medya”, “Çeviri”, “Spor”, “Kültür Sanat” gibi… Söz konusu sayfalarda yer alan yazılar, çoğunlukla toplumsal eleştiriye yönelik “yorum-haber”ler. Peki, her konudan ve her renkten “yazı” doyuruculuğunda olan bu “yorum-haber”leri hangi gazete, bizim “Sol” kadar büyük emek harcayarak hazırlamayı göze alabiliyor? “Sol”da ilginç bulduğumuz başlıca farklılıklardan biri de, alışılmış gazete biçimlerinden ayrı olarak yorum ve değerlendirme ağırlıklı, ayrıca kendine özgü bir gazetecilik kavrayışıyla olayları değişik açılardan genişçe yazıp sunmasıdır. Kuşkunuz olmasın, benim yazılarım da bu türe yakın, ama özlü olacak.

Bir kültür olgusu karşısında, aynı siyasal çizgideki yazarlar arasındaki farkı belirleyen “kişisel yazı stilleri” olduğuna göre, ben de “Sol”daki yazar arkadaşların yanı sıra, kendi kişisel yazı stilime yaslanarak belirli kültür/sanat olaylarını ele alacağım.
Başlarken “Merhaba” demeye değmez mi bu iş?

Yazarlıkta önceleri edebiyat eserlerine çalıştım, roman ve hikâyeler yazdım. Sonra Türkiye’de müzik sanatında temel eğitsel yayınların bulunmadığını görünce bu alana yöneldim. Edebiyat alanında yazdıklarımdan oldukça fazlasını, müzik teorisi, müzik tarihi, müzik sözlüğü, müzik eğitimi, müzik eleştirisi ve müzik ansiklopedisi alanlarına kaydırdım. Demek istiyorum ki, bu köşede, edebiyat ve müziğin yanı sıra, tiyatro, opera ve bale gibi sahne sanatları etkinliklerinin eleştirisine de el atacağım. Plastik sanatların insanı değilim, ama hangi sanat dalı olursa olsun, bütün sanatlar arasındaki kesişme noktalarını, kullanılan teknikler bakımından bu sanatların birbiriyle benzeşme ve ayrışmalarını işlemeyi deneyeceğim.
Doğaldır ki temelde önemli olan, teorik-ideolojik yaklaşımdır. Ve bunun da bir biçimi, dozu vardır. Bizim elimizden gelen, açık, yalın bir anlatımla bilimin ve evrensel insanlık değerlerinin gerçek anlamda “gündem” oluşturmasıdır. Bunu yapmaya çalışacağım Merhaba ey okur, merhaba!