1960-63 arasında, Bingöl’ün Göriz adlı bir dağ köyünde üç yıl köy öğretmenliği yaptım. Beni, Türkiye’de sosyalizmin gerekliliği tutkusuna iten, daha çok, bu Zaza köyünde yaşadıklarımdır. Yoksulluğun, kıtlığın, çaresizliğin, ezikliğin nasıl bir şey olduğunu bu köyde yaşayarak öğrendim.
160 lira maaşım vardı. N’apabilirdim bu parayla? Yaklaşık 200 nüfuslu bütün bir köyü doyurabilir miydim? Bu paranın 100 lirasıyla öğrencilerimin kâğıt, kalem, defter, kuru boya gibi eğitsel gereçlerini, bir de köy halkı için odamda hazırladığım sağlık dolabının gerekli ya da eksilen ilaçlarını alıyordum. Her ay, 20 lirayı bir kenara koyuyor, geri kalan 40 liranın 15’ini aydınlanma için gazyağına, kalanı da teyp makarası, sigara vesaire gibi keyfî şeyler için harcıyordum.
Evet, bir teybim vardı! Hem de pilli! Bununla yörede halk müziği derlemeleri yapmaya başladım. Öğrenim yılı sonunda, mayıs ayının sonlarına doğru, sırt çantamın bir kenarına bu teybi yerleştirip, “dağ bayır” demeden dolaşıyor, gittiğim her köyde aradığım o kişiyi kesinlikle bularak söylediği ezgileri kaydediyordum. Türkücüden isteğim, oyun havalarını önceden belirtmesi ve onları ayrıca söylemesiydi. Davul zurna eşliğinde uygulanan halk dansları müziklerinin çoğunu, köy düğünlerinde kaydetmiştim. Bu müzikler genellikle sözlüydü. Özellikle kadınların danslarındaki müzikler... Kızlar bu sözlü ezgileri söylerken bir yandan da dans ederdi.
Benim kaydettiğim halk dansları müziklerinin çoğunluğu, hızlı tempodaki bir çeşit halay olan “Dıllay”, karşılıklı zıplayarak el çırpılan “Çapukay”, ateşli hareketleri ve yarattığı bütünlükle hayran kaldığım “Çaçan”dı. Seyreden bir yabancı için bu dansların hepsi, olağanüstü çarpıcı motiflerden oluşan müthiş bir geleneği sergiliyordu. Hele, birbirinden bağımsız hareket eden dört kişinin katıldığı “Kartal” adlı bir dans vardı ki simgesel bir dans türü, ancak bu kadar anlamlı ve başarılı olabilirdi: Gökyüzündeki kartalların kanat çırpmadan süzülüşünü, yerde gördüğü avının üzerine kanatlarını kısarak kurşun gibi atılışını, karnı doyduktan sonra ise gökte ağır hareketlerle avın keyfini çıkarışını anlatan “Kartal” gibi görkemli bir dansı, kartalların iyi tanındığı dünyanın başka bir noktasında bu denli güzel bulmak herhalde olanaksızdır...
Benim gibi Kürt ve Kürtçü olmayan bir aydının, ana dili Zazaki olan bir halkın danslarına aşkı işte böyle başladı. Bingöl’den ayrıldıktan sonra, yaşamım boyunca bu dans geleneğinin güzelliğini hatırlamış, söz konusu geleneğin bozulup yozlaşmasına izin vermemek gerektiğini düşünmüşümdür. Günü gelince, yöre halkının müzik ve dans kültürünün korunması, hatta dünya ölçeğinde tanıtılması yolunda kurulan bir kültür kurulunda görev almam istendiği zaman, hiç düşünmeden öneriyi kabul ettim. Bu öneri, yeni kurulan bir Kürt partisinden gelmiş olsa da... Çünkü şoven düşünce, insanlığa aykırıdır. İnsanlar arasındaki eşitsizliğin kaldırılmasına ise tümden aykırıdır!