Haksızlıklar önünde…

Geçen akşam, bizim evin oralarda motor sesleri bir anda ayyuka çıktı. Sokağı motosikletli gençler bastı sandım. Pencereyi açıp bakınca, yalnızca motosikletler değil, orada beş altı otomobilin de olduğunu gördüm. Motosikletli gençler, vitesi boşa alıp boyuna gaza basıyor, otomobilciler ise ha bire korna çalıyordu. Bu gergin gençlere seslendim: 

“N’oluyor arkadaşlar? Burada uyuyan bebekler var, hastalar var, ihtiyarlar var… Bu ne gürültü?”

Pencereye yakın olan bir motosikletli bağırarak cevap verdi:

“Haberin yok mu amca? Kuveytliler bizden birini dövdü. Dört kişi birden, hem de eşinin ve çocuklarının gözü önünde öldüresiye dövdüler amca!..”

“Vay be! Peki sonra?”

“Biz de buraya, Kuveyt Büyükelçiliği’nin önüne geldik, protesto için!..”

“Anlaşıldı..” dedim, onları biraz daha seyrettim ve kapattım pencereyi.

*

Ertesi gün, televizyonda ve gazetelerde olayın ayrıntılarını öğrendim. Kimi okurlarımın da bu olayı duyduğunu düşünüyorum. Ama bu öfkeli yurttaşların Ankara’da Kuveyt Büyükelçiliği’nin kapısı önüne araçlarıyla gelip protesto eylemine giriştiklerini pek kimsenin bildiğini sanmıyorum. 

Anlattığım ilginç protesto olayından nasıl bir sonuç çıkarabiliriz?      

Duyarlı, ama gergin bir halk olduk. 

Peki, bu kıssadan nasıl bir hisse çıkarabiliriz?

Yıllar önce “Gezi”de olduğu gibi, anlamlı işaretlerle karşılaşıyoruz artık. 

Bu işaretler, haksızlıklara başkaldırının ilk yoklamaları gibi geliyor bana…