Genç bir piyanist ve müziği resmetmek

Lüksemburg Büyükelçiliği’nden gelen davetiye beni pek şaşırtmadı. Müzik eleştirmeni olarak bir piyano dinletisine çağrılıyordum. Göz attığım zarif programda piyanistin 1997 doğumlu, yani 17 yaşında olduğunu görünce bu dinletiyi izleme isteğim iyice arttı. Her ne kadar, “Bir, üç, beş, on, daha fazla piyanist!”* sloganı çok geride kalmış olsa da gönlümde hep bu sloganı, ya da benzerlerini yaşatmışımdır. Bu duygunun derininde, Anadolu halkının yüksek müzik yeteneğine olan inancım vardır: Kimi büyüklerimiz istemese de, Avrupa müzik kültürünün doğusundaki son duraktır ülkemiz.

Piyanist Can Çakmur, (Evet, düşündüğünüz gibi, İzmir’in tanınmış siyasetçisi ve belediye başkanı Yüksel Çakmur’un torunuydu), bu denli ağır bir dinleti programının üstesinden nasıl gelecek, merak ediyordum: Sırasıyla Beethoven’in “Waldstein” adlı sonatı Adnan Saygun’un “Aksak Tartımlar Üzerine 10 Etüd”ü Robert Schumann’ın “Viyana Festivali’nden Eğlenceli Resimler” başlıklı çok bölümlü parlak eseri ve bir Liszt “Ballad”ı. Buyurun size, piyano edebiyatından zorlu bir program!

Genç piyanistimiz bu yükü kaldırabilmek için nasıl sıkı bir eğitimden geçmiş dersiniz? Eğitimi boyunca hiçbir zaman bir konservatuvara, bir müzik okuluna gitmemiş. Piyano çalışmalarını Belçika’da Diane Andersen gibi duayen bir piyanist ve piyano eğitimcisiyle, Ankara’da ise Emre Şen gibi olağanüstü yetenekli, uluslararası bir piyanistimizle sürdürüyor. Ankara’da yaşadığıma göre, benim de bu yaşta bir çocuğum olsa, “Git Emre Şen’den ders al!” derim. Ayrıca, Leyla Memedova Bekensir’le armoni, kontrpuan ve form bilgisi çalışıyor. Can Çakmur, üst düzey eğitim sürecinin sonuçlarını, uluslararası piyano yarışmalarındaki başarılarıyla kanıtlıyor: Avrupa’dan çok sayıda ödülü var.

Dinletisinde onu dikkatle izledim: Çok uzun boylu, iplik gibi bir genç. Yüzünden, müzikle 17 yaşın bileşiminden kaynaklanan bir masumiyet akıyor. Dinleyiciyi tam bir amatörlükle selamlarken başını eğip çenesini bedenine yapıştırıyor. Böylesi daha iyi: Dinleyici, kibirli kaplan aramaz zaten. Selamlaması, içtenlikli olsun da isterse acemice olsun…

Can Çakmur, piyano çalma sanatında teknik zorlukları aşmış bir piyanist. Son derece gelişkin bir parmak becerisi sergiliyor. Yaşına göre olgun bir sanatçı. Öyle ki, bu yönleriyle programdaki eserlerin sınırlarını belirsizleştiriyor. Böylece ortaya dinletinin bütünü çıkıyor. Merak içinde seyrediyorsunuz onu. Daha sonra, her eserin giderek ayrı bir kimlik taşıdığını fark ediyorsunuz. Özellikle Beethoven’in Waldstein Sonatı’nda bestecinin kararlılığını, gereğinde bütün dünyadaki haksızlıklar karşısında dikilebileceğini duyumsuyorsunuz. Alman romantizminin kurucusu Schumann’ın “Viyana Festivali’nden Eğlenceli Resimler” adlı eseri, bildiğimiz “Schumann romantisizmi”ne pek benzemese de, piyanistimiz, müziği resmetmeyi bildi.

Saygun’un “Etüd”leri ise halk müziğimizin ritimlerini, alımlı, parlak bir müziğe dönüştüren dinamik parçalardır Can, bu gerçeği iyi belirtti. Gelmiş geçmiş en büyük piyanistlerden biri olan Liszt’in “Ballade”ını da bestecisine yaraşır bir tatla çaldı genç piyanistimiz.

Her açıdan “dinleti kültürü”nü temsil eden bu incelikli etkinlikten umutla ayrıldım.
(*) 1968 kuşağının meydanlarda sıkça yinelediği sloganlardan biri şöyleydi: “Bir, üç, beş, on, daha fazla Vietnam!”