‘Alaturkacılar’ ile ‘Batıcılar’

Ahmet Say'ın "'Alaturkacılar' ile 'Batıcılar'" başlıklı yazısı 18 Ocak 2013 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Geçenlerde İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvarı Müzikoloji Bölümü’nün düzenlediği bir sempozyuma konuşmacı olarak davet edildim. Eğer bu çağrıyı yapan kurum, bir “Türk Müziği Konservatuarı olmasaydı”, kış günü Ankara’dan kalkıp İstanbul gibi birçok yönden sıkıntılı bir kente yolculuk etmeyi göze alamazdım. Ayrıca, geleneksel müzikçilerimizin benim gibi batı müziği kökenli bir müzik yazarına gösterdiği ilgiyi de karşılıksız bırakmayı düşünemezdim. Bu çağrıdan mutluluk duyarak İstanbul’a günü birlik gidip geldim.

Genç kuşaklar pek bilmez: Bundan 25-30 yıl öncesine kadar, geleneksel sanat müziği kökenli müzikçilerimiz ile Avrupa müzik kültüründen gelen müzikçiler arasında bitip tükenmeyen bir sürtüşme vardı. Geleneksel müzikçilerimiz ötekilere “Batıcı”, çoksesli müzik çevreleri ise onlara “Alaturkacı” derdi. Karşılıklı atışmalar, hatta yazılarla bu karşıtlık kimi zaman alevlenir, kimi zaman da küllenerek beklemede dururdu. Bütün toplumlardaki gibi, bizde de müziğin temeli olan halk müziği çevreleri ise bu konuda sessizdi. Onlar, bellediği geleneksel yolda giderken kentlerde olan bitene karışmazdı. Doğrusu ya, Avrupa müzik kültüründen yana çevrelerin halk müziğine saygı gösterdiği kadar, “divan müziği” geleneğini sürdüren kadrolar da halk müziğimize yakın dururdu. Özetle belirteyim, halk müziğimizi küçümseyen yoktu. Böyle bir şey kimin haddine? O, bizim “öz musikimiz”di

“Alaturkacılar” ile “Batıcılar” arasındaki sürtüşme, kırk yıldan fazla sürdü ve Türkiye’nin müzik kültürüne çok zarar verdi. Açık söyleyeyim: Çoksesli müzik çevreleri, geleneksel sanat müziği kadrolarını ve onların hayranlarını küçümsemekle yanlış yaptılar. Bu tutum, aslında geleneksel müzik değerlerinin hakkını vermekten kaçınmaktı. Oysa bir halkın müzik kültürünü temellendiren, geleneksel değerlerdir. Bugün, geleneğin ne denli önem taşıdığını, gelenek dışı düzeysiz popüler müzikleri kamu kuruluşları dahil, her yerde dinlemek zorunda kalırken daha iyi anlıyoruz:

Bu iğrenç müzikler, “Sen miydin geleneksel sanat müziğini küçümseyen? Al işte!” der gibi, “Batıcılar”ın beynini gagalıyor. Aynı şekilde, “Alaturkacılar”ın da söz konusu düzeysiz popüler müziklerden nefret ettiğini, bu müziklerin ülke çapında yaygınlaşması yüzünden geleneksel sanat müziğimizin giderek eriyip gitmesinden, yok olmasından derin üzüntü duyduğunu biliyoruz. Ama kaç para eder, iş işten geçtikten sonra?
O eski sürtüşme döneminde geleneksel sanat müziğimize sahip çıkan “Batıcılar” da vardı. Ben bu yıllarda (1970’lerin sonlarında) “Müzik Ansiklopedisi” hazırlama çalışmaları içindeyken, bu eserin gerçekten “Türkiye’nin Müzik Ansiklopedisi” olmasına özen gösteriyordum ve geleneksel sanat müziğimizin de orada gereğince yer almasını sağlamak için, o çevrelerin kurumlarını tek tek dolaşıyor, fırsatına getirip “Batıcı/Alaturkacı” karşıtlığının yanlış olduğunu anlatıyordum. Bu kurumlardaki arkadaşlar beni hem hayretle hem de onaylayarak dinlerdi. Öte yandan, Muammer Sun da bu konuda militanca bir davranış içindeydi: O da geleneksel müzik kurumlarımızı salt bu konuya çözüm getirmek için dolaşıyor, içtenlikli üslubuyla etkili oluyordu. (Söz konusu alanda Avrupa müzik kültüründen gelen başka arkadaşların da çabası vardı herhalde. Ben daha çok Ankara’daki dostlarımı biliyorum.)

Birkaç hafta önce, İstanbul’da İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nda yaptığım konuşmada, bir dönemin bu yersiz karşıtlığı üzerinde durmadım. Eğer bu karşıtlık üzerinde dursaydım, kapanmış bir olayı gündeme getirmenin anlamsızlığını örneklerdim. Üstelik, Müzikoloji Bölümü’ndeki öğretim elemanı arkadaşlar, bana öylesine içtenlikli bir incelikle davranıyordu ki, eski bir tartışmayı hatırlatmakla kabalık etmiş olurdum. Bence bu sorun artık aşılmıştır. Demek ki gün, geleneksel müzikçilerimizin ve çoksesli müzik kadrolarımızın, müzikbilim ve müzik sevgisi adına birlik dirlik günüdür, düzeysiz yaygın (popüler) müziklere karşı dayanışma günüdür.

Öyleyse müzik türleri konusundaki ünlü özdeyişi burada yineleyelim:

“Şu tür müzik, bu tür müzik yoktur” “iyi müzik”, “kötü müzik” vardır.

Hangi müzik türünden gelirsek gelelim, kötü müzik türlerine karşı halkımızı korumak amacıyla dayanışma içinde olmak durumundayız. O gün, konuşmamda vurguladığım gibi: “Burası Türkiye! Topraklarımızda boy veren bütün gerçek müzikler bizimdir, onların değerini bileceğiz.”