'Avrupa emekçi halkları sadece ücretleri eriten yüksek enflasyon, ısınma ve barınma sorunuyla karşı karşıya değil, nükleer savaş tehlikesiyle de yüzleşmiş durumda.'

Ukrayna savaşında Almanya nereye gidiyor?

Uluslararası ilişkiler konusunda kalem oynatanlar için Almanya sermayesinin dış politikasını anlamak hiç kolay değil.

Emperyalist devletlerin aralarında yaptıkları gizli anlaşmaları, birbirlerine neyi vaat ettiklerini, nasıl bir pazarlık yürüttüklerini doğrudan öğrenemiyoruz, bu yorumlamayı güçleştiriyor.

Örneğin, Almanya Başbakanı Scholz’un söylemi Şubat ayında ABD’yi ziyaretinden sonra aniden değişmişti. Daha önce Ukrayna’ya ölümcül silah göndermeyeceklerini söyleyen ve Kuzey Akımı 2 meselesini muğlak bırakan Scholz dönüşte, Ukrayna konusunda ABD ile birlikte davranacaklarını bildirdi, öyle de oldu. Burada muhtemelen ABD Alman sermayesinin doğuya doğru genişleme politikasını besleyen bazı paketler sunmuş olmalı. Ve belki bazı tehditler…

Ancak Almanya dış politikasını gizli emperyalist anlaşmaların dışında da anlama güçlüğü var. Dönemsel dış politikanın ne kadar Alman sermayesinin ne kadar ABD sermayesinin arzu ve iradesini yansıttığına ilişkin muğlaklıktan kaynaklanıyor bu güçlük.

Çünkü Almanya hala bir çeşit ABD işgali altında bulunuyor. 1945’te Almanya’nın yarısından fazlası ABD ve İngiltere’nin işgali altında kalmıştı ve bu durum bazı yönleri ile devam ediyor. ABD Sovyetler Birliği ve Sosyalist bloğa karşı bir kale olarak Almanya’yı yeniden inşa etti. Sadece ekonomik olarak değil, ABD’ye bağlı sağlam bir casusluk ve lobi faaliyeti oluşturdu. Belki CIA’nın Sovyetler Birliği’nde Almanya’daki kadar çok ajanı olmamıştır.

Almanya’ya 2010’a kadar Versay Anlaşması’ndan doğan tazminatları ödettiler. Gerçi Almanya 1990’ların başında birleşmeden sonra egemen bir devlet olarak ilan edildi ama ikili askeri anlaşmalar bu egemenliğe hep gölge düşürdü. Almanya’da hala önemli ABD üsleri bulunuyor.

Ayrıca Almanya’da ABD’nin güçlü lobileri, STK’ları, basın üzerinde yönlendiriciliği ve her siyasi partide Türkiye’deki gibi delegeleri bulunuyor.

Yine bir örnek vermek gerekirse Alman hükümetinde Yeşiller’den Dışişleri Bakanı olan Bearbock’un sınırsız savaş kışkırtıcılığı ve Rusya düşmanlığı ele alınabilir. Bu konu Almanya söz konusu olunca sadece işçi sınıfı siyasetinden uzak bir çevreciliğin sermaye ile işbirliğine gideceği gerçeği ile açıklanmayabilir. Bearbock pekâlâ ABD kadrosu olabilir.

Şimdi öyle bir ABD rüzgârı esiyor ki eski başbakan ve Rus yanlısı olarak bilinen Schröder’i Sosyal Demokrat Parti’den ihraç etmeye çalışıyorlar.

Rusya’dan Almanya’ya doğalgaz taşıyan veya taşıması için yapılan Kuzey Akımı 1 ve 2 boru hatlarının ABD tarafından sabote edilmesine doğrudan bir karşı çıkış da hükümet cephesinden gelmedi.

Ama şu oldu: 

Scholz bir süredir pişirilen bir konuyu geçen hafta açtı. Avrupa Birliği(AB)’nin bir orduya sahip olması gerektiğini, kısa sürede bir saldırı birliği ve bir ortak karargâh kurulmasının zorunluluğunu bildirdi. Ayrıca AB’nin 27 ülkeli bir birlik yerine 36 üyeye kadar genişleyebileceğini, genişleyeceği bölgenin Gürcistan ve Ukrayna’yı da kapsamak üzere doğu olduğunu söyledi. 

Şu anda Almanya’da devam eden ve savaş sonrası Ukrayna’nın nasıl yeniden inşa edileceğinin konuşulduğu konferansa bakılırsa Alman sermayesi Doğu Politikası’na dönmüş veya ABD tarafından buraya yönlendirilmiş gözüküyor.

Ayrıca Scholz bir şey daha söyledi: Eğer AB bir jeopolitik oluşum olacaksa üye ülkelerin veto yetkisinin kaldırılması ve kararlarda oy çokluğu aranması gerektiğini bildirdi. Bu açıkça AB devletlerinin ulus özelliklerinin silineceği ve federatif bir devletin parçaları haline geleceğini söylemek anlamına geliyor. 

Emekçi sınıfların iktidarında bütünleşmiş bir Avrupa muhakkak tarihsel bir ilerleme olur. Ama Scholz’un önerisi, artık kendi sermaye sınıfı adına mı, ABD adına mı öneriyor bilemiyoruz ama, merkezinde Almanya’nın durduğu daha güçlü bir emperyalist devlet anlamına geliyor. Rusya’ya doğru genişlemeyi hedefleyen askerileşmiş bir güç.

Gerçekten Almanya Scholz’un ABD ziyaretinden sonra askeri harcamalarını GSMH’nin yüzde 2’sini geçecek şekilde artırdığı gibi 100 milyar Avro’yu acilen askeri harcamalara yöneltti.

Bu arada Fransız devleti ile araları açıldı. Bunun birçok nedeni var ama başlıcasının Almanya’nın Fransa ile önceden anlaşılmış ortak savaş uçağı ve zırhlı geliştirme projeleri yerine ABD savaş uçaklarını satın almaya yönlenmesi oldu.

AB içinde Fransız ve Alman sermayelerinin ortaklığı bir kez daha bir yol ayrımına girmiş gözüküyor.

Öte yandan Avrupa emekçi halkları sadece ücretleri eriten yüksek enflasyon, ısınma ve barınma sorunu ile karşı karşıya değil, emperyalizmin ahlaksızca kışkırttığı bir nükleer savaş tehlikesi ile de yüzleşmiş durumda. Her iki taraf da nükleer saldırı manevrası yaparken insanlar nükleer sığınak bakmaya başladı.

İnsanlık gerçekten böylesi bir akılsızlığı hak etmiyor.