"Sermaye, toplumsal bunalımdan nemalanmanın ötesinde fazlasını da hayasızca talep etmektedir. Devran değişince 'bedelini ödemesi' gerekmelidir."

Ocak-Eylül 2022: Sermayenin payı tırmanıyor

TÜİK, Ocak-Eylül 2022’nin millî gelir (GSYH) tahminlerini yayımladı. Verilere göre bir önceki yıla göre GSYH yüzde 3,9 oranında büyümüştür. 

Bu yazıda iki gün önce açıklanan TÜİK istatistiklerinin sadece gelir dağılımı verilerini değerlendirmekle yetineceğim. Son GSYH verilerinin daha ayrıntılı bir incelemesine ileride dönebiliriz. 

Gelire göre hesaplanan GSYH tablolarından hareket edersek 2016’da başlayarak ücretliler aleyhine gerçekleşen bölüşüm şokunu bu köşede1 ve başka yerlerde defalarca inceledim. 

Bugün, son verileri de ekleyerek aynı bölüşüm şokunun sermayeyi nasıl etkilediğine odaklanacağım. Saray, iktisat politikalarıyla sermayenin önünü açtı; sonraki bölüşüm sürecini şirketler, bankalar, müteahhitler, mülk sahipleri yönetti. 

Örgütsüz emek, çaresiz ve pasif kaldı. Denetleyemediği, direnemediği, ağırlaşan koşullara teslim oldu. Günlük gözlemlerde algılanan toplumsal bunalımın sadece emekçiler için geçerli olduğunu istatistikler gösterdi. 

Bölüşüm söz konusu ise “kazananlar” da vardır; tespit edilmeli, açıklanmalıdır. Aynı istatistikler 2016-2022 döneminden fazlasıyla yararlanan, “ihya olan” sınıfı da belirliyordu: Sermaye… 

Geçmiş yazılarda bu son tespiti yeterince vurgulamadık. Bugün Ocak-Ekim 2022 verilerini de ekleyerek ve “adını koyarak” sermayenin millî gelirdeki payının seyrini gözleyelim.

Temel göstergeler 

Aşağıdaki tablo, TÜİK’in son yayımlanan istatistiklerini kullanarak 2016-2022 yıllarının ilk dokuz ayında (Ocak-Eylül döneminde) kazançlı çıkan gelir türüne odaklanıyor.

Gelir türleri ile gayri safi millî gelir (GSYH)  tanımını hatırlatayım:

GSYH = Ücretler + ücret dışı gelirler + sabit sermaye aşınması + üretimden alınan vergiler. 

“Net hasıla” sermaye stokunun aşınmasını içermez ve üç büyük “sınıfsal” kategoriden oluşur: Ücretler, ücret-dışı (“karma”) gelirler ve devletin üretimden aldığı (“dolaylı”) vergiler. 

Tabloda yer alan brüt artık terimi, ücret dışı gelirler toplamını ifade ediyor. Ana bölümünün artık değerden (sermaye gelirlerinden) oluştuğunu aşağıda açıklayacağım.  

Ücret ve ücret dışı gelirlere dolaysız vergiler (örneğin gelir ve kurumlar vergisi) dahildir. GSYH’ya eklenen dolaylı vergiler hesaplanırken devletin işletmelere aktardığı sübvansiyonlar düşürülür. Bu toplam bazı yıllar “eksi” çıkabilir. O zaman devlet bütçesi sermayeye kaynak aktarmaktadır ve bu durum son yıllarda (tahmin edileceği gibi) artmıştır. Bu kategorinin sınıfsal yansıması ayrıca hesaplanmalıdır; ama emeğin yükünün daha ağır olduğu biliniyor. 

Tabloya ilişkin bir vurgulama yapacağım. Sınıflar-arası bölüşüm paylarının brüt millî gelir (GSYH) değil, net hasıla içinde izlenmesi daha doğrudur. Zira, sabit sermaye stokundaki aşınma (amortisman) bir bölüşüm öğesi değildir.

Brüt artık (yani ücret dışı, “karma” gelirler), sermaye blokunun payını oluşturan artık değer türlerini içerir. Ama, iki önemli eklenti söz konusudur: Başta tarım sektörü olmak üzere küçük meta üretimi ve hekim, avukat gibi profesyonel meslek sahipleri gelirleri. 

Büyük ölçüde aile işletmelerinden oluşan Türkiye tarımının son yılların bölüşüm şokundan “kazançlı” çıkmadığı ortadadır. Tarımsal ürünlerin nihaî piyasalardaki enflasyonu, çiftçilere değil, ticaret sermayesine intikal etmektedir. Bu olguyu fiyat makaslarını izleyerek tespit etmiştim (soL Haber, 20 Eylül 2022).

Tablodaki brüt artık sayılarının, büyük ölçüde kapitalist üretim ilişkileri içinde ve uzantısında oluşan kâr, faiz, kira ve diğer mülk gelirleri gibi artık değerin farklı biçimlerini, yani sermaye payını içerdiği kabul edilebilir. 

'Bölüşüm şoku' sermayeyi ihya ediyor

Tablonun son sütunu, millî gelirin net ve brüt (“gayri safi”) büyüklükleri arasındaki oranın seyrini veriyor: Net hasıla oranı altı yıl içinde 3,5 puan (%84,7 → %81,2) geriliyor. Nedeni sabit sermaye stokunun aşınma (amortisman) oranlarında artıştır. 

TÜİK, 2016’dan bu yana GSYH hesaplarında Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi kaynaklarını kullanmaktadır. Sabit sermaye amortisman verileri işletme bilançolarından sağlanıyorsa, teknolojik değil, şirketlerin beyanına dayalı bir bilgi söz konusudur. Doğrudan bir bölüşüm öğesi değildir; ama kapitalistlerin denetimindedir.  

GSYH ve net hasıla içinde sermaye gelirlerini içeren “brüt artık”ın altı yıldaki değişimini izleyelim: Brüt artık/GSYH payı 6,9 puan (%40,4 → 47,3); net hasıladaki payı ise 10,5 puan (%47,8 → 58,3) artırmıştır. 

Gelir dağılımı analizleri çerçevesinde daha anlamlı olan “net hasıla” toplamında sermayenin payındaki çift haneli “sıçrama” dikkat çekicidir ve patolojiktir. “Ücretlilerin bölüşüm şoku”nun diğer boyutu budur. Türkiye iktisat tarihinde sermaye lehine benzer bir dönüşüm yaşanmamıştır. 

Ücret payının seyri

Ocak-Eylül 2016-2022’de ücretlerin millî hasıladaki paylarını tabloya eklemedim. Başlangıç ve bitim yılları arasındaki oranları ve değişimi tablo dışında, burada vermeyi yeğledim. Ücret payı, sermayenin payı ile zıt yönde gerçekleşecek; düşecektir. 

Altı yıl içinde net hasılda işçilerin payı 9,6 puan (%39,5 → 29,9) gerilemiştir. Aynı dönemde GSYH’daki ücret payının gerilemesi ise 9,2 puandır: %33,5 → %24,3… Malumu tekrarlayayım: Bölüşüm şokunun mağduru ücretli işçi sınıfıdır. 

Son TÜİK verilerine göre Ocak-Eylül 2016-2022’de ekonomi yüzde 4,2 oranında büyümüştür. Toplumumuzun iki temel sınıfından sadece sermayeyi ihya ederek… 

Bir önceki GSYH verilerini incelediğim bir yazıda (soL Haber, 2 Eylül 2022) istihdam ve işsizlik verilerini de karşılaştırmıştım: İstihdamdaki büyüme temposu, millî gelir ve faal nüfustaki artışın gerisinde kalmaktadır. Sonuç, “geniş anlamda işsizlik” (veya “atıl emek”) oranlarının zaman içinde tırmanmasıdır. 

Ücret payındaki gerileme o kadar yüksektir ki, kişi başına reel ücretler de aşınmış olabilir. Bu hesaplamayı meslektaşımız Zafer Yükseler yaptı; ben de aktardım: Kullanılan enflasyon verisine göre işçi başına reel ücretler 2015-2022 arasında %15 veya %25 oranında gerilemiştir. Ortalama ücretli bir işçi, kapsanan dönemin üç veya dört yılında da mutlak anlamda yoksullaşmıştır.

Altı yılın bilançosu ile son verelim: Saray’ın iktisat politikaları çerçevesinde sermayenin biçimlendirdiği, denetlediği büyüme ve bölüşüm dinamikleri, işçi sınıfına yoksullaşma, genç kuşaklara işsizlik “armağan” etti. 

Sermaye, toplumsal bunalımdan nemalanmanın ötesinde fazlasını da hayasızca talep etmektedir. Devran değişince “bedelini ödemesi” gerekmelidir. 

NOT: Süregelen, birikmiş çalışmalarım, yükümlülüklerim nedeniyle okurlarımdan bir ay izin rica ediyorum. Yeni yıl buluşmak üzere… 

  • 1. “Bölüşüm Şoku Bilgileri ve Tarımın Durumu” Sol Haber, 20 Eylül 2022 bu konudaki önceki tespitlerimi ve diğer bulguları gözden geçiriyor.