'Türkiye’de kapitalist bölüşüm ilişkilerinin tespiti, analizi zenginleşmektedir. Sektörel ayrıştırma ve ayıklamalar içeren benzer araştırmalar sürdürülmelidir.'

İşçi sınıfının bölüşüm şoku 2022'de devam etti

Son yılların gelir dağılımı verilerini emek-karşıtı bir bölüşüm şoku olarak değerlendirdim; bu tespit soL Haber'de çeşitli yazılarımda yer aldı.  

Ekim-Aralık 2022 millî gelir (GSYH) istatistiklerini, başka katkıları da ekleyerek güncelleştirelim; son yedi yılın kuşbakışı bir bölüşüm bilançosunu çıkaralım. 

Sınıflar-arası gelir dağılımı: Genel çerçeve 

Sınıflar-arası gelir dağılımı bilgilerini TÜİK’in gelir yöntemiyle hesaplanan cari fiyatlarla GSYH tablolarından hareket ederek izliyoruz. Bu tablolardaki GSYH tanımını hatırlatalım:  

GSYH = Ücretler + ücret dışı gelirler + sabit sermaye aşınması + dolaylı (net) vergiler. 

Bu dört kalem içinde sabit sermaye aşınması (“amortisman”) doğrudan bir bölüşüm öğesi değildir. Sınıflar-arası bölüşüm ilişkilerini incelemek istiyorsak net hasıla (“net millî gelir”) hareket noktası olmalı ve sabit sermaye stokunun aşınması dışlanmalıdır. Bu durumda aşağıdaki tanımı kullanabiliriz: 

Net millî gelir = Ücretler + ücret-dışı gelirler + üretimden (dolaylı) net vergiler. Aşağıdaki tablo 2016-2022 döneminde bu üç bölüşüm kategorisinin net millî gelirden aldığı payların (yüzdeler olarak) seyrini içeriyor. 

Üretimden alınan (dolaylı) net vergiler, devletin el koyduğu ve (“sübvansiyonlar” biçiminde) şirketlere aktardığı bir net hasıla öğesidir. Bu kategorinin sınıfsal yansıması ayrıca incelenmelidir. TÜİK tabloları ile yapamıyoruz.

“Ücret dışı gelirler” GSYH tablosunda “net işletme artığı” veya “karma gelir” olarak adlandırılıyor. Bu kavram artık değerin ana kategorileri olan kâr, faiz ve kira gelirlerini, dolayısıyla sermayenin GSYH’dan payını içerir. Aynı zamanda kendi hesabına (bazen aile emeği ile birlikte) çalışan köylü, çiftçi, profesyonel meslek sahipleri, esnaf/zanaatkâr katmanlarının (bir anlamda küçük burjuvazinin) gelir türleri de “karma gelirler” içinde yer alır.

Küçük burjuvazinin tüm gelir türlerini ayıklayarak kapitalist üretim ilişkisine özgü artık değer toplamınaulaşmak hedeflenebilir. Aşağıda bu doğrultudaki bulgulara değineceğim. 

Bölüşüm şokunun boyutları

AKP iktidarı açısından sistematik bir kırılma tarihi 2015’tir. Haziran 2015 seçimlerinde AKP ilk kez azınlığa düştü; “ne pahasına olursa olsun iktidarı korumayı” kararlaştırdı. Bu karar ekonomi politikalarına da yansıdı: Şirketlere akıtılan ucuz ve bol kredilerin büyüme temposunu zorlaması biçiminde… 

2016-2022’de büyüme ortalaması yüzde 4,4 oranında gerçekleşti. Üretim sınırlarının zorlanması ise enflasyonu ve cari işlem açıklarını yükseltti. 

Bölüşüm şoku AKP’nin son yıllarına özgü bu büyüme biçiminin belirleyici sonucudur. Örgütsüz, savunmasız, siyasal olarak etkisiz işçi sınıfından sermaye blokuna yüksek boyutlu gelir aktarımları… Net millî gelirdeki sınıfsal payların değişimini tabloda izliyoruz: Yedi yılda ücret-dışı gelirler 10,6 puan (49,2 → 59,8) sıçramıştır. Sermayenin ölçüsüzce nemalandığı benzersiz bir dönem söz konusudur. Yıllık ortalama değişim yüzdesi artı 2,7’dir.

Zıt yöndeki simetrik değişim ücretler aleyhindeki şoku içeriyor: Net hasılada ücretlerin payı 8,1 puan (37,6 → 29,5) gerilemiştir. Değişim ortalaması eksi 3,4’tür.

Net millî gelirin üçüncü bileşeni olan (sübvansiyonlar dahil) net dolaylı vergiler ise yedi yılda 7,1 puan aşınmıştır. Ortalama değişim yüzdesi eksi 2,5’tir (son sütun). Nasıl yorumlanabilir? Şirketlere dönük sübvansiyonlar artmış; esasen regresif (“eşitsizlikleri artırıcı”) bir vergi türü olan dolaylı vergilerin payı erimiş olmalıdır. Saray’ın kayırdığı sermaye çevreleri lehine KDV/ÖTV muafiyetleri ve diğer istisnalar söz konusudur. 

GSYH ile net millî gelir arasındaki farkı oluşturan sabit sermaye aşınma payı tabloya alınmadı. TÜİK tablosuna göre bu kalemin net hasılaya yüzdesi 2016-2022 arasında 5,5 puan (17,1 → 22,6) artmıştır. Sermaye blokuna doğrudan intikal eden bir gelir türü olmamakla birlikte şirketlerin (örneğin vergi yükünü azaltmak amacıyla) denetlediği bir değişkendir.

İşçi sınıfında mutlak yoksullaşma ve yetersiz istihdam 

2015 sonrasında ücretlerin payındaki 8,5 puanlık erime (Tablo, sütun 3), yüzde 4,4 oranında büyüyen bir ekonomide gerçekleşiyor.  Üstelik işçi sınıfı sayısal olarak da genişlemektedir. Yedi yıl boyunca ücretli istihdamdaki artış 3.8 milyona yakındır. Ücret payındaki aşınma kalabalıklaşan işçiler arasında paylaşılmaktadır. İşçi sınıfı saflarında mutlak yoksullaşma olasılığı akla gelmektedir.

Ortalama bir işçinin enflasyondan arıtılmış (reel) ücretleri bu yedi yılda nasıl seyretti?  Bu hesaplamayı meslektaşımız Zafer Yükseler yaptı. İznini alarak bulgularını aktarayım: Enflasyonu TÜİK’in iki farklı fiyat (TÜFE veya   GSYH deflatörü) serisine göre ölçüyor. Bu iki seriye göre 2022’de işçi başına (ortalama) reel ücret 2016’daki düzeyin %15 veya %25 altındadır. Yüzde 4,4’lük tempoyla büyüyen ekonomide ortalama bir işçi altı yıl sonunda önemli boyutta yoksullaşmıştır. Üstelik bu tespit tek bir yıla ait değildir; kapsanan yılların yarısında (2018, 2021, 2022’de) işçi başına reel ücretler gerilemiştir.  

İstihdam verileri toplumsal bunalımın bir başka boyutuna da ışık tutmaktadır. 2015-2022’de çalışma yaşındaki nüfus 6,8 milyon kişi, toplam istihdam ise 4,2 milyon artmıştır. Yüzde 4,4’lük büyüme ise faal nüfus artışını tümüyle istihdama çekememiş; yetersiz kalmıştır. 

Türkiye ekonomisinin bu arızası istihdam yaratmayan büyüme biçimi olarak adlandırılıyor. Azgelişmişliğin yapısal bir özelliği olan emek fazlası eritilemiyor. TÜİK eğitimde, askerde olan genç nüfusu ayıklıyor ve atıl işgücünü hesaplıyor. AKP’nin son yedi yılında atıl işgücü oranı %17,1’den %21,4’e çıkmıştır.

Türkiye bugün, diplomalı işsizlerin, boşta gezen, evde oturan genç insanların yığıldığı bir topluma dönüşmektedir. Hayatiyetini, dinamizmini bu toplumsal bunalım nedeniyle de yitirmektedir.  Acil gündem, sınıfsal dengeleri kökten değiştiren büyük çaplı bir onarımdır. Deprem öncesinden söz ediyorum. Aynı gündem bugün daha da ağırlaşmıştır.  

Artık değer arayışı 

Erinç Yeldan Türkiye ekonomisinde artık değer hesaplamalarına dönük önemli bir çalışmasını yayımladı.1 AKP dönemi GSYH istatistiklerinde yer alan ücret dışı gelirleri kapitalist üretim ilişkileri doğrultusunda ayrıştırmayı hedefledi. Ürettiği, kullandığı verileri benimle de paylaşmak nezaketini gösterdi.  

Erinç arkadaşımız, bu aşamada tarım sektörünü dışlayan bir ayıklama yapıyor. Küçük meta üretiminin yaygın olduğu Türkiye tarımında köylü işletmelerinin gelirleri sermayenin payından ayrıştırılmalıdır. Gerekli bir ayıklamanın ilk aşaması… 

2016-2022’de tarım-dışı Türkiye ekonomisine ilişkin bölüşüm bulguları yukarıdaki tablo ile paralellik gösteriyor. Tarım dışı net millî gelir içinde ücretlerin payı 8,7 puan geriliyor (%34,8→%26,1). Ücret dışı gelirlerin payındaki artış ise 5,7 puan (%48,8 → %54,5) olarak belirleniyor.

Yeldan, Marx’ın “artık değer oranı” tanımını kullanarak tarım-dışı net hasıla verilerinden kâr oranını da türetiyor. 2016-2022 döneminde kâr oranında ılımlı bir artış belirlenmektedir. 

Türkiye’de kapitalist bölüşüm ilişkilerinin tespiti, analizi zenginleşmektedir. Sektörel ayrıştırma ve ayıklamalar içeren benzer araştırmalar sürdürülmelidir. 

  • 1. “AKP Dönemi Türkiye’sinin Bölüşüm Deseni Üzerine Gözlemler”, İktisat ve Toplum, Şubat 2023.