Bu hazin öngörü, Mehmet Şimşek programını destekleyen IMF’nin son Türkiye Raporu’na içkindir. Bugün dahi çeşitli cinnet ve çürüme biçimleri türeten toplumsal bunalım yerleşecektir.
IMF uzmanları, bir süreden beri Türkiye’de beklenmekteydi. Meğerse gelmişler; ekonomi yönetimiyle görüşmeleri tamamlamışlar ve Washington’a dönmüşler. Öğrendiklerimizi paylaşalım.
Türkiye IMF teftişinden geçmiş
İki ay sonra öğrendik. IMF uzmanlarının üye ülkelere yaptıkları olağan ziyaretler, IMF Ana Sözleşmesi, Madde IV gereğidir. IMF terminolojisinde de Article IV Consultations (“Danışma Toplantıları”) olarak adlandırılır. Toplantılar sonunda uzmanların ana değerlendirmeleri bir basın bildirisi ile duyurulur.
Uzmanlar Raporu taslağı daha sonra hazırlanır; IMF Yürütme Kurulu’nda görüşülür; Kurul üyelerinin görüşleri de eklenerek Ülke Raporu olarak kesinleşir.
Türkiye gibi “netameli” ülkelerde Danışma Toplantıları’nı “teftiş”; eleştirilerini yetkililere aktaran IMF uzmanlarını da “müfettiş” olarak adlandırmak uygun olsa gerekir.
Türkiye’nin 29 Mayıs -11 Ağustos arasında “IMF teftişinden” geçtiğini iki ay sonra bir Bloomberg TV yayınından öğrenebildim. “Kamuoyuna duyurulmaması” hususunda hükümet (belki Mehmet Şimşek) ile IMF arasında bir uzlaşma akla geliyor.
Türkiye Raporu, 27 Eylül 2024’te IMF Yürütme Kurulu’nda görüşüldükten sonra kesinleşmiş. Basın bildirisini de içererek IMF’nin 2024-23 sayılı ülke raporu1 olarak yayımlanmıştır.
Bu yazıda son IMF Türkiye Raporu’nun başında (s.3) yer alan 2024-2026 verilerini, Saray’ın Eylül’de yayımladığı Orta Vadeli Program’ın nicel öngörüleri ile karşılaştırıyorum. Belgedeki önerilere ileride dönebiliriz.
OVP, Mehmet Şimşek’in sahiplendiği IMF politikaları ile Cumhurbaşkanı’nın önceliklerini birleştirmeye kalkışan tutarsız, uyumsuz bir belgedir. Bu tespiti bu köşede tartışmıştım (soL Haber, 13 Eylül 2024).
IMF ise Türkiye için önerdiği politikaların sonuçlarını öngörürken gerçekçi davranmıştır. Rapor’da yayımlanan bu sonuçların ülkemiz için hayırhah bir gelecek içermediği ayrıca vurgulanmalıdır.
OVP ve IMF Ekim 2024 raporu: Üç yıllık öngörüler
OVP ve son IMF Türkiye Raporu’nun üçer yıllık makro-ekonomik öngörüleri aşağıdaki tabloda yer alıyor. İkişer satırlık benzer verilerden ilki OVP, ikincisi IMF’ye aittir.
Bütün sayılar “yüzde” olarak ifade edilen oranlardan oluşuyor. Büyüme ve enflasyon sayıları yıllık değişim (tümüyle “artış”) oranlarıdır.
Kamu dengesi, “millî gelir içindeki paydır”; açık “eksi” olarak ifade edilir. İşsizlik “dar tanımlıdır”; faal nüfus içindeki orandır.
Politika araçları: Gelirler politikası ve kemer sıkma
Uygulanmakta olan programın parasal daralma politikası tabloda yer almıyor; IMF Raporu ve OVP belgelerinde ayrıca açıklanıyor.
Gelirler politikası emek gelirlerinin gerçekleşen enflasyonun gerisinde seyretmesinden oluşuyor. OVP’de açıklanıyor ki bu ilke, emekli aylıkları, kamu sektörü maaş ve ücretleri, asgari ücret ve tarımsal alım fiyatlarında uygulanacaktır. Bunlar, TÜFE öngörülerine göre peşinen belirlenecek; daha sonra gerçekleşen enflasyona göre düzeltilmeyecektir. Tablodaki GSYH enflasyonu gerçek enflasyondur; TÜFE ile karşılaştırılması “kötü niyeti” yansıtıyor. TÜFE bir politika aracı olarak kullanılmakta; kasten düşük öngörülmektedir. OVP’de ve IMF Raporu’nda her yıl, gerçek enflasyonun gerisinde kalmaktadır (satır 3-6).
Malî disiplin, kamu açığı/GSYH oranları daraltılarak sağlanır. Sert önlem 2025’te uygulanıyor. Önceki yıla göre malî kemer sıkma oranı OVP’ye göre 2,2 puan; IMF belgesinde 1,8 puan daralacaktır. Bu önlem, 2026’de daha ılımlı tutulacaktır. (satır 7-8).
IMF Raporu’ndaki Basın Açıklaması’na göre “politika değişikliği ekonomik dengesizlikleri hafifletmiş¸ güven duygusunu canlandırmıştır.” Rapor metni de kemer sıkma önlemleri ile gelirler politikasını olumlu adımlar olarak desteklemektedir.
Sonuçlar: Enflasyon, büyüme, işsizlik, dış açık…
İzlenen politikaların nicel sonuçları, tabloda büyüme, işsizlik ve gerçek enflasyon öngörülerinde içeriliyor.
Enflasyonu indirmek istikrar programının ana hedefidir. Büyüme ve istihdam (işsizlik) göstergeleri ise Saray iktidarının politik öncelikleri açısından önem taşımaktadır.
Tabloda yer alan malî disiplin ve gelirler politikası önlemleri, iç talebi ve büyüme temposunu (en azından) aşağı çekmelidir. IMF öngörülerinde iç tutarlılık gözetilmiş; bu beklenti gerçekleşmiştir: Malî kemer sıkmanın sert boyuta ulaştığı 2025’te büyüme oranı 0,3 puan aşınmakta; dar tanımlı işsizlik oranı 0,6 puan yükselerek istihdamdaki daralmaya işaret etmektedir (2’nci ve son satırlar).
Tabloya eklemediğim cari işlem dengesi de istikrar programının bir hedefidir. IMF’nin öngörüleri bu konuda da gerçekçidir: Ekonominin durgunlaşması ithalatı frenleyecek; dış açık oranı aşağı çekilecektir. 2026 sonrasının IMF öngörüleri, neoliberal programın Türkiye’de kalıcı olduğunu ve uluslararası sermaye tarafından destekleneceğini varsayıyor. Yüzde 2’nin altında yerleşen bir cari açık oranı, dış kaynak girişleriyle karşılanacak; dış bağımlılığın sürekli bir özelliği olacaktır.
OVP’nin 2025 sonrasında büyüme/istihdam öngörüleri ise ekonomik nedensellikleri değil, Cumhurbaşkanı’nın özlemlerini içermektedir; ciddiye alınamaz. Malî kemer sıkmanın GSYH’ya oranı her yıl artmaktadır. Ekonomik nedensellikler işlemeyecektir: Büyüme temposu her yıl yükselerek yüzde 5 eşiğine yerleşecek; işsizlik oranı kesintisiz düşecektir. Bu saçmalığın ayrıca eleştirisi gereksizdir.
IMF’nin Türkiye senaryosu: Kalıcı bir toplumsal bunalım…
IMF ve Saray’ın Türkiye ekonomisi öngörülerini karşılaştırıyoruz. IMF öngörüleri, OVP’nin aksine, gerçekçi ve tutarlıdır.
Ne var ki, “tutarlılık” tek başına bir meziyet değildir. Zira bu öngörüler şu anda fiilen uygulanan IMF programının “tutarlı” sonuçlarıdır. Bu sonuçların içeriğini, toplumsal refah uzantılarını ayrıca değerlendirmek gerekir.
Özgün metinde programın öngörüleri 2029’a uzanıyor. Bu tarihte Türkiye ekonomisi yüzde 3,9’luk bir büyüme eğilimine yerleşecektir. Bu “istikrarlı denge”, yüzde 9,2’lik işsizlik oranını da içerecektir.
Bu dönüşüm sürecinin arifesinde, yani Mehmet Şimşek ekibi IMF’nin programını fiilen uygulamaya başladığında Türkiye önceki altı yılı kapsayan bir bölüşüm şokundan geçmişti. Yüksek işsizlik ve enflasyonla birleştiğinde, emekçiler ağır bir toplumsal bunalıma sürüklenmiş durumdaydı.
lMF sınıfsal bölüşüm göstergeleriyle ilgilenmez. Kullandığı göstergelerden sadece dar tanımlı işsizlik, toplumsal bunalımın bir boyutunu eksik olarak yansıtmaktadır. Eksikliği gidermek için, işgücü piyasasından, istihdamdan kopmuş olan emekçileri de kapsayan geniş anlamda işsizlik kavramı kullanılmalıdır. Kavram TÜİK tarafından âtıl işgücü oranı başlığı altında tanımlanmıştır, on yıldan beri hesaplanmaktadır.
Âtıl işgücü, dar anlamda işsizliğin ortalama üç mislidir. En güncel örnek Ağustos 2024’tedir: Âtıl işgücü ve dar anlamda işsizlik oranları, aynı sırayla %27,0 ve %8,5’tir. Aralarındaki katsayı 3,2’dir.
Tabloya eklemediğim IMF’nin 2029 öngörüleri, ekonomiyi istikrarlı bir denge ortamına yerleştiriyor: Önceki dönemin bölüşüm şoku telafi edilmemiştir. Denge koşulları yüzde 3,9’luk büyüme eğilimi ve yüzde 9,2’lik işsizlik oranı öngörüyor. Katsayıyı 3 kabul ederek ikinci göstergeyi sonraki döneme taşıyalım: Durgunlaşan ekonominin büyüme eğilimi, faal nüfusun yaklaşık yüzde 28’ini istihdamın dışında tutacaktır.
Bu hazin öngörü, Mehmet Şimşek programını destekleyen IMF’nin son Türkiye Raporu’na içkindir. Bugün dahi çeşitli cinnet ve çürüme biçimleri türeten toplumsal bunalım yerleşecektir.
Elbette sineye çekilemez.
- 1. Republic of Türkiye: IMF Country Report No 24/312, 2024 Article IV Consultation: Press Release, Staff Report, October 2024