BirGün Pazar benimle bir söyleşi yaptı; 24 Kasım’da yayımladı. soL Haber okurları ile de paylaşmak istedim.
Soruları ara-başlıklara dönüştürerek, bazı revizyon ve eklentilerle aktarıyorum.
'Topal ördek Joe Biden' Ukrayna savaşını tırmandırıyor
Joe Biden, 20 Ocak 2025’te Washington’da yapılacak bir ant-içme töreni ile başkanlığı resmen Donald Trump’a devredecek. Kamala Harris yenilgiyi kabul etmiş; seçim sonuçları fiilen kesinleşmiştir.
Başkan Biden artık, Batı siyasetinde “topal ördek” denilen konumdadır. Tüm yetkilerini korumaktadır; ancak kalıcı değişiklikler yapması beklenmez. Zorunlu bir durum çıkarsa, kararını yeni Başkan’a danışarak vermesi uygundur.
Buna rağmen Biden, Başkanlığı devretmeden iki ay önce (17 Kasım’da) şaşırtıcı bir sorumsuzlukla Ukrayna savaşını tehlikeli bir eşiğe taşıdı: ABD yapımı ATACMS adındaki uzun menzilli füzelerin Ukrayna tarafından Rusya içindeki hedeflere karşı kullanılabileceğini kararlaştırdı.
Şaşırtıcı bir sorumsuzluktur. Zira, uzun menzilli füzelerin kullanımı için üretici ülkelerin askerî uzmanları gereklidir. ATACMS füzelerinin Rusya’yı vurmasında da ABD birlikleri “muharip” olarak savaşa katılacaktır. Storm Shadows adlı benzer füzelerin üreticisi Britanya, ABD’nin kararını bekliyormuş. Hemen sonrasında Ukrayna’nın bu füzeleri de kullanabileceğini açıkladı.
Bu füzeler Ukrayna’da ABD ve İngiliz teknisyenlerinin denetimi altında bulunmaktaymış. Ukrayna kendisine verilen yetkileri gecikmeden kullandı. 19 Kasım’da önce sayısı belirsiz ATACMS, sonra da 10 adet Storm Shadow füzesi Rusya içindeki askerî hedefleri vurdu (Sputnik, 21 Kasım 2024).
Böylece Batı’nın “son Ukraynalı’ya kadar sürdürmek” niyetiyle başlattığı vekalet savaşı, bir eşik daha yukarı çekildi; ABD-Britanya ittifakı Rusya’ya fiilen savaş açmış oldu.
NATO üyelerinde görüş ayrılıkları
Rusya-Ukrayna çatışmasının “vekâlet savaşlarına”, başta Almanya ve Fransa olmak üzere, NATO üyelerinin çoğunluğu katılmış; Ukrayna’yı yoğun silah yardımıyla desteklemişti. Türkiye ve Macaristan dışındakiler Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımlara da katıldı.
Savaşı Rusya içlerine taşıma seçeneği ayrılıklara yol açtı. Füze üreticisi olmayan NATO üyelerinden Macaristan’da Orban, Mayıs’ta Ukrayna’ya Batı birliklerinin giriş olasılığına karşı çıkmış; Dışişleri Bakanı, “doğrudan doğruya NATO-Rusya çatışması anlamına gelir; bir sonrası III’ncü Dünya Savaşı’dır” demecini vermişti.
Biden’ın son kararı, ayrışmayı yaygınlaştırdı. Slovakya’nın başbakanı Robert Fico, Rusya’nın Batı füzeleriyle vurulması kararını “barış görüşmelerini baltalayacağı için” eleştirdi; hükümetinin katılmadığını açıkladı.
Rusya, ABD ve Britanya’ya karşı silahlı bir tepki gösterirse, NATO Antlaşması’nın 5’nci maddesini diğer üyeler uygulayacak mı? Macaristan ve Slovakya peşinen “Hayır” diyor. Bizimkilerden de benzer tutum istemeliyiz.
ATACMS ve Storm Shadow benzeri füzeler Almanya’da Taurus ve Fransa’da Scalp adlarıyla üretilmekteymiş. Bu iki ülke ABD-Britanya kervanına katılmadı. Biden’ın kararından sonra Macron suskun kaldı. Almanya’da Scholz hükümeti ise çatırdamaktadır. Savaş karşıtlığının tırmandığı bir ortamda erken seçim gündeme gelmektedir. Scholz, Putin’le bir telefon konuşması yaptı; ardından Ukrayna’ya Taurus füzelerinin verilmeyeceğini açıkladı.
Putin’in tepkileri
Ukrayna’daki “vekâlet savaşını” Rusya’ya taşımak Mayıs’tan bu yana gündemdeydi. Putin, 5 Haziran 2024’te Petersburg’da bir basın toplantısında ilk ciddi tepkiyi gösterdi: “Batı, Rusya’nın nükleer silahları asla kullanmayacağını sanıyor. Nükleer doktrinimize göre hükümranlığımız ve sınırlarımızın dokunulmazlığı tehdit edilirse bütün olanaklarımızı kullanabiliriz.”
Bu uyarıyı Rusya’nın taktik nükleer silahlarla askerî manevraları izledi. Putin’in “bütün olanaklarımız” ifadesinin nükleer silahları da içerdiği gösterildi.
“Rusya’nın hükümranlığı ve sınırlarının dokunulmazlığı” halen ihlal edilmekte midir? Kimler tarafından? Yeni nükleer doktrinin ayrıntıları yayımlandı. Reuters’in 19 Aralık tarihli haberinden aktaralım: “Doğrudan doğruya nükleer bir güç (yani ABD ve Britanya) veya (Ukrayna gibi) nükleer silahları olmayan bir ülke, nükleer gücü olan ülkelerin (ABD, Britanya’nın) katılımı ve desteği ile Rusya’nın sınırlarını ihlal ederse” Rusya hepsine karşı nükleer silah kullanabilecektir. Nükleer tepkinin hedefi olan ülkeler tanımlanıyor; ancak tepkinin boyutu, ayrıntıları değil…
Son gelişmeleri, Rusya’nın yeni nükleer doktrini çerçevesinde Ukrayna’daki somut koşullara uygulayalım. Ağustos başında Ukrayna birlikleri Rusya’ya girdi; halen de Kursk bölgesinin bir bölümünü işgal etmektedir. Batı ittifakından sağlanan silahların bu işgal operasyonunda kullanımı, Rusya’nın nükleer tepkisini tetikleyecek boyutta görülmemiştir.
Bu tepkiyi tetikleyen kritik eşiği Biden’ın Kasım 17’de attığını; 19 Kasım’da Rusya’ya karşı kullanıldığını; Britanya’nın da gecikmeden ABD’yi izlediğini yukarıda açıkladık. Artık Ukrayna, ABD ve Britanya Rusya’nın nükleer tepkilerine hedef olacaktır.
Putin de durumu doğruluyor: “Bu andan itibaren Ukrayna’daki çatışma küresel bir nitelik kazanmıştır. Bu silahları kullananların askerî tesislerine karşı silahlarımızı kullanmaya artık yetkiliyiz. Elbette bu koşullarda sivil halkı ve dost ülkelerin yurttaşlarını tehlikeli bölgelerden ayrılmaları için önceden uyaracağız” (Sputnik, 21 Kasım 2024).
Uygulanabilecek askerî tepkinin boyutunu göstermek amacıyla Ukrayna’daki askerî bir tesise Rusya’nın Oreşnik adlı orta menzilli bir füzesi, patlayıcı maddeler yüklemeden fırlatıldı. Saniyede 2,5-3 km. hızı olan bu füze “avlanamıyormuş” ve her biri ayrı ayrı manevra edilebilen, Hiroşima’da kullanılan bombadan da yirmi misli tahripkâr dört ayrı nükleer başlık taşıyabiliyormuş (Sputnik, 21 Kasım; Reuters 22 Kasım 2024).
Trump ve Ukrayna’da barış…
Biden’ın Ukrayna’ya ATACMS verme kararını “sorumsuz” olarak nitelendirmemin bir başka nedeni de var: İki ay içinde ABD’de başkanlığı devralacak olan Trump, Ukrayna savaşına son vermeyi seçim kampanyasında vaat etmişti; seçildiği kesinleşince de bu vaadi tekrarladı. Başkan yardımcısı Vance de aynı görüştedir.
Trump, bugünlerde kabinesini oluşturuyor. Biden’ın, Gazze soykırımında İsrail’e desteği ve Çin’e karşı sert ekonomik, siyasal yaptırımları Trump yönetimince de sürdürülecektir. Trump öteden beri bu konularda “şahin” görüştedir. Kabinesinde de görüş ayrılığı yok.
Buna karşılık, Trump kabinesinde Ukrayna’da barış arayışına kesin karşı çıkış beklenmiyor. Tipik örnek, Trump’ın Dışişleri Bakanı adayı faşist Marco Rubio’dur. Latin Amerika, Orta Doğu, Çin’de aşırı şahin çizgi izleyecektir; ama son yıllarda Ukrayna’ya askerî desteğe karşı çıkmıştır. Trump’ın Ukrayna’daki barış girişimlerini de desteklemesi bekleniyor (Thomas Fazi, Unherd, 18 Kasım 2024).
Bir barış tasarımının ana öğelerinin Rusya’ya aktarıldığı, Putin’in “bir müzakere zemini var” doğrultusunda demeçlerinden anlaşılıyor. Ne var ki, Biden’ın kararının Ukrayna’da fiilen uygulanması, Ocak 2025’te Trump’a fitili ateşlenmiş bir nükleer savaş ortamı devredecektir.
Bu fiili durumu, Peter Koenig, abartılı bir “komplo teorisi” ile açıklıyor: Patlayan savaş ortamı nedeniyle olağanüstü hal ilan edilecek ve Anayasa gereği Biden’ın Başkanlık dönemi uzatılacakmış (Global Research, 19 Kasım 2024). Bunaklık iddiası sonunda Başkan adaylığından elenmek pek zoruna gitmişti; kim bilir, belki gerçekten tasarlamaktadır.
BBC editörlerinden Steven Rosenberg ise, Biden’ın “çılgın” adımının farklı bir nedenle bilinçli olduğunu düşünüyor: Trump’ın başkanlığa geçişi, Rusya’yı frenleyecek; Ukrayna’daki uzun menzilli silahların kullanımı sürdürülecek ve savaş uzayacaktır.
Bu doğruysa Biden, Putin’e karşı kumar oynamaktadır. Stratejik amacı, “son Ukraynalı’ya kadar Rusya’yı yıpratmak, giderek çökertmektir”. ABD savaş sanayisini de ihya ederek… Ya Putin bu tuzağı reddeder ve kıtalararası nükleer savaşı göze alırsa? Bu adımın yol açacağı önlenemez felaketin boyutlarını açıklamak istemiyorum. Drago Bosnic bazı ayrıntılar vermiş (Global Times, 26 Kasım 2024).
Kısacası Biden, giderayak insanlığın geleceğini tehdit altına sürüklemiştir ve bu durum algılanmamıştır.