Kremlin’de önceki gece yaşanan saldırılar, özellikle de sonrasında Ukrayna'nın bunu üstlenmemesi savaşın iki ülke dışında başka tarafları da bulunduğu savını doğrular nitelikte. 

Bakhmut ve Kremlin

8 Mayıs 1945 İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası’nın teslim olduğu tarihtir. Nazizmi yenilgiye uğratan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği resmi duyuruyu ertesi sabah yaptığı için Sovyet coğrafyasında 9 Mayıs Zafer günü olarak kutlanır. Sovyetler Birliği’nin alabildiğine zengin mirasını “alakart” kullanan Rusya Federasyonu bu bayramdan vazgeçememiştir. “Büyük Yurtseverlik Savaşı”nın zaferle sonuçlanması her yıl günler öncesinden başlayan provalarla hazırlanılan büyük törenlerle kutlanır.

Bu yılki kutlamaların provaları devam ederken Moskova Kızıl Meydan yakınlarında beklenmedik bir olay yaşandı. Kremlin binası üzerinde iki insansız hava aracı Rus hava savunma sistemleri tarafından elektronik yöntemlerle tahrip edildi. Rusya’dan yapılan kimi açıklamalarda bu saldırının Devlet Başkanı Putin’i hedef alan bir suikast girişimi olduğu söylendi. Daha sonra bu söylemin resmi ağızlarca fazla yinelenmediğini  gördük. Zira Putin’in yaşadığı konut ile olayın yaşandığı yer arasında yaklaşık 30 km mesafe vardı. 

Olayın aslının ne olduğunu tam anlamıyla kavramak şu an için mümkün görünmüyor. Bu yüzden tarafların söylediklerinden ve jeopolitik ögelerden hareketle birtakım spekülasyonlar yapmaktan başka çare kalmıyor.

Saldırının hemen ardından Ukrayna olayda herhangi bir sorumluluğu olmadığını en yetkili ağızlardan dile getirdi. Ben bunu inandırıcı buldum. Zira Rusya’nın deyim yerindeyse “Harim-i ismeti”ne1 gerçekleştirilen bu saldırıyı üstlenmek Ukrayna rejimi bakımından en azından iç kamuoyuna ve rejimin dünya çapındaki destekçilerine yönelik olarak verimli bir tavır olabilirdi. Bunu tercih etmediler. Ayrıca teknik olarak böyle bir saldırıyı düzenleyecek olanaklara sahip olduklarını da sanmıyorum.

Dron saldırılarının ardından ortaya atılan ikinci iddia bunun bir “false flag” operasyonu olabileceği şeklindeydi. Başka bir deyişle Rus Devleti bunu özellikle düzenlemişti. Dünyadaki ve Türkiye’deki kimi çevrelerde her türlü melanetin kaynağı Rusya olarak görüldüğü için bu iddiayı hemen benimseyenler, bunu kesin doğruymuş gibi pazarlayanlar da oldu. Rusya Federasyonu’nun ahlaki normları üzerine güzelleme yapma eğiliminde olmadığım halde bu iddiayı da, kibarlık etmeden söyleyeyim, salakça buldum açıkçası.

Üçüncü ve Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Lavrov tarafından resmen ortaya konulan iddia ise saldırının Washington’da planlandığı yönündeydi. Dikkatimden kaçmadıysa Lavrov saldırıyı ABD yaptı demek yerine orada planlandığını söylemeyi tercih etmişti. Rus diplomasi konusundaki kişisel gözlem ve deneyimlerime de dayanarak bu sözcük seçiminin tesadüfi olmayabileceğini düşündüm. 

Kızıl Meydan’da bir Mayıs gecesini patlamalarla “aydınlatan” bu girişimin arka planına dair biraz daha spekülasyon yapmadan önce bağlamı irdelemekte yarar var sanırım. Savaş başlayalı yaklaşık 15 ay oldu. Önceki yazılarımda da değindiğim için savaşın gelgitleri konusunda ayrıntıya girmeyeceğim ama çatışma bir süredir Bakhmut isimli bir kasabaya kilitlenmiş görünüyor. Bakhmut düşerse ne olur, Kudüs de Sultanbeyli de veya Kiev de düşer mi gibi söylemleri bir yana bırakıyorum. Somut olarak görünen geçen yılın Ağustos ayından beri Rus güçlerin bu kasabayı ele geçirmeye uğraştıkları, Ukrayna’nın ise Bakhmut’u teslim etmemekte direndiği. 

Geçtiğimiz aylarda bu konuya ilişkin olarak dinlediğim, okuduğum analizlerden anladığım kadarıyla ne zaman Bakhmut düşer gibi olsa ABD’li askeri ve sivil uzmanlar ile onların görüşlerini yansıtmakla yükümlü tayfa kasabanın stratejik bir önemi olmadığını, Ukrayna güçlerinin daha fazla kayıp vermeden daha güvenli bir hatta çekilerek karşı taarruza hazırlanması gerektiğini söylüyorlar. Rusya’nın Bakhmut’ta ilerleme girişimlerinin akamete uğradığı haberleri geldiğinde ise aynı çevrelerden bu defa Bakhmut’un Ukrayna için -haşa huzurdan- Stalingrad mertebesinde olduğu, asla terk edilmemesi gerektiği, Rus ordusunun Bakhmut’taki kayıplarını asla telafi edemeyeceği gibi yorumlar duyuyoruz.  

Rusya cephesinden baktığımızda ise Bakhmut meselesinde Silahlı Kuvvetler ile meşrebinize göre meşum veya meşhur Wagner birliklerinin bir tür bilek güreşinde olduğu izlenimini alıyoruz. Wagner’in patronu mu, CEO’su mu, sahibi mi olduğunu tam kavrayamadığım Prigojin, daha önce “bize bıraksınlar, ezer geçeriz” makamından konuşurken, önceki gün Rus ordusunun kendilerine gerekli cephaneyi sağlamadığından yakınarak 10 Mayıs’ta Bakhmut’tan çekileceklerini açıklamış örneğin. Şirket ordusu da böyle bir şey demek ki. Koşullardan memnun kalmayınca küsüp çekilebiliyor! 

Bakhmut meselesinden benim anladığım ise savaşın her iki tarafın da istediği gibi gitmediği. Ruslar arzu ettikleri hızda fütuhat yapamıyorlar, Ukraynalılar ise Bakhmut’tan başlarını kaldırıp aylardır beklenen o karşı taarruzu gerçekleştiremiyorlar. 

Şimdi her gün düzinelerce Rus ve Ukraynalı çocuğun sermayenin kirli savaşına kurban edildiği savaş alanından uzaklaşıp Kremlin saldırısının ne anlama geldiği konusundaki spekülasyon çalışmamıza geri dönelim.

Kremlin’de önceki gece yaşanan saldırılar, özellikle de sonrasında Ukrayna'nın bunu üstlenmemesi savaşın iki ülke dışında başka tarafları da bulunduğu savını doğrular nitelikte. 

Öncelikle bu girişimin askeriden ziyade psikolojik amaçlı bir saldırı olduğunun altını çizmek gerek. Bu harekâtı düzenleyen her kimse Rus kamuoyuna “savaş kapınızda" mesajı vermeyi amaçlıyor. Bu mesajın satır aralarında belki de Ruslara ”bu liderlikten kurtulmazsanız başınız çok ağrıyacak” deniyor. Bu iletinin Rus halkı üzerinde ne derece etkili olacağı şu an için şüpheli. 

Saldırının bir diğer hedefi Rusya’yı sivil kayıplara yol açacak ve Batı kamuoyunu savaşın gerekliliğine inandırmakta kullanılacak bolca görüntü sağlayacak geniş çaplı bir misillemeye itmek de olabilir. Rus tarafından bu yönde açıklamalar da duyduk ama neyse ki şu ana dek arkası gelmedi.

Ukrayna’nın bir türlü gerçekleşmeyen karşı saldırısını tetiklemek de savaşın üçüncü taraflarının bir başka hedefidir belki de. Malum, Mayıs ayının ilk haftasını bitirdik. Eski Sovyet coğrafyasında taarruz için ideal zamanlar yaklaşıyor. Okuduğum Batılı yayın organlarına bakılırsa mevcut koşullarda bu taarruzun kayda değer başarı sağlaması düşük olasılık. Ukrayna rejimi de bunu bilerek, bir yandan Batılı güçlerden daha fazla silah ve cephane talep ederken, bir yandan da karşı taarruzu geciktiriyor. Böyle bir durumda Rusya’nın Kremlin saldırısına vereceği orantısız şiddette bir yanıt, Batı’dan silah/cephane akışını hızlandıracağı gibi, yorgun Ukrayna halkının da savaş motivasyonunu artırabilir.

İstisnalar dışında diplomatların askeri bilgisi sınırlıdır ve ben o istisnalardan değilim. Birçok meslektaşım gibi şunu bilirim ama: savaşın belirli bir noktada, cephede, aşamada kilitlenmesi genellikle barış arayışlarına, müzakere çabalarına alan açar. Çin’in son dönemdeki uzlaşı girişimlerini, ÇHC liderinin Zelensky ile ilk kez doğrudan temas etmesini bu çerçevede değerlendirebiliriz. Savaştaki duraklamanın Alman ve Fransa sermayesi başta olmak üzere Avrupa bakımından da olumlu bir gelişme olarak kabul edileceği açık. 

Buna karşılık, Kremlin saldırısının arkasında olduğunu düşündüğüm güçlerin bu tarz bir “gevşemeyi” arzu etmedikleri kesin. Boynuzları, gövdeyi, kuyruğu görebildiğimize, hatta bunlara dokunacak kadar yaklaşabildiğimize göre bence artık öküze öküz diyebilir ve zanlıların isimlerini telaffuz edebiliriz. Savaşın üçüncü tarafları, ABD ve Birleşik Krallık Ukrayna steplerindeki yangının sönmesini istemediklerine göre Kremlin üzerinde vurulan dronlarla bağlantılı olmaları aklı başında hiç kimseyi şaşırtmamalı.

Bu yazıyı yazarken aklıma geldi. Haftaya yazacaklarımı siz 15 Mayıs sabahı okuduğunuzda “hiçbir şey olmamış olsa dahi bir şeyler olmuş” olacak. Muhtemelen daha oyumu kullanmadan yazacağım o yazıda kâğıttan tahmin gemileri yapıp suya bırakmaya niyetliyim. Bakalım o gemilerden kaçı batacak, kaçı yüzecek? Siz yine de ipinizi sağlam kazığa bağlayın: Bir oy Erdoğan gitsin diye, bir oy TKP’ye!

  • 1. Harim-i İsmet : Sözlüklere bakılırsa kutsal aile yuvası gibi bir anlamı var. Günlük kullanımda ise bir kişi, kurum veya devlet açısından en çok değer verilen yer, nesne, kavram gibi anlamlara gelebilir.