29 Ekim 1923'te ilan edilen Cumhuriyet bir kazanımlar silsilesinin ilk halkasıydı. Padişahın mutlak egemenliği hilafetle birlikte son buldu. Her yurttaşın eşit olarak var olabilmesi için önemli bir zemin oluştu. Kutsallık, laiklikle birlikte tarihe gömüldü. Eğitim, sağlık, kadın hakları gibi alanlarda ilerlemeler kaydedildi. Cumhuriyetin ilanı devrim niteliğinde bir kırılmaydı.
Patron sınıfıysa Cumhuriyet ve kazandırdıklarını ilk günden itibaren tehdit olarak gördü. Her fırsatta kurucu değerlerle kavga edildi. Laiklik ilkesi aşındırıldı, kamu hizmetleri özelleştirildi ve emekçilerin hakları kısıtlandı. Türkiye 22 yıldır Cumhuriyetin yeminli düşmanları tarafından yönetiliyor. Ama iktidar kendisini hâlâ Cumhuriyetin aleni inkarı olarak değil, bir revizyoncusu olarak sunuyor.
Yeni Türkiye'den 29 Ekim manzaraları: Saray'da tilavet, AVM'de resepsiyon
101'inci yılında mevcut yönetimin 1923’te kurulanla bir ilintisi kalmadı. Göstermelik törenler, zorunluluktan yapılan konuşmalar, ruhsuz nutuklar da bunun göstergesi.
Görsel şovlara, havai fişek gösterilerine indirgenen kutlamalarda Cumhuriyetin öneminden, kazanımlarının neden değerli olduğundan bahseden yok. Artık anlamlı kutlamaların yerinde Saray'da Kuran tilavetleri, AVM avlusunda resepsiyonlar, holdinglerin bir örnek reklam filmleri var.
Öyle ki 29 Ekim tarihi bir mücadele alanından çok "yatırım aracı" olarak görülüyor. İşçisine düzenli maaş yatırmayan belediyeler itibardan tasarruf etmiyor, alakasız konserlere milyonlarca lira akıtıyor. Halk hesabını sorduğundaysa eşitlik, bağımsızlık, laiklik demeye dahi ihtiyaç duyulmadan konserlerin "ekonomik etki analizleri" sunuluyor. Belediye başkanlarının reklam kampanyaları halini alan etkinliklerle arzu edilenin aslında "ekonomik" olduğu açıkça itiraf ediliyor.
Milyonlarca lira harcanınca konserlerden vazgeçmek de kolay olmuyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi, TUSAŞ saldırısının ardından 29 Ekim için kentte 4 gün boyunca yapılacak tüm etkinlikleri iptal etmişti. Bugün bu karardan vazgeçildi. Ankaralılara Cumhuriyet "coşkusu" Ebru Gündeş ve Mert Demir ile yaşatılacak.
Cumhuriyeti yıkanlarla satanlar aynı masada
Bir başka örnek İzmir'den. Özel günlerde düzenlenen etkinliklerin önemini maddi getirisine göre ölçen İzmir Büyükşehir Belediyesi bu yıl işi taşerona verdi. Bir ihaleyle resmi bayram ve özel gün etkinliklerini düzenleme işi 18,7 milyon liraya GAP Organizasyon adlı şirkete devredildi.
Şirketin patronu tanıdık. Mansur Obut, 2015 seçimlerinde CHP'nin Batman adaylarından biriydi. Cumhuriyeti emekçilere anlatmak için 18,7 milyon lira alan CHP'li patronu daha yakından tanımak için anlattığı diğer konulara bakmak yeterli.
On gün önce kendisine ait gazetede kaleme aldığı yazısı "Fernas'a sahip çıkmak" başlığını taşıyor. Yazı özetle sendikalı oldukları ve daha iyi şartlarda çalışmak istedikleri için işten atılan madencileri Fernas patronuna "itibar suikastı" düzenlemek ve "provokasyon" çıkarmakla suçluyor. Orbut'a bu yazıyı kaleme aldıran motivasyonu aynı sofrayı paylaştığı insanlara bakarak anlamak mümkün. Mansur Obut geçen yıl Fernas Madencilik'in AKP'li patronunun bir davetinde boy göstermişti. Cumhuriyeti yıkanlarla, satanlar aynı masada buluşmuştu.
Cumhuriyet Mahallesi'nin komünist muhtarı: 'Sahip çıkmalıyız!'
Her şeye rağmen 29 Ekim'i kutlamaya değer görenler, Cumhuriyeti yeniden ayağa kaldırmak isteyenler var.
İzmir'in Dikili ilçesinde Cumhuriyet Mahallesi sakinleri Cumhuriyeti selamlamak için ihaleye çıkmadı, kolları sıvadı. Mart ayındaki seçimlerde göreve gelen TKP'li muhtar İrfan Ataker'in girişimi ve tüm mahallelinin emeğiyle Cumhuriyet Şenliği düzenlendi. Zeybek gösterileri, şiirler ve türkülerin sahnelenip, seslendirildiği etkinlikte muhtar İrfan Ataker bir konuşma yaptı.
Cumhuriyete sahip çıkmak buluştuklarının altını çizen komünist muhtar, işgale ve saltana karşı verilen Milli Mücadeleyi şu sözlerle özetledi:
"Kurtuluş Savaşı yalnızca emperyalist işgale karşı değil, işbirlikçi ve çürümüş Osmanlı Sarayına karşı da verilmiştir. Cumhuriyetin ilanı büyük devrimci bir dönüşümdür. Çünkü Cumhuriyet emperyalist ülkelere karşı olduğu kadar aynı zamanda artık ömrünü tamamlamış saltanata karşı bir meydan okumadır. Bizleri kul olmaktan çıkarıp yurttaş olma özelliği veren Cumhuriyet dinsel referanslardan arındırılmadan gerçek anlamını kazanamazdı. 1937 yılında laiklik ilkesinin anayasa hükmü haline gelmesi Cumhuriyetin kuruluşunun önemli bir parçasıdır."
Tarikatların, patronların ve onların siyasi temsilcileri olan iktidarların Cumhuriyetin içini boşalttığını, çürüttüğünü vurgulayan muhtar Ataker, bu değerlerin yerini kadın cinayetlerinden yoksulluğa, imamlara teslim edilen eğitimden para için yenidoğan bebekleri öldüren sağlık sistemine uzanan derin bir karanlığın aldığını kaydetti. Ataker, çıkış için 101 yıl önceki coşkuya işaret etti:
"Cumhuriyetin ilk kurulduğu günden bu yana bu kuruluşta yer alan bizler Cumhuriyetin kurtuluşuna nasıl sırt çevirebiliriz ki? Türkiye nasıl 1919'da emperyalizme ve gericiliğe teslim olmadı, boyun eğmediyse bugün de uluslararası tekellerin egemenliğine asla teslim olmayacak, bu gidişe boyun eğmeyecektir. Yeni bir Cumhuriyet sermayeye karşı emeğin, emperyalizme karşı yurtseverliğin, gericiliğe karşı aydınlanmanın ürünü olacaktır. İnsanın insanı sömürmediği egemen bir Cumhuriyet inşa etmek için güçlerimizi birleştirmeli, Cumhuriyetimize sahip çıkmalıyız."
Yeni bir Cumhuriyete doğru...
Cumhuriyet Mahallesi muhtarı İrfan Ataker'le aynı gün Türkiye'nin birçok noktasında yurtseverler Cumhuriyete sahip çıkmak için bir aradaydı. "Türkiye neden bu hale geldi ve nasıl ayağa kalkar?" sorusuna yanıt arayan binlerce yurttaş, TKP'nin düzenlediği halk buluşmalarına katıldı.
Cumhuriyetin emekçiler için ne anlama geldiği, bu topraklara kazandırdığı değerler konuşuldu. Türkiye'nin yoksulluk, şiddet, çürüme ve savaş tehdidinden oluşan karanlık tablodan nasıl çıkarılacağı ele alındı. Bu düzende Cumhuriyetin tasfiye edilmesine öfkelenenler, düzeni değiştirme iradesiyle yan yana geldi. Kadınlar ve gençler bu öfkeyi örgütlü kılmaya, Cumhuriyete sahip çıkmaya, onun izlerini silmeye çalışanlardan hesap sormaya çağırdı.
Halk buluşmaları İstanbul'da noktalandı. Beyoğlu'ndaki Ses Tiyatrosu'nda düzenlenen etkinliğin sonunda sahne çocuklarındı.
Tarlabaşı Semt Evi'nde kurulan Irkçılığa Karşı Kardeşlik Korosu, "Savaşlar Olmasın" şarkısını seslendirdi. İstanbul'un en yoksul semtlerinden birinde, eğitimden sağlığa Cumhuriyetin hemen her kazanımından uzakta büyüyen, farklı etnik kökenlerden çocuklar bir ağızdan söyledi: "Bu küçücük ellere, minik yüreklere pırıl pırıl bir dünya bırakın. Yok olsun tüm korkular, savaş açlık olmasın. Umutla umutla bak yarına..."