Tablo çok ağır... Devlet korumasındaki çocuklar: 'Koruma sisteminin işlemediğini rahatlıkla söyleyebiliriz'

Devlet korumasında olan çocukların maruz kaldıkları istismar vakalarının dosyası ortaya çıktı. Konuyu Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Av. Müjde Tozbey'le konuştuk.

yavuz karamahmutoğlu

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın sitesinde yer alan veriye göre 2021 yılında 13 bin 302 çocuk devlet koruması altındaydı. Bu çocukların 6 bin 160’ı çocuk evleri sitesinde, 5 bin 649’u çocuk evlerinde, bin 493’ü ise çocuk destek merkezinde kalıyor.

Gazeteci Seyhan Avşar'ın hazırlamış olduğu dosyada çocukların kaldıkları evlerde istismara maruz bırakıldığını, uyuşturucu kullandıkları belirtiliyor. 

Çocukların, sık sık yurttan kaçtıkları, kendilerinden yaşça büyük kişiler tarafından para karşılığı 'pazarlandıkları' ifadelerine yansımış durumda.  

Çocukların yaşadığı korkunçlukların ardı arkası kesilmemiş, kimisi daha kendisi çocukken hamile bırakılmış. Aralarında kürtaj olan da var, bebeğini dünyaya getiren de….

Devlet koruması altında yaşanan bu olayları, tabloyu, neler yapılabileceğini Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Av. Müjde Tozbey ile konuştuk. 

'Bu çocukların ilgili ilkeler gözetilerek korunduklarını düşünmüyorum'

Binlerce çocuk devlet korumasında, bu çocuklar zaten ciddi travmalarla yerleşiyor devlet çocuk evlerine. Seslerini hiçbir şekilde çıkaramayan çocukların, istismara uğradığı, uyuşturucu satıcısı yapıldığı, şiddete maruz kaldığı ortaya çıktı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ailesi tarafından bakılamayan veya ailesi olmayan çocuklar, ilgili kanunlar gereği devlet koruması altına alınmaktadırlar. Çocuklar, 18 yaşına gelinceye kadar devlet koruması altında barınma, beslenme, eğitim, sağlık vb. tüm ihtiyaçları karşılanmaktadır. Devlet koruması altındaki tüm çocuklar, eğitimlerini tamamladıkları taktirde memur olma hakkı dahi kazanmaktadır. 

Tabii ilgili devlet kurumlarının çocuklarımız için yasal olan zorunlulukları ve denetimleri yerine getirmeleri halinde, bu süreç sağlıklı bir şekilde ilerlemektedir.  Ancak ülkemizde maalesef yeterli ilgi, alaka ve denetim sağlanmadığı gibi; çocuklarımız kendi hallerine bırakılmış ve hatta bazı yerlerde çeşitli yasal olmayan adi suçlara bulaşan örgütlenmelere ve çocuklarımızın istismar edilmesine sebep olmuştur. 

Çocuk Hakları Sözleşmesinin özünde ayrım gözetmeme, çocuğun yüksek yararının gözetilmesi, yaşam, hayatta kalma, gelişme hakkını sağlama, çocuğun görüşlerine saygı olmak üzere dört ana ilkemiz bulunmakta. 

Maalesef bu çocukların ilgili ilkeler gözetilerek korunduklarını düşünmüyorum. 

'Eda Nur Kaplan’ın davası ile ilgilenmekteyiz'

Benzer örneklerle hiç karşılaştınız mı? Bu konuda nasıl bir süreç işletiliyor.

Örneğin Ankara ilinde Eda Nur Kaplan’ın yaşadığı dramatik olay örgüsünü duymuşsunuzdur. Eda Nur, ablası ile birlikte devlet korumasında büyümüş, 18 yaşına geldiklerinde kurumdan kovulmuşlardır. İki kız kardeş de kendi ayakları üzerinde tek başlarına mücadele ederken, Eda Nur’un tanıştığı yanlış insanlar tarafından bir otel odasında tecavüze maruz kalmıştır. Tecavüz sonrasında yoksul ve kimsesiz olması nedeniyle, savcılık dahil hiç kimseye kendisini inandıramayınca intihar etmiştir. Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği olarak halen Eda Nur Kaplan’ın davası ile ilgilenmekteyiz ve mücadelesini sürdürmekteyiz. 

'Örneğin çocuk kurumdan kaçtıysa yalnızca polise haber veriliyor, o kadar'

Bu çocukların yaşadıkları nasıl engellenebilir. Sonuçta devlet korumasında olan çocukların başlarına bunların gelmesi, içeride bir organizasyon olduğunu mu gösteriyor sizce?

Çocuk Koruma Kanunu’na göre de bakım tedbirinden, ebeveynlere danışmanlığa, ekonomik tedbirlerden sosyopsikolojik tedbirlere kadar geniş kapsamlı tedbirleri, çocuğun ve ebeveynin ihtiyaçlarını gözeterek, çocuğun yüksek yararını merkeze alarak tedbirler alması gerekiyor. Ancak bu tedbirler düzgün işletilmediğinden, bu çocukların kimi zaman kurumlardan kaçıyor ve okula gitmiyor oluşu düşünüldüğünde devletin de ihmalinin bulunduğundan söz edilmelidir. Koruma sisteminin işlemediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu çocukların başına gelenleri önleyici hiçbir politika işletilmiyor. Örneğin çocuk kurumdan kaçtıysa yalnızca polise haber veriliyor, o kadar. Çocuk geri dönene kadar ne yapmış, izin süresinde neredeymiş vs. bunlar takip edilmiyor. 
    
Türkiye’de çocuk koruma sisteminin yeniden baştan aşağı düzenlenmesi, bu sistemin en temel dayanağını oluşturan çocuk koruma kanununun sadece olay gerçekleştikten sonra değil, önleyici bir mekanizmaya da sahip olacak şekilde düzenlenmesi gerekiyor. Bunları yapmadığı sürece devletin çocukları yeterli bir düzeyde koruyamaması, kurum içinde ve dışında çok kolay bir şekilde manipüle edilebilen koruma altındaki çocuklara karşı yapılan planlı bir organizasyonun önüne geçilemez. Örneğin çocukların izin zamanlarında pavyona götürüldüğü haberleri de kamuoyunda yankı bulmuştu. Bunu engellemeye çalışmadığınız sürece istediğiniz kadar bu olaylar münferit ve kurumun dışında gerçekleşiyor diye savunun, kurumun ihmalkarlığının boyutu değişmemektedir.

'Kurumlarımız dökülüyor'

Öncelikle bu düzende çocuklarımız devlet korumasındaki çocukların seslerini duyurabilmeleri için neler yapılabilir?

Her şeyden önce söz konusu ihmalkarlıkların sorumlularının cezasızlık politikasına karşı gelerek cezalandırılmaları için uğraşmalılar. Sorumluların hesap vermeleri için olayların kamuoyuna yansıması beklenmeksizin kurumlar hakkında düzenli raporlamalar yapılmalıdır.  Biliyorsunuz öldürülen kadınların çocukları, genelde devlet koruması altına alınıp Çocuk Esirgeme Kurumu yurtlarına yerleştirilmekte. Ancak idari kurumlar, kendi koruma evleri ile vasi atanacak aileyi kıyasladığında aileyi daha güvenlikli buluyor. Yani idari kurumlar da, kendilerini iyi tanıyor. Kurumlarımız dökülüyor. Zaten kadın cinayetleri meselesi bizi ülkemizin ne durumda olduğuyla yüzleştirdiği için içimizi bu kadar acıtıyor ve yine aynı nedenle devlet tarafından üzeri örtülmeye çalışılıyor.

Zaten annesini veya kızını kaybetmiş, -üstelik de vahşice bir cinayetle kaybetmiş- ve bunun acısını yaşayan insanların içinde bulundukları ruhsal duruma uygun bir işleyiş yok maalesef. Kamu kurumları bu olayı devletin sorumluluğunda görmüyor ve devlet öldürülmekten korumadığı kadının çocuğunun veya ailesinin acısı ile de hassasiyetle ilgilenmiyor doğal olarak.

Ancak biz Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneğinde mücadelelerimiz ve açtığımız davalar ile çocukların kendilerine sevgi ve şefkat gösterebilecek, teyzesinin, dayısının, anneanne ve dedesinin yanına yerleştirilmesi sağlanıyor, hatta burs sağlanıyor, kısacası bu çocuklarımız için daha rahat yaşam olanakları yaratmaya çalışıyoruz. Biz bunu bir sivil toplum örgütü olarak kısıtlı imkanlarla yapabiliyorsak, devletin çok daha ciddi kaynaklarla topyekun bir mücadeleye girerek çocukların hayatlarını değiştirmeleri mümkün.