SÖYLEŞİ | 'Kadınlar AKP'den de yargısından da asla medet ummadı!'

Danıştay İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması kararını onadı ancak kadınlar mücadeleye devam ediyor: 'Kökünün kazınması gereken bir gericilik var.'

Aslı İnanmışık

İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen "Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi"nden AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan kararı ile çıkmıştı.

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkışına ilişkin Cumhurbaşkanı kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle Danıştay’da çok sayıda dava açıldı. Danıştay 10. Dairesi’nin, 19 Temmuz 2022’de oy çokluğu ile aldığı kararda "Dava konusu Cumhurbaşkanı kararında yetki ve şekil unsurları yönünden hukuka aykırılık görülmemiştir" denildi.

Davacı bazı sivil toplum kuruluşlarının itirazı sonucu dosya nihai karar mercii olan Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na geldi. Kurul, görüşmelerin sonunda temyiz itirazlarını reddederek 2 gün önce Danıştay 10. Dairesi’nin kararını onadı. Kararın gerekçesi önümüzdeki günlerde açıklanacak. 

Kararın onanması sonrası sözleşmeden çıkılması tekrar tartışılmaya başlanırken 2022'de 334 kadın cinayeti yaşandı. 345 kadının ölümüyse şüpheli olarak kayıtlara geçti. Öldürülen 23 kadının öldürüldüğü anda fail hakkında tedbir kararları olmasına rağmen korunamadığı ve öldürüldüğünde tedbir kararı olan kadınların ise yüzde 50’sinin boşanma aşamasında olduğu öğrenildi. 

Bu tabloda İstanbul Sözleşmesi'nin onanması kararını Kadın Dayanışma Komiteleri (KDK) Sözcüsü Gizem Batı Ayaz'a sorduk.

'İşlenen her kadın cinayetinden sorumlular'

2022'de 334 kadın cinayeti yaşandı, 345 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. Tablo giderek ağırlaşırken Danıştay tarafından alınan İstanbul Sözleşmesi kararına ilişkin neler söylersiniz? 

"Devrim yaptık" dedikleri ülkemizde her gün kadın cinayetleri, tecavüzler, şiddet vakaları yaşanıyor. Kadın düşmanlığında her başlıkta farklı şekillerde gündeme gelen AKP’den ve onun yargısından farklı bir karar çıkması zaten beklenemezdi. Bu anlamıyla Danıştay'ın aldığı karar, malumun ilanı oldu.

İstanbul Sözleşmesi, aslında AKP’nin baştan beri hiç istemeyerek, bir prestij kaybını tersine çevirmek için altına imza attığı bir sözleşmeydi. Ancak İstanbul Sözleşmesi geçerlilikte olduğu süre boyunca AKP’nin ayağına dolandı. Çünkü sözleşme, imzacı olan devletlere şiddetin önlenmesi, şiddete maruz kalan bireyin korunması, psikolojik destek sağlanması gibi bir dizi yükümlülüğü de beraberinde getiriyordu. İktidar, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak her gün gerçekleştirilen cinayetlerin, süpheli ölümlerin giderek artan şiddet, taciz ve tecavüzün sorumluluğundan kaçamaz. İşlenen her kadın cinayetinden sorumlular. 

'Kadınlar şiddeti yaratan ve sürdüren bu düzene karşı birlikte mücadeleyi yükseltmeli'

Kadınlar bu tabloyu tersine çevirmek için nasıl bir mücadele öngörüyor. KDK olarak neler söylersiniz?

İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasında, kadınların yıllardır süren mücadelesinin payı büyüktü. Yalnız şunu iyi biliyoruz ki sözleşme yürürlükteyken işlenen tüm şiddet ve cinayet suçlarında, sözleşmenin uygulanması da dava süreçlerinin kendisi de bir mücadele konusu oldu. Ancak bu şekilde kamuoyu gündemine girebildi, tedbir kararları aldırıldı veya işlenen suçlara karşı ağır cezalar uygulandı. AKP’den de onun yargısından da kadınlar asla medet ummadı. Tek başına İstanbul Sözleşmesi kadınları yaşatmadı, mücadele ve birlikte hareket etmek kazandırdı, yaşattı.

Yaşanılan bu karanlığın karşısındaki öfkemizi artık tekil örneklere değil bizi böyle bir hayata mahkum eden düzene ve bu düzenin temsilcilerine, bu düzenin devam etmesinden fayda sağlayan patronlara çevirmemiz gerekiyor. Kadınlar, şiddeti yaratan ve sürdüren bu düzene karşı birlikte mücadeleyi yükseltmelidir. Ancak bu şekilde şiddetin kökünü kazıyabiliriz. Eşit ve özgür yurttaşlar olarak insanca yaşayacağımız bir ülkeyi mutlaka kuracağız. 

'Kökünün kazınması gereken bir gericilik var'

Kılıçdaroğlu’nun gündeme getirdiği 'başörtüsü' düzenlemesi AKP’nin el çabukluğuyla yasa teklifine dönüştü. Geçtiğimiz Aralık ayında hazır olduğu söylenen anayasa değişikliği teklifi, Meclis'e sunuldu. Bu anayasa değişikliği önerisi ne anlam ifade ediyor? 

Ülkede emekçiler giderek ağırlaşan ekonomik koşullarda kelimenin tam anlamıyla yaşam mücadelesi veriyor. Bu koşullara ve yarına dair ne iktidar ne muhalefet cephesinde somut hiçbir şey konuşulmazken, CHP "başörtüsü" gündemini masaya taşımış oldu. "Kadınların giyim kuşamını siyasetin tek elinden çıkarıyoruz" diye müjdelenen martaval ise ülkede hüküm süren siyasetin, dinci gerici tahakkümün ta kendisi.

Nitekim bu açıklama sonrasında AKP hızlıca bir hamle yapmış oldu. 20 yıllık iktidarı boyunca kadın düşmanı söylemleriyle, gericiliğin cemaatlerin önünün iyice açılmasıyla rüştünü kanıtlayan AKP, gericilik yarışındaki çıtayı bir basamak daha yukarı taşıdı. AKP, İstanbul sözleşmesi ile olan kavgasını da benzer bir koldan aile kurumuna saldırı ile kodlayarak yürütüyordu. Şimdi ise yeni yasa teklifiyle “ailenin korunması” başlığı yine gündemde.

Tüm bunlar olup biterken özgürlüklerden "türban serbestisi" ve "aile korunması"ndan bahsedenlerin korumaya çalıştıkları asıl gerçek ise sistematik biçimde küçücük çocuklarımızın taciz ve tecavüzüne seyirci kalan ailelerin korunması, tarikatlar cemaatler eliyle daha anaokullarında kreşlerde "evlilik töreni" yaptırıp çocuklara gelinlik giydirilerek çocuk yaştaki evliliklerin normalleştirilmesi, imamlara nikah kıyma yetkisinin verilmesinin korunması, kadınların aile içinde, işyerinde her türlü şiddetle can tehdidiyle terbiye edilmesinin korunması.

Çizilen bu tabloda kadınlar için korunacak hiçbir şey yok. Kadınlara ne eşitlik ne de özgürlük var, burada mücadele edilmesi, kökünün kazınması gereken bir gericilik var. Çocuklarımızı, kadınlarımızı ve geleceğimizi bu gericilikten korumaya kollamaya, kurtarmaya ihtiyacımız var. Bu karanlığı yaşatanlarla görülecek bir hesabımız var o da her alanda örgütlenerek birlikte büyüteceğimiz eşit ve özgür yarınların mücadelesinden geçiyor.