Küba’yı eleştirmenin dayanılmaz hafifliği

Bir tebrik üzerinden Küba'nın 'sosyalizmden uzaklaştığı' iddiası işin kolayına kaçmanın, Küba’nın içinde bulunduğu zorlu durumu ve Türkiye’yle mevcut ilişkilerini göz ardı etmenin yansıması oldu.

Yekta Armanc Hatipoğlu 

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turda kazananı Tayyip Erdoğan oldu. Haliyle, başta içli dışlı olduğu Katar gibi ülkelerden tebrik telefonları geldi. Küba Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel de sosyal medya hesabından iki ülke arasındaki ilişkilerin devamını temenni eden bir tebrik mesajı yayınladı.

Türkiye sosyalist hareketinin adı duyulmuş kimi akademisyenleri bu tebrik mesajı üzerinden Küba’nın artık Erdoğan’ı tebrik edecek kadar sosyalizm iddiasından uzaklaştığını iddia etti. Ama bu iddia işin kolayına kaçmanın, Küba’nın içinde bulunduğu zorlu durumu ve Türkiye’yle hâlihazırda bulunan ilişkilerini göz ardı etmenin yansıması oldu.

Hatırlamak lazım: Küba, neredeyse devrimden bu yana ABD’nin abluka altına aldığı; özellikle dünyada reel sosyalizmin çözüldüğü 1990’lardan bu yana tıpkı Demokratik Kore gibi kapitalist dünyanın açlıkla dize getirmeye çalıştığı, temel gereksinimlerden bile mahrum bırakmaya çalıştığı bir ülke. Sovyetler Birliği başta olmak üzere Küba’nın ilişki kurduğu sosyalist ülkelerde karşıdevrimin gerçekleşmesinin ardından yalnızlaştırılmış, sosyalizmden vazgeçmesi ve yeniden ABD’nin istediği çizgiye gelmesi için baskılanan ve ekonomik olarak bitmiş bir Küba 1990’larda çok daha yakıcı bir gerçekti. Yaratıcı kadrolar, örgütlü ve inançlı bir halk sayesinde emperyalizm sosyalist Küba’yı, Fidel’in deyimiyle “granitten devrimci duvarı” yıkamadı. Hâlâ kültür-sanat için fonladıkları elemanlarının, gazeteci diye pazarladıkları memurlarının büyük derdi sosyalist Küba.

Sosyalizmi yaşatmak ve ilerletmek için içeride ve dışarıda kimi tavizler vermek durumunda kaldı Küba, attığı adımların taviz olduğunu bilerek.

Küba’nın Türkiye’ye devlet başkanı düzeyinde yaptığı son ziyaret geçen senenin Kasım ayında oldu. Küba heyeti önce José Martí Küba Dostluk Derneği ile görüştü, ardından devletler arası ilişkilerini halletti. Bu ziyaret Diaz-Canel’in Cezayir, Çin, Rusya ve Türkiye’yi kapsayan yurt dışı gezisinin ayaklarından biriydi. Ziyaret sonucunda Türkiye, Küba’nın dış borcunun yapılandırılmasına yardım edeceğini taahhüt etti. Bununla birlikte Türkiye ve Küba arasında, bu son ziyarette, altı anlaşma daha imzalandı. Öte yandan Karadeniz Holding'in, Küba’ya kiraladığı yedi tane yüzen hidroelektrik santral var. Küba’nın yaşadığı elektrik kriziyle birlikte okunursa bu santraller Küba için oldukça önemli.

Tabii ki ortada biri NATO üyesi, diğeri sosyalist iki devletin ilişkisi ve çıkarlar var.

Küba, Türkiye gibi doğrudan Atlantik ittifakında durmayı değil kısmen dengeyi tercih eden ülkelerle ilişki kurarak kendisini yalnızlaştıran ve batırmak isteyen ABD’nin adımlarını olabildiğince boşa düşürme gayretinde. Sosyalist Küba’yı, insanlığın en ileri kalesini korumak için…

Geçen sene yapılan anlaşmalar, Türkiye tarafından temin edilen hidroelektrik santraller ve Küba’nın emperyalizm tarafından itilmek istediği yer; bütün bunlarla birlikte okununca Diaz-Canel’in Tayip Erdoğan’ı bir Twitter mesajıyla tebrik etmesi gayet doğal. 

Kaldı ki sosyalist ülkelerin dış politikası her zaman tartışılagelmiştir, sosyalizmin en güçlü olduğu dönemlerde bile. 

Bugün komünistlerin yapması gereken insanlığın en ileri kalesine, Fidel’in mirasına ve o mirasın onurlu temsilcilerine saldırmak değil o mirasla her alanda dayanışma göstermek, yapılacak eleştirileri olabildiğine dostane yapmak ve o “granitten devrimci duvara” dünyada gerçek bir dostu, sosyalist Türkiye’yi kazandırmak olmalı.