Fransa’da 30 Haziran-7 Temmuz 2024 erken genel seçimlerinden birinci çıkan Yeni Halk Cephesi’nin (NFP) hükümet kurup kuramayacağı tartışılırken ittifakın dış politikada ve özellikle de NATO konusundaki pozisyonu Türkiye’de yeterince ele alınmadı. Bu yazıda geçtiğimiz iki yıl içerisinde gerçekleşen üç farklı seçim için hazırlanan dört farklı seçim programından hareketle bu ittifakın NATO konusundaki tutumunu inceleyecek ve özellikle de ittifakın mecliste en çok vekile sahip partisi olan Boyun Eğmeyen Fransa’nın (LFI) 2024 AB parlamentosu seçimlerinde bu konudaki yaklaşımına odaklanacağız.
NFP’nin ekonomi alanındaki vaatleri, ırkçılık karşıtı pozisyonu Türkiye’deki benzer gündemlerden hareketle ön plana çıkarken, ittifakın Afrika’daki siyasi-ekonomik varlığı ve Yeni Kaledonya gibi denizaşırı topraklarındaki meşruiyeti sorgulanan Fransa’nın dış politikası ve özellikle NATO-ABD yayılmacılığı konusunda nasıl konumlandığı geçtiğimiz günlerde soL’da yayınlanan bir yazı dışında Türkiye medyasında yakından incelenmedi.
Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron’un Avrupa Parlamentosu seçimlerinin gerçekleştiği 9 Haziran 2024 günü Fransız Parlamentosu’nu feshetmesinin hemen ardından kurulan Yeni Halk Cephesi (NFP) ittifakı LFI, Sosyalist Parti (PS), Ekolojistler (EELV), Fransız Komünist Partisi (PCF) ve diğer birkaç partiden oluşuyor. 2022 parlamento seçimlerine Yeni Ekolojik ve Sosyal Halk Birliği (NUPES) olarak katılan ittifak partileri Macron’un seçim kararına yanıt olarak ve faşist Ulusal Birlik’in (RN) yükselişini durdurma iddiasıyla 10 Haziran’da toplanarak hızlı bir kararla 1936’nın Halk Cephesi ittifakını çağrıştıran bir isimle genel seçimlere girmeye karar verdiler.
Ukrayna’da AKP-Erdoğan’dan daha ‘ileri’ bir pozisyon: Putin yargılansın
Türkiye bilindiği üzere 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna savaşının başından beri bir taraftan Rusya’yla ilişkilerini her düzlemde sürdürür ve geliştirirken bir taraftan da Ukrayna’ya başta SİHA olmak üzere çeşitli silahlar satıyor. NFP ise Ukrayna konusunda AKP-Erdoğan’dan daha agresif bir tavır içerisinde Rusya çeperindeki NATO-ABD yayılmacılığıyla uyumlu politikaları savunuyor.
NFP’nin programında bırakın Sovyetler Birliği’nin çözülmesinden sonra hızlanan NATO yayılmacılığına karşı bir pozisyon almayı, ‘Vladimir Putin'in saldırgan savaşını durdurmak ve onun suçlarına uluslararası adalet önünde cevap vermesi için’ aşağıdaki politikaların uygulanması gerektiğini savunuyor:
- Ukrayna’ya gerekli silahların sağlanması
- Ukrayna’nın dış borçlarının silinmesi
- Rus ‘oligarkların’ mal varlıklarına el konulması
NFP bunlara ek olarak Birleşmiş Milletler’in (BM) bölgeye gönderilerek nükleer santrallerde ‘güvenliği’ sağlamasını talep ediyor.
NUPES’ten (2022) NFP’ye (2024)
NFP’nin öncülü olan NUPES ittifakı 2022 yılındaki seçimlere daha ayrıntılı bir programla girmişti. Bu iki programı incelediğimizde ittifak partileri arasında bugün en çok milletvekili çıkartan, zaman zaman ‘aşırı sol’ olarak da anılan, 2022’de parlamento seçimleriyle birlikte gerçekleşen başkanlık seçimlerinde de aday olan Jean-Luc Melenchon’un kurucusu olduğu LFI’nin NATO konusundaki rezervlerini geriye çektiğini ve ‘savunma’ politikalarında AB’nin rolüne ve BM zeminine vurgu yaptığını görüyoruz.
NUPES-2022 programında farklı ittifak partilerinin NATO hakkındaki görüşleri ayrı ayrı belirtilirken ve LFI ve PCF’in NATO’da kalmayı savunan PS’ten daha farklı bir konumda olduğunun altı çizilirken, NFP-2024 programında NATO’nun adı bile geçmiyor. Melenchon her ne kadar erken genel seçimlerden önce program hazırlamak için çok kısa bir süreleri kalmış olduğunu belirtse de dış politika gibi önemli bir başlıkta NATO yayılmacılığının LFI (ve burada incelemediğimiz PCF) için bir kırmızı çizgi olmaması asgari ‘solculuğu’ da sorgulanır hale getiriyor.
Fakat biraz geriye gittiğimizde bu pozisyonun zaman darlığıyla açıklanamayacağını, Melenchon’un 2011’deki partisi Sol Parti (PG) ve PCF’le kurduğu Sol Cephe (FG) döneminde de Fransız Parlamentosu’nda Libya’ya emperyalist müdahaleyle ilgili oylamada evet oyu verdiğini biliyoruz. 2024 AB seçimlerinden birkaç ay önce de LFI’nin 2019 yılından beri AB parlamentosu vekili olan ve 2024’teki seçimde de listenin en başında yer alarak tekrar seçilen Manon Aubry, Rusya’nın bir NATO ülkesine saldırması durumunda o ülkeyle dayanışması gerektiğini belirtmişti. Her ne kadar Aubry bu pozisyonunu Avrupa Birliği çerçevesinde imzalanan anlaşmalara dayandırarak inceltse de aynı Aubry 2019 AB seçimlerine giderken NATO’dan çıkılması gerektiğini savunuyordu.
Melenchon’un geçmişte Suriye konusunda daha ‘dengeli’ bir tavır aldığını söylemek mümkün olsa da 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna savaşından sonra bu pozisyonda önemli bir değişiklik olduğunu söylemek de mümkün. 2012’deki cumhurbaşkanlığı sırasında Suriye’deki ‘muhaliflere’ Fransa tarafından silah yardımı yapıldığını kabul eden eski Cumhurbaşkanı François Hollande’ın da son seçimlerde NFP ittifakı sayesinde PS’ten vekil seçilerek yeniden siyasete döndüğünü de not edelim. Yine Beşar Esad’ı ‘diktatör’ olarak gören ve 2017 başkanlık seçimlerinde Melenchon’un rakiplerinden biri olan Benoit Hamon da ittifakın içerisinde yer alan eski bir milletvekili.
Tartışmalı Avrupa Sol Partisi ve LFI programları ve bunlarla çelişkili bir NFP programı
Öte yandan NFP’nin, bileşeni LFI’nin üyesi olduğu AB parlamentosundaki Avrupa Sol Partisi’nin (ELP) programında yer alan ‘Bizim zaferimiz barıştır’ sloganıyla ve LFI’nin kendi 2024 seçim programıyla da NATO konusunda çelişkili bir pozisyonu olduğunu görüyoruz.
ELP programında ‘NATO'nun genişlemesine ve Avrupa'daki yeni silahlanma yarışına karşı sesimizi yükseltmeye devam ediyoruz’ denirken, NFP’nin Ukrayna konusunda yukarda değindiğimiz tutumu bu programla çelişiyor. ELP programının kendi içinde de çelişkiler olduğu belirtmek lazım. 2024 seçim programında AB’ye açık bir çağrıda bulunularak ‘NATO'nun talimatları ve kararları doğrultusunda dünya çapındaki müdahaleler için askeri kapasiteleri geliştirmek yerine uluslararası politikasını yalnızca BM Şartı ve BM kararlarına dayandırmaya çağırıyoruz’ ifadesine yer verilmişti. Melenchon da benzer bir şekide 2011’de Libya müdahalesinde NATO’nun değil, BM’nin rol oynaması gerektiğini belirtmişti.
LFI’nin 2024 AB seçimleri programında her ne kadar ‘Avrupa Birliği, NATO'nun arkasında saf tutmayı kabul ederek ABD'nin dünya genelinde gerilimi artırma stratejisinin bir parçası oluyor’ ifadesiyle ABD’ye karşı bir mesafe konulduğu izlenimi verilse de ELP programındakine benzer bir şekilde ‘Avrupa Birliği Üye Devletleri arasındaki karşılıklı savunma maddesinin, NATO'nun kolektif savunmasının yerine Avrupa Birliği'nin kolektif savunmasının uygulanmasının temeli ve çerçevesi olarak sürdürülmesi’ gerektiğinin altı çiziliyor.
Esasında ELP, LFI ve Melenchon’un geçmişten günümüze pozisyonları değerlendirildiğinde emperyalist müdahalelerin doğasıyla ilgili temel bir reddedişten ziyade biçimsel bir ayar talebi gözlemliyoruz. Yani ne müdahale gerekiyorsa ne olacaksa olsun, NATO zemininde değil AB iradesiyle BM zemininde olsun deniyor. NATO’nun Rusya’yı çevrelemekten kuşatmaya geçen performansı düşünüldüğünde ABD’nin emperyalist politikalarını AB üzerinden dengelemek için böyle bir seçimin söz konusu olduğunu düşünmek için hiçbir nedenimiz yok, yakın tarihe bakınca böyle bir naiflik lüksümüz de yok.
Sonuç yerine
En passant, altında imzaları olan programlara ihanet edenler sadece Fransa’da da değiller, düzen siyasetinde seçimler söz konusu olunca Türkiye’de de akan sular duruyor, ne program ne ilke kalıyor. Fransa’da seçimlerden önce programında NATO’ya karşı birkaç kelam etmek için zaman bulamayanların 2023 genel seçimleri öncesinde TBMM’de Finlandiya’nın NATO üyeliği oylamasına katılmaya zaman bulamayanlar (kendi iddialarına göre ‘oylamadan haberdar olmayanlar’) tarafından kutlanmasını bir tesadüf olarak görmemek gerekiyor.
1914’e mi yoksa 1939’a mı gidiyoruz, tartışılır, fakat 1936’da Avrupa’da yükselen faşizme karşı Sovyetler’in de desteğiyle kurulan Halk Cephesi’yle NFP tarihsel ve siyasi olarak çok farklı yerlere oturuyorlar. Şüphesiz Sovyetlerin bütün mirasını bir grup sermayedara peşkeş çeken günümüzün kapitalist Rusya’sı da Sovyetler’den çok farklı bir yerde. Bununla birlikte ‘NATO’nun her şeyden önce bir uluslararası sermaye örgütü olduğunu bu günlerde yeniden hatırlamak gerekiyor’ ve sermaye karşıtı olmayan, tekelleri devletleştirmek yerine sahiplerini vergilemenin daha kolay ve mümkün olduğunu savunan bir ‘sol’ programın mantıksal sonuçları dış politikada emperyalizmle şu veya bu zeminde uyumu gerektiriyor.