Aliağa'da çalışan gemi söküm işçisi anlattı: Asbest tüm ilçeye yayılıyor

Gemi sökümde çalışan bir işçiyle konuştuk: 'Aliağa olduğu gibi bizim pisliğimizle kirleniyor. Pis dumanı herkes soluyor ilçede. Halbuki burası çok güzel bir balıkçı kasabası olabilirdi...'

Aslı İnanmışık

Brezilya donanmasına ait Nae Sao Paulo adlı savaş gemisi İzmir'in Aliağa ilçesindeki gemi söküm tesislerindeki Sök Denizcilik adlı firma tarafından sökülmek üzere 5 Ağustos'ta yola çıkıyor.

Gemideki asbest miktarı tartışılmaya devam ederken, bölgeye gidip söküm alanını gezip işçilerle konuştuk. Gemi söküm alanı ilçeden izole bir alanda yer alıyor. Halkın göremeyeceği bir bölgede söküm yapılıyor. Çevreye yayılan kirliliğin duman dışındaki bölümü de böylelikle doğrudan fark edilmemiş oluyor.

Bölgede gaz dolum tesisi şirketleriyle, ateşli kesim yapılan söküm tesislerinin yan yana getirilmiş olması olası bir felakete kapı araladığı gerekçesiyle eleştiri konusu. Hem Aliağa hem de İzmir için bölgedeki sorun sadece kirlilikten ibaret değil. 

Geminin türüne ve tonajına göre söküm süresi değişiyor

1500 kadar işçinin çalıştığı bölgede gemi geldiği zamanlarda çalışan sayısı artıyor. Söküm şirketindeki işçilerin sayısı değiştiği için bölgedeki çalışan sayısına dair elimizde net veriler yok. Geminin türüne ve tonajına göre söküm süresi de değişiyor. Örneğin yolcu gemisinin ayıklanması uzun sürüyor. Bu da bir yılı bulabiliyor. Petrol arama, tanker gemisi ise daha kısa zamanlarda sökülüyor. Gelecek olan asbestli geminin sökümünün de en azından 6-7 ayı bulması bekleniyor. 

Bölgede gemi söküm şirketlerinden birinde çalışan bir işçi bize gemileri nasıl ayıkladıklarını, çalışma ortamlarındaki tehlikeleri ve insan sağlığı için büyük tehlike arz eden asbestin ne olduğunu anlattı.

Her yıl çok sayıda işçinin iş kazası vs nedenlerle çalışma koşullarından kaynaklı yaşamını yitirdiğini söyleyen işçi, gün içinde soludukları asbestin en başta akciğer ve solunum zorluğuna yol açtığını, vücutlarındaki kurşun değerlerinin sürekli yükseldiğini söyledi:

'Eğitim falan verilmiyor, her yıl bir sürü insan ölüyor'

"Sektörde yaklaşık 4 yıldır çalışıyorum. Daha önce iplik fabrikasında, kimya fabrikasında çalıştım.

Burada maden ayıklama bölümünde çalışıyorum. Hurdayla madeni ayıklıyoruz. Sonra başka bir tarafta da maden sınıfına göre ayıklanıyor. 

Bize hurdalar bağ halinde geliyor, biz onu hurda bir tarafa maden bir tarafa olmak üzere ayırıyoruz yani.

Sonra kesimcilere gidiyor onlar da kesiyor. Krom, alüminyum, bafon, bakır diye.

Bunlar pahalı ve değerli. Hurdanın kilosu 7-8 liraysa, bakırın kilosu 130 lira. Parayı buralardan kazanıyorlar.

Bazen işimiz yoksa hurda ayıklamaya da gidiyorum. Orada da kablolar bir tarafa ayrılıyor. Sonra usulsüz şekilde gece yakılıyor, 50-100 ton birikince.

Normalde bakır yakılmadan da çıkarılabiliyor, aleti var. Ama makine almamak için böyle yakıyorlar.

İçine mazot dökülüp yakılıyor, o sabaha kadar yanıyor, sabah işçiler gelince bakırını ayıklıyor.

Sen maden ayıklıyorsun yanında kesim yapıyor bütün dumana maruz kalıyorsun. Geminin bütün pisliğine, asbeste maruz kalıyoruz.

Çok güvencesiz bir çalışma ortamı var, her yıl bir sürü insan ölüyor. Herkes her işi yapıyor, kalifiye insan çok az.

Tabii yaptığımız işlerle ilgili bize eğitim falan da verilmiyor, kendimiz öğreniyoruz zamanla.

Bir arkadaşımız geçenlerde yanarak öldü, onu kendini denize atarken gördük. Havasız ortamda kesim yapılırken patlama olmuş.

Fotoğraf: Umutcan Öztürk

'Denizin içinde kesim yapılıyor'

Gemi zaten denize yanaşıyor yani aslında denizin içinde kesim yapılıyor. Kesilenlerin parçaları denize gidiyor, bazen atılıyor.

Kesimciler 10-20 tonluk büyük parçalar kesiyor. Onlar da 100-200 kiloluk büyüklüklere getirilip demir çelik fabrikalarına hurdaya götürülüyor.

Şalomada kesimci acemiyse kesilen parça bazen işçilerin üzerine düşüyor. Her yer tehlike dolu. Dikkat etmediğin an ölebilirsin.

O kadar saat yorucu iş yapınca da dikkat etme şansın kalmıyor.

'Toz maskesi simsiyah oluyor'

Ortam da çok kötü. Bildiğiniz toz maskesi kullanıyoruz. O sadece 35-40 dakika fayda ediyor, sonra pis havayı dumanla beraber soluyorsun.

Akşama kadar takınca bembeyaz maske oluyor simsiyah. Çoğunlukla böyle hava sıcaksa zaten takamıyorsun.

Kesimcilerin siperlikleri ve maskeleri var. Eldiven var. Kıyafetler yanıcı. Adam bir metre ilerde kesim yapıyor kıvılcım bana sıçrıyor. Kollarım hep yara içinde. 

Hurdayı alan ahtapot makinesinin etrafında çalışıyoruz, '25 metre yaklaşma' yazıyor, yaklaşmayınca da çavuş 'Makinenin önündeki madeni alsana yaklaşıp' diye azarlıyor. Mecburen giriyorsun altına.

Kaldırdığında üzerine parça düşebilir. Ben mesela geçen yıl böyle bir kaza atlattım. Makine kendi ekseninde dönebiliyor. Dönerken kafama vurdu, bayılmışım, acile götürmüşler. 

'Gemiden ne çıkarsa onu yiyoruz'

8,5 saat çalışıyorum. Ayrıca bir de mesai oluyor. Resmi tatillerde çalıştırıp normal yevmiye veriyor. Gitmezsen kesiyor.

Yıllık izin vermiyor, iş akdi feshedildiğinde içine eklenecek diyorlar. 10 liraysa belki de 2-3 lira koyacak için.

Haftalık tatilimiz pazar günü. Yemeklerimiz çok kötü. Geminin malzemelerini kullanıyoruz. Pirincini, yağını... Artık içeriden ne çıkarsa.

Yemek molası dışında başka mola hakkımız da olmuyor.  

'Açıkta kesiyoruz, herkes maruz kalıyor'

İşçiler arasında asbestli gemi konuşuluyor ama pek bu durumların tehlikesinin farkında değil tabii kimse. Hatta buradan para kazandığımız için gelecek gemiyi fırsat olarak gören de var.

Bize geçen yıl işveren 'Asbestli gemi nasıl sökülür? Asbest güvenli bir şekilde nasıl bertaraf edilir?' diye eğitim verdiler güya işyerinde.

Patronların derneğinden birileri geldi. Gerçekte olmayan şeyleri yaptılar. Çekim yapıldı, göstermelik. Bakanlığa gönderdiler.

Kameramana ben dedim, biz gerçekte böyle yapmıyoruz diye. Aslında asbestin kapalı ortamda çok güvenlikli kıyafetlerle çıkarılıp bertaraf edilmesi lazım. Bizse açıkta kesiyoruz, herkes maruz kalıyor. Yazın güneşin alnında 40 derece sıcakta, kışın yağmurda çamurda çalışıyoruz. 

Aliağa Yenimahalle Semt Evi'nde geçen yıl asbestin zararlarını İrfan Ertel ve online eğitimde de Ahmet Soysal hocalar bize anlattı. Zararlı olduğunu biliyordum ama bu kadar zararlı olduğunu böyle öğrendim, her zaman yüz yüze kaldığım maddeyi tanımış oldum.

Fotoğraf: Murat Kocabaş

'Vücudumuzda kurşun miktarı artıyor'

Bizi üç ayda bir işyerinde doktor kontrol eder, bugünlerde de kurşun çıktı.

Daha önce hepimizde azdı ama vücudumuzda artmaya başlamış, neden bilmiyorum.

Daha önce de ölçülüyordu ama ilk kez bu kadar yüksek çıkıyor hepimizde. Bir de bulaştırabiliyormuşuz çevremize.

Aylardır ölçüm yapılıyor ilk geldiğimde benim değerlerim 3'lerdeydi. Tehlike sınırı 20'ymiş. Şimdi 10 çıktı. Doktor ellerinizi yıkayın dikkat edin diyor.

Kesim yapılırken maskeyi çıkarma diyor. Bir arkadaşımızın değeri 30 çıktı, işten çıkardılar. Resmen 'sen bizim işimize yaramıyorsun' demiş oldular.

Uzun yıllardır çalışan başka bir arkadaşımızı akciğer solunum sıkıntısından kaybettik. 50 yaşındayım ben, bu yaştan sonra nerde çalışabilirim? Mecburen celladımızla yaşamayı öğreneceğiz.

Patronların doktoru hijyene dikkat edin diyor ama tuvaletlerde sabun bile yok, 'her şeyi işverenden beklemeyin' diyorlar bize.

'Burası çok güzel bir balıkçı kasabası olabilirdi'

Aliağa olduğu gibi buranın pisliğiyle kirleniyor. Pis dumanı herkes soluyor ilçede. Bazen sahile gidiyorum, bizim söktüğümüz gemilerin atıkları olduğu gibi plaja vuruyor.

Denize girenlere girmeyin diyorum, ben de kesinlikle girmiyorum. Gemi sökümün dışında Tüpraş var, Petkim var başka yerler de kirletiyor üstüne. Halbuki burası çok güzel bir balıkçı kasabası olabilirdi, ki çok eskiden öyleymiş."

soL TV'nin Aliağa belgeseli