Osmanlı'da klasik dönemin öne çıkan uygulamalarından biri Tımar Sistemi. Bu sistemde reaya yani vergiye tabi halk, toprağını üç yıl üst üste ekmek zorunda. Aksi halde Tımar beyi o toprağı alıp başkasına verme hakkına sahip.
500 yıl öncesine ait uygulama biçim değiştirerek bugünün Türkiye'sinde yeniden hayat buldu.
Açıklanan yeni yönetmeliğe göre, üst üste iki yıl işlenemeyen tarım arazileri, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından tarımsal amaçla sezonluk kiraya verilecek.
Amaçlananın tarımsal üretimi artırmak olduğu düşünülebilir. Ancak AKP'nin tarım alanındaki kirli sicili, iyimser yorumlara imkan vermiyor.
Uygulama 2005 yılında çıkarılan Tarım Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu'na dayanıyor. Kanuna geçen sene yapılan ek sayesinde iki yıl işlenemeyen arazileri kiralama hakkı devlete verildi. Bugün ilan edilen, bu hakkın nasıl kullanılacağına ilişkin yönetmelik.
Kiraya verilecek alanları il veya ilçe düzeyinde kurulacak Arazi Tespit Kurulu belirleyecek. Kira arazi sahibine ya da sahiplerine ödenecek. Kira bedeli, komisyonun belirlediği rayiç bedel üzerinden hesaplanacak. Eğer komisyon uygun görürse fiyatı rayiç bedelin yüzde 15'i kadar aşağı ya da yukarı çekebilecek.
Uygulamanın ne kadar alanı kapsayacağını, ne derece karşılık bulacağını bugünden öngörmek zor. Ancak veriler, en iyimser tahminlerin dahi tarımın krizine deva olamayacağını gösteriyor.
30 milyon dönümde yeniden tarım yapılacak mı?
Düzenlemeyi soL'a değerlendiren maliye profesörü Oğuz Oyan, ilk olarak IMF ve Dünya Bankası'nın direktifleri doğrultusunda terk edilen tarım arazilerini hatırlatıyor.
"IMF ve Dünya Bankası politikaları AKP'den 2 yıl önce başladı ama esas uygulayıcısı o oldu. AKP, sadakatle uyguladığı o program sonucunda 30 milyon dönüm araziyi tarım dışı bıraktı. 3,5 milyon çiftçi toprağından koptu. Doğrudan gelir desteğiyle başladılar. 'Ekme, üretme, biz sana destek verelim' dediler. Bu geçiciydi ama çiftçiyi topraktan kopardılar. Böylece tarımda Türkiye'yi daha bağımlı hale getirmenin koşullarını oluşturdular."
AKP iktidarı boyunca tarıma kapatılan arazi miktarının şimdi açılmak istenenden katbekat fazla olduğunu vurgulayan Oyan, "ikiyüzlülük" olarak nitelediği yeni uygulamanın bu karakterini basit bir hesaplamayla ortaya koyuyor.
"Son 20 yıllık politikalarınla 30 milyon dönüm araziyi kaybetmişsin, şimdi diyorsun ki ben burada geri kazanım yapacağım. En iyimser tahminle 1 milyon dönüm kazandın diyelim yani 30'da 1'i. Derde deva mı? Asla. Buradan tarımdaki gerilemeyi telafi edecek bir mekanizma çıkmaz."
'Eğer mülkiyete el konulmuyorsa sonuç vermez'
Tarıma dönüş yalnızca araziyle mümkün değil. Yine AKP döneminde tarımsal girdi üreten her türlü kamu iktisadi teşekkülü özelleştirildi. Birçok tarımsal destekte kesintiye gidildi. Oysa Anayasa'ya göre tarıma ayrılması gereken bütçe gayri safi milli hasılanın yüzde 1'inden az olamaz. Bugün çiftçiye sağlanan destek, Anayasa'nın öngördüğü tutarın 5'te 1'i kadar.
Oğuz Oyan çözüm için öncelikle çiftçinin elinden alınan bu imkanlara işaret ediyor.
"Bu tür keyfi uygulamalar eğer mülkiyete el konulmuyorsa sonuç verecek şeyler değildir. Yapılması gereken şey filmi geriye sarmak. Yeniden girdi üretimi yapan kamu iktisadi teşekkülleri kurmak. Yeniden destek mekanizmalarını milli gelirin 2 katına yani şimdiki desteğin 10 katına çıkarmak. Bunlardan bahsediyorsanız yapacaklarınızın bir anlamı var. Yoksa laf ola beri gele."
Sahipsiz araziler, muğlak fiyatlama, kayırmacılık...
Sınırlamalara rağmen düzenlemede keyfiyete kapı aralayacak, suistimale açık hale gelebilecek birçok uygulama bulunuyor. Oğuz Oyan bu tehlikeleri şöyle sıralıyor:
"AKP'nin özellikle ilçe teşkilatlarına yakın çiftçiler hep olur. Bunların bir kısmı birtakım yerleri gözlerine kestirerek 'Ey komisyon bunu kiralama kapsamına alalım' diye baskı yapacaktır. Bunlar içinde kapitalist çiftçiler olabilir, küçük-orta boy çiftçiler olabilir, daha önce çiftçilik yapmamış ama bu vesileyle girecek olanlar da olabilir.
Komisyon rayiç bedeli yüzde 15'e kadar artırıp azaltabilir diyor. Kulp takarak fiyat düşürebilir. Kim, nasıl itiraz edecek? Keyfiliğe açık bir sistem.
Diyor ki kira parasını mal sahibine vereceğim. Diyelim ki bulamadın, ne yapacaksın? 'Adına hesap açtıracağım, üç aylık mevduat faiziyle orada tutacağım' diyor yönetmelik. Bu kişi hiç çıkmadı ortaya diyelim. Ya da varsayalım arazi 15 ortaklı, 1'ini buldun 14'ünü bulamadın. Ne olacak? Tam bir muamma. Ciddi muğlaklıkları var."
Oyan, yönetmelikte sıraladığı açıkların bir benzerinin AKP'nin 2014'te Büyükşehir Yasası'nda yaptığı değişiklik sonrasında yaşandığını hatırlatıyor.
Değişiklikle tüm köyler mahalleye dönüştürülmüş, köy tüzel kişiliklerine ait olan araziler yağmalanmıştı. İlçe belediyelerine geçen araziler bugün parti fark etmeksizin birçok belediye tarafından hâlâ satışa çıkarılıyor.
Kapitalist topluma feodal çözüm
AKP'nin tarımdaki yeni modeliyle Osmanlı'daki Tımar Sistemi'nin benzerliklerine dikkat çeken Oğuz Oyan, bunun bir tesadüf olmadığı görüşünde.
"AKP'nin aklına nereden gelmiş olabilir? Osmanlıcılık özentileri var. Muhtemelen oradan akıllarına geldi. Kapitalist bir toplumda sorunları çözmek için orta çağ feodal döneminin kalıntısıyla yola çıkmak gibi geri bir konuma geçiyorlar. Kapitalist mülkiyet ilişkileri içinde yeri olmayan bir şey bu."