Tarım Yasası değişiyor mu? Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi sözleşmeli tarımı stratejik ürünlerde zorunlu kılacaklarına dair açıklamalarda bulunmuştu. Bu açıklamaların ardından 2022 yılının son haftalarında, basında Tarım Yasası’nda bazı değişikliklerin yapılacağı haberleri yer aldı ve bu olası değişiklikler kamuoyunda tartışılmaya başlandı.
Henüz TBMM’ye gelmemiş ama kamuoyunda tartışılmaya başlanan söz konusu değişikliklerin, her ne kadar farklı çağrışımlar yapsa da, AKP’nin 20 yıllık iktidarında tarımda uyguladığı yanlış politikaları ve piyasacı açılımları destekler yönde olduğu görülüyor. Tarımda devletin piyasa, tarımda tekeller ve büyük üreticiler yararına sektöre daha fazla müdahale edebilmesinin araçları yaratılmaya çalışılıyor.
Üretim için çiftçiye izin şartı gelecek
Tarım Yasası değişikliklerinde üretim için izin alınması şartı getirilmesi konusu öne çıkıyor. Tarım Yasası’nın 7. maddesinde şöyle bir düzenleme yapılması öngörülüyor: “Tarımsal üretimin planlanması, gıda güvencesi ve güvenliğinin temin edilmesi, verimliliğin artırılması, çevrenin korunması ve sürdürülebilirliğin tesis edilmesi için Bakanlıkça belirlenen ürün veya ürün gruplarının üretimine başlanmadan önce Bakanlıktan izin alınır. Bakanlık, arz ve talep miktarı ile yeterlilik derecesini dikkate alarak hangi ürün veya ürün gruplarının üretileceği ile tarım havzası veya işletme bazında asgari ve azami üretim miktarlarını belirler.”
Tarımda üretim için izin alınmasının gerekçeleri arasında ise ekonomik, sosyal ve çevresel açıdan yaşanan gelişmeler ile küresel iklim değişikliğinin tarımsal üretimi önemli ölçüde etkilemesi gösteriliyor. Artan nüfusun ve kentleşmenin gıdaya olan talebi arttırdığı belirtilirken, doğal kaynakların etkin bir şekilde kullanılmasına imkân sağlayacak planlamaların zorunlu hale getirildiği vurgulanıyor.
Sermaye ve tekeller için planlama!
Tarımsal üretime izin şartının getirilmesi, AKP tarafından tarımsal üretimin planlanması, gıda güvencesi ve güvenliğinin sağlanması ile gerekçelendiriliyor. Yine, değişiklik maddesinin gerekçesinde söz konusu planlamanın arz ve talep durumuna göre gerçekleştirileceğinin belirtilmesi ise tekellerin ve büyük üreticilerin belirleyici hale geldiği tarımda üretim izinlerinin piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda belirleneceğine işaret ediyor.
Dolayısıyla öngörülen bu değişiklik, tarımsal üretimde planlamanın zorunlu hale gelmesi AKP’nin tarımda planlamaya geçtiği, kamucu bir yaklaşım sunduğu izlenimi uyandırsa da madde gerekçesindeki arz ve talep durumuna göre üretim yapılacağı açıklaması aslında planlamanın sermaye için yapılacağının ipuçlarını veriyor.
TMO’nun 2022 Fenolojik Değerlendirme- Saha Araştırma Raporu’na göre; 2023 yılı için pamuk, yağlık ayçiçeği ekim alanlarının azalacağı buğday ve arpa ekimine yönelindiği görülüyor. Tarımsal üretimde bir önceki yıl zarar edilen ürünlerden daha kârlı olan ürüne yönelme eğilimi çiftçilerin varlığını sürdürebilmeleri için zorunlu bir tercihe dönüşüyor. Burada destekleme primlerinin de çözüm üretemediği ve zarardan kurtaramadığı biliniyor. Değişiklikle yasada bu durum ceza uygulanarak çözülmeye çalışılıyor. Bir diğer taraftan da özellikle hububat ve endüstriyel ürünlerde şirketlerin ürün garantisini korumaya, gerekli hammadde ihtiyacını güvence altına almaya çalışıyor.
Diğer önemli değişiklik: Sözleşmeli üretim zorunluluğu
Bir diğer önemli değişiklik ise sözleşmeli üretimin stratejik ürünlerde zorunlu hale getirilmesini öngörüyor. Tarımsal üretimde izin şartı ve sözleşmeli üretimin stratejik ürünlerde zorunlu hale getirilmesi amaç itibariyle birbirini bütünleyen iki değişiklik oluyor.
Sözleşmeli üretim Türkiye’de ilk olarak 1965 yılında Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün (TİGEM) hububat tohumu üretimi ile başlamış, yine aynı yıllarda Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. (TŞFAŞ) tarafından şeker pancarı için yapılmıştı. 1985 yılı sonrası uluslararası tohum şirketlerinin etkinliğini hissettirdiği ülkemizde TİGEM tohum üretiminden kademeli olarak çekilmişti. Bugün tütün üretimi, şeker pancarı, haşhaş zorunlu olarak sözleşmeli üretiliyor.
Salçalık ve konservelik domates, etlik piliç, patates üretiminin büyük çoğunluğu sözleşmeli olarak yapılıyor. Sera ürünleri, yaş sebze, meyve ürünleri market zincirleri tarafından sözleşmeli olarak ürettiriliyor.
Çiftçi sözleşmeli üretim ile taşeronlaştırılıyor
Uluslararası tarım ve gıda tekellerinin hammadde ihtiyaçlarını sağlama verimlilik ve süreklilik ihtiyacını giderme açısından sözleşmeli üretim modeli, şirketler için önem kazanıyor. Ancak sözleşmeli üretim ile asıl olarak çiftçiler taşeronlaştırılıyor. Şirketler, üretim için gerekli olan işgücü ihtiyacını bu yolla karşılıyorlar.
Çiftçi ise sözleşmeli üretimde ürününü satın alacak şirkete kaliteli ürün ve miktar taahhüdünü yerine getirebilmek için daha fazla gübre, tarım ilacı kullanıyor, yapmak zorunda kaldığı aşırı sulama nedeniyle yüzey ve yeraltı sularının kirlenmesine yol açılmış oluyor. Ayrıca çiftçi, sözleşmeli üretimde münavebeli (ekim nöbetli) ekim yapamıyor ve bu durum da uzun dönemde verimliliğe etki eden çeşitli toprak sorunlarına neden oluyor.
Kısaca çevreye verilen zarar, şirket ile çiftçi arasındaki sözleşmede yer almadığından, sözleşmeli üretim tarım topraklarının aşırı kirlenmesine ve geleceğimize yönelik bir tehdit olarak karşımızda duruyor.
Görüldüğü gibi sözleşmeli tarım, kaynaklarımızın sömürüldüğü ama bunun görünen yüzünde şirketlerin olmadığı bir model olarak karşımıza çıkıyor. Sözleşmeli üretimde çiftçi, şirketin belirlediği tohum, ilaç, gübre ve sulama programını uygulamak, şirketlerin teknik desteği ve yönlendirmesine göre hareket etmek zorunda kalıyor. Bu şartlara uyulmadığında ürününün alımının riske girdiğini bilerek hareket etmek zorunda olduğu için çiftçinin uluslararası tarım ve gıda şirketlerine bağımlılığı giderek artıyor. Şirketler tarım teknolojilerini, teknik destek ve bilgiyi, tohum, ilaç gibi girdilerin kullanımını kendi kârlarını garanti almak için kullanıyorlar.
Çiftçinin üzerindeki baskı ve tarımda tekelleşme artacak
Devletin tarımdaki desteklemelerini geri çektiği, azalttığı, ürün alım fiyatlarında üreticiyi gözeterek hareket ettiği bir dönemi kapatmış bulunuyoruz. Tarım ürünlerinde üreticinin korunduğu ve toplumun sağlıklı, ucuz gıdaya ulaşımının bulunmadığı dolayısıyla gıda fiyatlarının serbest belirlendiği bir dönemde gıda fiyatlarının artması ve enflasyonu etkilemesi şu an yaşadığımız gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Sözleşmeli üretim bu gerçeklik nedeniyle de hükümet tarafından, gıda fiyatlarının düşürülmesi ve üretici üzerinde baskı oluşturmak için kullanılan ama en çok da gıda ve tarım tekellerinin büyümesine daha fazla kâr elde etmesine yarayacak bir yöntem olarak öne çıkıyor.
Önümüzdeki dönem çıkarılması planlanan ve uzun bir zamandır dillendirilen sözleşmeli üretim modelinin stratejik ürünlerde zorunlu hale getirilmesi konusu ancak bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Yine öngörülen bu değişiklikte, planlanan tarım yasasında iki yıl üst üste ekilmeyen tarım arazilerinin kamu yararı gözetilerek kiralanacağı belirtiliyor. Tarım arazilerinin boş kalmasındaki en önemli nedenlerden biri çiftçinin üretimi bırakması ve kentlere göç etmesi oluyor. Dolayısıyla ekilemeyen tarım arazileri büyük çiftlik sahipleri tarafından kiralanacak ve zaman içerinde tarımdaki küçük üreticinin tamamen yok olmasını hızlandıracak. Dolayısıyla bu değişiklikte yer verilen ‘kamu yararı’ kavramı yine sermayenin ihtiyaçlarını maskelemek için kullanılıyor.
Tarımda sermayenin ihtiyaçları bir kenara bırakılmalı
Tarımda sermayenin ihtiyaçlarına göre değil, toplumun sağlıklı gıdaya ulaşmasını hedefleyen düzenlemeler yapılması gerekiyor. Bunun için; özel mülkiyetçiliği öne çıkaran anlayıştan kollektif çiftlikler geçilmesi, kooperatifçiliğin ve dayanışma kültürünün yaygınlaştırılması gerekiyor.
Tarımda devletin görevi ise çiftçinin ürününü tarlada bırakmadan alım garantisi vermek, yeni teknolojileri, verimliliği arttıracak bilimsel yöntemleri, toplumun sağlıklı gıdaya ulaşması için kullanmak olmalıdır.
Tarım arazilerinin kimyasallar ve aşırı sulama nedeniyle verimsizleşmesinin önüne ancak daha fazla kâr elde etmeyi önceleyen şirketlerin piyasadan çekilmesi ve buna bağlı olarak tarımda piyasa sisteminin ortadan kaldırılması ile geçilebilir.
AKP’nin gündeme getirdiği değişikliklerin aksine tarımda planlamanın, gıda ve tarım tekellerinin ihtiyaçları için değil, tüm toplumun ucuz, sağlıklı ve bol miktarda gıdaya ulaşması için yapılması gerekiyor.