Leman Kültür'ü nasıl bilirsiniz: Dışı sizi, içi kimi yakıyor?

Leman Kültür kafe/restoran zincirinde çalışanlarla buluştuk, bir dokunup bin "ah" işittik... Leman dergisi çevresinde oluşan o "muhalif" ve "ezilenden yana" algı, dergiyle bütünleşen kafe/restoran zincirinin yanına uğramamış bile... Emek sömürüsünün, mobbingin, haksızlığın bini bir para! İşte Leman Kültür'ün, emekçilerin teriyle karılan acı hikayesi...

Ahmet Çınar

Leman Kültür’e hiç yolunuz düştü mü? Hani şu duvarından tavanına mizah dergisi Leman'ın kahramanlarıyla dolu olan kafe/restoranlar... 

Resmi web sayfasında “Alternatif yaşam alanları, mekan ve modelleriyle bambaşka şekillerde karşınıza çıkabiliriz” cümlesiyle tanıtılan Leman Kültür adlı kafe/restoranlar, gerçekten de 23 yerleşim yerinde müşterileriyle buluşmaya devam ediyor…

Her ne kadar hukuki ve ticari olarak haftalık mizah dergisi Leman’la bir bağlantısı olmasa da; logosu, duvarlardaki karikatürleri, masalardaki Leman dergileri, Leman dergisinin çizgi bant kahramanlarının müşterileri karşılaması nedeniyle, dışardan bakanların, zihinlerinde Leman dergisiyle bütünleştirdiği mekanlar… 

Mizah dergisi Leman’ın “sisteme muhalif”, “ezilenden yana”, “haksızlıklara karşı” tavrının, dergi okurları nezdinde bir sempati yarattığı kesin… Bu sempatinin, Leman Kültür kafe/restoran zinciri tarafından kâra, kazanca, müşteriye tahvil edildiği daha da kesin…

Peki Leman dergisi çevresinde bu “sisteme muhalif”, “ezilenden yana”, “haksızlıklara karşı” oluşan hâle, Leman Kültür kafe/restoranlarının mutfağına nasıl yansıyor? Ya da yansıyor mu?

soL olarak Starbucks ve Kahve Dünyası’nın mutfağında işleyen sömürü mekanizmasını, mobbingleri, hak ihallerini gündeme getirdikten sonra, yayınladığımız röportajların yankısı Leman Kültür’den geldi. Tabiri caizse Starbucks’un ve Kahve Dünyası’nın ayağına basılınca, ses Leman Kültür’den çıktı. Anladık ki sömürü, mobbing, haksızlık tüm çalışma dünyasını kuşatmış, sarıp sarmalamış, yekpare bir saldırıya dönüşmüş… Anladık ki sömürü, mobbing, hak ihlali her yerde…

İZMİR'DEN BİR LEMAN KÜLTÜR ÇİLESİ...

Leman Kültür’ün İzmir’deki bir şubesinde birkaç ay öncesine kadar çalışan, hayatlarının 14 ayını geceli gündüzlü burada geçiren iki emekçiyle, Onur ve Rıdvan’la söyleştik…

Bir de Denizli Leman Kültür’de çalışan Murat’a sorduk yaşadıklarını…

CAN ALICI SORULARA CAN YAKAN CEVAPLAR: SÖMÜRÜ, MOBBİNG, HAKSIZLIK... 

Biz sorduk, onlar yanıtladı… Yemeğinizi yiyip içkinizi yudumladığınız Leman Kültür’ün arka odalarında, mutfağında, bulaşıkhanesinde, garson ve komi holünde neler yaşandığını canlı tanıklıklarla gözler önüne sermeye çalıştık…

Ne kadar çalıştınız Leman Kültür’de?

Onur: Ben bir yıldan fazla çalıştım.

Rıdvan: Ben 11 Aralık 2015’te işe başladım, 20 Ocak 2017’de bıraktım. 14 ay çalıştım.

Onur: Leman Kültür’de şöyle işliyordu sistem: Komi ve barboylar bin 300, barmenler ve garsonlar bin 500, vardiya şefi dediğimiz kaptanlar bin 650, şefler de bin 850 lira alıyorlardı. Mutfakta aşçılar daha yüksek alıyorlardı, 2 bin lirayla başlıyorlardı işe. Mutfaktakiler tip box’tan yararlanmadıkları için yüksek oluyordu maaşları.   Leman’ın asıl satışı mutfak ürünleridir, oradaki elemanı kaçırmamak için yüksek oluyordu maaşları. Garson, komi her zaman bulunabiliyor.

"FAZLA MESAİ ÜCRETİ ÖDENMİYOR, HAKKIMIZ MESAİ ÜCRETİYMİŞ GİBİ MAAŞA YEDİRİLİYORDU"

Rıdvan: İşe başlarken günde 10 saat çalışacağımız söylendi. Ama şu var: Asgari ücret alan komi de 10 saat çalışıyor, bin 500 lira alan garson ve barmen de 10 saat çalışıyor… Fazladan çalışsalar bile komilerin mesai ücreti ödenmiyordu… Örneğin biz bin 500 lira alıyorduk ama sigortamız asgari ücret üzerinden yani bin 300 lira üzerinden yatırılıyordu, kalan 200 lira mesai ücreti olarak gösteriliyordu. Ayrıca 10 saati geçse de çalışma saatimiz, ayrıca herhangi bir mesai ücreti ödenmiyordu. Başta anlaştığımız maaşın bin 500 lira maaşın bin 300’ü sigortada gösteriliyordu, kalanı mesai ücreti gösteriliyordu. İlerde mahkemelik bir durum olduğunda, patronlar “mesai ücretini ödedik” diyebilecekleri şekilde düzenleniyordu. Yani zaten alacağımız, anlaştığımız, hak ettiğimiz maaşın içinde, maaşımızın bir bölümü “fazla mesai ücreti” olarak yediriliyordu.

Onur: Ayrıca 10 saati geçkin çalıştığımız günlerde de mesai ücretleri hiçbir zaman ödenmedi. Örneğin Rıdavn bir gün hastalandı. Ben Rıdvan’ın yerine de çalıştım. Bizde “çift vardiya” diye bir uygulama oluyordu, öğlen 12’de gelip, gece yarısı 2’de çıkıyorduk, 13-14 saat çalıştığımız günler oluyordu, bunun karşılığını hiçbir zaman vermediler.

Rıdvan: Bu fazla çalışmalar ne sigortamıza yansıdı, ne de ücretini alabildik. 10 saati aşan saatlerde çalıştığımız çok zaman oldu ama biz hiçbir zaman bin 500 liradan bir lira fazla para alamadık.

Onur: Resmi tatillerde, dini ve milli bayramlardaki çalışmalarımızın karşılığı da ücretlendirilmedi. Sırayla herkese bayram izni verildiğinde, olmayanların yerine de çalıştık ama bu fazla çalışmalarımız maaşımıza yansımadı hiçbir zaman.

İşe girerken bir sözleşmeye imza attığınızı söylediniz, bu sözleşmeyi okudunuz mu, neler vardı?

Onur: Hayır, bir okuyamadık o sözleşmeyi, imzaladık ama ne yazdığını bilmiyoruz.

Rıdvan: Ben işten ayrıldıktan sonra sözleşmeyi istedim, işletme müdürü vermedi. Yargıya gideceğim için iş sözleşmemi talep ettim. İmzaladığım sözleşmenin kopyasını bana vermediler. İşe yeni başlayan bir arkadaşıma sordum, o da almamış iş sözleşmesini. İşe girerken imzaladık sadece, içeriğinde ne olduğunu bilmiyoruz.

"SERUMDAYKEN BİLE ERTESİ GÜN GELMEM SÖYLENDİ"

Peki neden ayrılmak zorunda kaldınız, sabır taşı nerde çatladı?

Onur: Müdür değişti bir ara… Mobbing ve kötü muamele artmaya başladı. Ben hasta olduğum zamanlarda bile bir yıl boyunca hiç rapor almadım. Hasta olarak çalıştım. Rapor alındığında çalışanların azarlandığını gördüm ve bu yüzden almadım. “Niye rapor almadan önce haber vermedin” diye kızıyorlardı. Hasta olacağımı nerden bilebilirim ya da doktorun rapor vereceğini nerden bilebilirim ki… Bir cumartesi gecesi çok rahatsızlandım. Acile kaldırıldım, serum bağlandı. Ertesi günde sabah açılışı ben yapacaktım. Şefi aradım “Beni akşama yaz, seruma bağlıyım” dedim. O da “Öğlen geleceksin” diye diretti. Çok kötü olmama rağmen öğlen gittim çünkü işimi kaybedecektim. Gözünün içine baktım yalvarırcasına, ne kadar kötü olduğumu anlasın diye… Pazar günü o şekilde çalıştım ama ertesi gün rapor alacağımı söyledim. Pazartesi raporlu geçirdim. Salı günü toparlandım ve o gün de haftalık iznim vardı. Başka bir Leman Kültür şubesinde çalışan arkadaşımı ziyarete gittim. Başka bir şubede arkadaşımız ziyaret ettiğim duyulmuş. Ve benim hakkımda “Onur zaten Salı izinliydi, pazartesi de bilerek rapor aldı, gezmek için yaptı bunu” demişler. Yalancı muamelesi yaptılar bana. İkinci kırılma noktam şu oldu: Patronlar bize bar içinde çalışırken baskı yapıyorlardı sürekli. Molaya çıkışlarda parmak basma yok bizde, saate bakarız ve molaya çıkarız. Kamera başına oturup gün içindeki molalarımız incelemişler. Böyle bir şey yok oysa ki… Bizi yalancı durumuna sokuyorlardı. Onur kırıcı muamelelerdi bunlar…  Bunların üstüne maaşlarımız geç yatmaya başladı. Herkesin ödemesi, faturaları, borçları var. Ama giderek maaşlar çok fazla gecikmeye başladı. Ayın 5’inde, 10’unda almamız gereken maaşı 20’sinde, 25’inde almaya başladık. Zaten az alıyoruz, onu da zamanında alamıyoruz. Rıdvan, maaşların gecikmesini gerekçe gösterip haklı nedene dayanarak iş aktini tek taraflı olarak feshedince, ben de aynı nedenle ayrıldım. İş akdimizin feshini noter kanalıyla patronlara gönderdik.

"ÇALIŞANLAR İSTİFA ETSİN DİYE YILDIRILIYORDU"

Ne talep ettiniz?

Onur: Üç haklı talebimiz oldu: Yıllık tazminatımızı verin, yıllık izin ücretlerimizi verin ve fazla mesai ücretlerimizi verin. Sadece bunları talep ettik. Onlar da gözümüzü boyamak için, sadece yıllık izin ücretlerimizi yatırdılar, tazminatımızı ve fazla mesai ücretlerimizi alamadık… Beş kişi açtık davayı. İş mahkemesinde görülecek davamız.

Rıdvan: Bir de çalışanları yıldırıyorlar… Ayrılmak isteyenlere, “istifanı yaz öyle ayrıl” diyorlar tazminat ödememek için… Bilmeyen insanlar istifa ediyorlar ve herhangi bir hak talep edemiyorlar.

ANGARYALARLA DOLU BİR ÇALIŞMA HAYATI!

Başka angaryalar var mıydı, neler yaptırıyorlardı size?

Rıdvan: Pazar gecesi temizliklerimiz meşhurdur. O gün sabah 4’e kadar dip köşe temizlik yaparız. Havalandırma boruları, camlar, masa ayakları temizlenir saatlerce. Bunları garson, komi, barmen kim varsa yapar. Yani özel bir temizlik personeli yok. Hafta içi temizliğini zaten her gün ilgili bölümün görevlileri yapıyor, buna kimsenin bir itirazı yok. Ama haftalık büyük temizlik hem saatler sürüyor, hem de garson, komi, barmen yapıyor bu temizliği…

Onur: Zaten temizlikçi dayanmıyordu. Giren hemen çıkıyordu işten. Temizlik işi tanımı dışunda bir yığın iş yaptırıyorlardı. Temizlikçi dayanamayınca garsona, barmene temizlik yaptırılıyordu.

"SEVGİLİ OLMAK YASAK, MOBBİNG SERBEST"

Anlamsız yasaklardan da söz ediliyor, neler vardı örneğin?

Onur: Mesela kurum içinde iki kişinin birbirinden hoşlanması ve sevgili olması yasaklandı bir gün… Böyle bir kural olabilir mi? Yazılı bir kural yok ama fiili olarak böyle bir yasak getirildi. Bununla ilgili başka bir yasak şuydu: Bir kadın çalışan, sevgilisine mesaj atamasın diye tuvalete giderken telefonunu yanına alması yasaklandı. Cebinde telefonla tuvalete gittiği tespit edilirse, fazla çalışma cezası ya da tip box hakkının kesilmesi cezası veriliyordu.

Rıdvan: Saçma sapan nedenlerle çalışanlara dümanca davranılıyordu. Bizim günde iki kez 15’er dakikalık molamız vardı. Ama mola yerimiz 2-3 dakikalık yürüme mesafesinde. Gidip gelirken yolda 5-6 dakikası geçiyordu zaten. Geriye bize mola için 9 dakika kalıyordu. 4-5 saat çalışıp da 9-10 dakika mola yetmeyebiliyordu. Moladan 2-3 dakika geç döndüğümüz için bana sürekli tutanak yazıyorlardı. Ortada çok açık bir mobbing var. Üst üste tutanaklar tutularak istifaya zorlanıyordum aslında. Bir yandan da altı ayımız dolduğu için bazı haklarımız oluşmuştu, gerekçesiz işten atmaya da çekiniyorlardı. Sonra bir toplantıda, bu konuda şahidim de var, patron “Rıdvan’a mobbing uygulayın ki istifa edip gitsin” demiş. Bunu bana arkadaşım olan şef söyledi. Bu konuda mahkemede de şahitlik edecek zaten… Hakkımızda tutanak tutulduğunda yedi gün içinde savunma yazmamız gerekiyor. Ama müdür ve şef beni zorla tutup “Gözümüzün önünde yazacaksın savunmanı” diye baskı yapıyorlardı. Ben yedi gün içinde istediğim yerde ve zamanda yazabilirim halbuki. Ama “Burda yazacaksın” diye baskıda bulunuyorlardı. Zaten maaşlar da haftalarca gecikiyordu, ben de dayanamadım, haklı sebebe dayanarak tek taraflı feshettim iş akdimi.

"İSTİFA ETMEDİK AMA SGK'DEN 'İSTİFA ETTİĞİMİZ' SÖYLENDİ"

Peki noterden gönderdiğiniz ihtarname patronlara ulaşınca ne yanıt geldi?

Rıdvan: Aynen şu yanıt geldi: “İstifanız işverenlere ulaştığından dolayı, böyle haklara sahip değilisiniz…” Ben istifa etmedim ki! İstifa mektubu yazmadım. Noterden iş akdimi tek taraflı olarak feshettim. Hem de haklı gerekçelerimi sayarak… Öyle anlaşılıyor ki, işverenlere bir “istifa mektubu” gitmiş. Şimdi ben bunu çok merak ediyorum. Acaba benim adıma bir sahte “istifa mektubu” mu hazırladılar? Mahkemede göreceğiz bunu.

Onur: Leman Kültür’den ayrılan iki arkadaşımız Mustafa ve Okan, işsizlik sigortasından yararlanmak için SGK’ye gittiler. Ama bir baktılar, SGK’de bu iki arkadaşımız “istifa etmişler” gibi gösterilmiş… Oysa bu iki arkadaşımızın istifa etmediklerini biz biliyoruz. Ortada bir sahtecilik olduğu görülüyor! Mahkemede ben “İstifa etmedim, bir istifa mektubuna da imza atmadım” diyeceğim. Bu patronlar kendilerini nasıl savunacaklar merak ediyorum…

Maaşlarınız neden geç yatıyordu peki, işler mi kötüydü?

Onur: Bizde iki patron vardı. Ortaklar. Birbirini sevmeyen, kavgalı iki patrondu. Patronlardan biri Buca Leman Kültür’ü açıyor, ardından Manisa Leman Kültür’ü açmaya hazırlanıyor. Yeni şubeler açabiliyorken acaba bizim maaşlarımız neden ödenmiyordu… Diğer patronumuzun epey bir malvarlığı var, 300 bin liralık otomobil alabiliyorken, 2-3 ayda bir ailesiyle pahalı tatillere çıkabiliyorken bizim maaşlarımız neden geç yatıyordu. Biz bunları gördükten sonra tiksinmeye başladık.

Rıdvan: O aradaki müdürler, süpervizörlerin maaşları yatıyordu… O insanlar, maaşları yatmasa büyük çıngar çıkartırlar. Yani patron ile işçiler arasında kalan o patron temsilcilerinin maaşları zamanında yatıyordu. O adamlar biz çalışanları yatıştırmakla görevliydi. Paralarını alamayanlar garson, barmen, komiler… Asıl işi yapanlar… Biz borç falan istemiyoruz, hak ettiğimiz parayı istiyoruz. Patronlardan biri zaten müdürlere açıkça “Yılı dolmak üzere olanları istifaya zorlayın” demiş. Bu bizim kulağımıza geldi. Tazminat ödememek için, yılı dolmak üzere olanları yıldırarak istifaya zorlama taktiği… Daha düşük maaşa yeni çalışanlar alacaklar, bir yıl dolmadan onlar da zaten yılıp istifa edip gidecekler. Taktik bu…

"ÖRGÜTLENEMİYORDUK ÇÜNKÜ ÇALIŞANLAR BİRBİRLERİNE KARŞI KIŞKIRTILIYORDU"

Peki bu sıkıntıları yaşamaya başladığınızda, örgütlenmeyi, birlikte hareket etmeyi düşünmediniz mi?

Onur: O olmuyor, çünkü çalışanlar genellikle patronlar ya da patron temsilcileri tarafından birbirine düşürülüyor. Herkes birbirinin ayağını kaydırma modunda oluyor. Çalışanlar, birbirlerine karşı gruplaştırılıyor, işçiler birbirine adeta rakip haline getiriliyor… İşçilerin birlikte hareket edemeyecekleri bir düzen oluşturuyorlar. Çalışanlar birbirine karşı alttan alta kışkırtılıyor… O nedenle örgütlenemedik…

LEMAN KÜLTÜR'LERDE BAZI SERT MUHALEFET EDEN SAYILAR MASALARDAN TOPLATILDI"

Leman Kültür kafeye giden insanlar, zihinlerinde bir imgeyle, bir algıyla gidiyorlar… Bu imge ve algı öncelikle, haftalık mizah dergisi Leman’ın “muhalif” olduğu algısı ve izlenimi… Leman dergisinin mizah anlayışı, hayranı oldukları çizgi bant kahramanlarının muhalif duruşu vs… Çalıştığınız kafede anlattığınız tabloysa bambaşka… İnsanların bu düşünce, duygu ve algıları mı sömürülüyor acaba… Ne diyorsunuz bu konuda?

Onur: Zaten fiyatlar da, bir öğrencinin gidip sosyalleşebileceği mekan gibi değil ki… Çok pahalı… Leman Kültür’ün haftalık dergi Leman’la bir ilgisi yok… Ama logo, isim, karikatürler Leman dergisinden. Leman’ın o “muhalif” tavrı sadece isimde, logoda, tabelada kalmış durumda.

Rıdvan: Mekanda zaman zaman Che parçaları çalar. Ama TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın Che Gueavara aleyhinde sözler söylediği zaman, Leman dergisi Che’yi kapak yapmıştı. O sayı özellikle masalara konulmadı. Patron, o sayıyı masalardan toplattı. Biz çalışırken Che tişörtü giyiyorduk çalışırken, giymemizi yasakladılar. Sadece mutfaktakiler giyebiliyordu.

Diğer Leman Kültür şubelerinde de benzer olumsuzluklar yaşanıyor mu peki?

Onur: Elbette. Örneğin bizim bildiğimiz Bornova’daki şubede de daha önceden maaşlarını alamayan, çok geç alabilen çalışanlar oldu. Alsancak şubesi kapatıldı, oradaki elemanlar diğer şubelere dağıtıldı. Alsancak şubesi battığı için kapandı mesela. Bodrum’da bir şube açtı Alsancak’ın sahipleri. Bodrum çok para yiyen bir yer. Alsancak’tan para çekip diğer şubelere aktardılar. Orada çalışan arkadaşlarımız hak kayıplarına uğradı dolayısıyla… Hâlâ kapatılan Alsancak’tan parasını alamayan kişiler var.

"SİGORTASIZ GÜNLÜK ÇALIŞTIRILANLAR DA VARDI"

Günlük çalışanlar oluyor muydu?

Rıdvan: Bizim şubede de yoğun günlerde günlük çalışanlar istihdam ediliyordu. Ekstra deniyor buna. Sigortası yapılmadan günlük çalışanlar oluyordu. Günlük çalışanları ara mesaiye ya da kapanışa çağırıyorlardı. Kapanışa geldikleri zaman gece 2’de çıkıyordu işten insanlar, 50 lira alıyorlardı. İnsanların 50 liraya muhtaçlığından yararlanarak, sigortasız, güvencesiz çalıştırılıyordu insanlar.

"NE KADAR ÇOK KOKTEYL SATARSAK O KADAR YEMEK HAKKIMIZ OLUYORDU"

Peki iş baskısı, üretim baskısı var mıydı, daha çok satın şeklinde bir baskı?

Onur: Şöyle bir iş baskısı vardı: Örneğin bir müşteri bir bira içecek, onun yerine biraver satmamız için çaba harcamamız isteniyordu. Ya da belli sayıda kokteyl satana, bir yemek veriyorlardı… Daha çok satarsan, daha fazla yemek hakkı elde ediyorduk. Daha çok biraver satarsak, daha fazla yemek hakkımız oluyordu.

Siz ne yiyordunuz peki diğer zamanlarda?

Onur: Personel yemeği adı altında yenmeyecek bir yemek çıkıyordu. Yiyemiyorduk çünkü. Kötü yemekler… Sabah yapılmış kızartmaları öğleden sonra lastik gibi olmuş şekliyle yiyorduk. Bize verilen yemeğin içinden tırtıl çıktığını hatırlıyorum. Mecburen dışardan yemek söylüyorduk. Kuryeler bize yemek getirmeye başlayınca patronlar rahatsız oldu.  

Rıdvan: Yemek konusundan dolayı işten çıkanlar vardı. Çalışan kişi haklı olarak, “Ben burda günde 10 saat köpek gibi çalışıyorum, bu kötü yemeği hak etmiyorum” diye işten ayrılıyorlardı. Biz sabrettik. Biz “Parasını verelim menüden yemek yiyelim” dedik, bir ara onu da yasakladılar. Paramızla bile menüden yemek seçip yiyemediğimiz zamanlar oldu. Vardiya dışında, mekanda oturmak yasaklandı. İzin günümüzde arkadaşlarımızla Leman Kültür’e gidip oturamıyorduk mesela… Bu yasakların hiçbiri iş yasasında olan yasaklar değil, hepsi keyfi yasaklamalardı.

DENİZLİ LEMAN KÜLTÜR'DEN SAHNELER... 

Denizli Leman Kültür’de çalışan Murat, çalıştığı süre içinde yaşadıklarını soL’a anlattı…

"MÜŞTERİDEN KALAN ARTIKLARI BİLE YEMEK YASAK, LEMAN DERGİSİ YASAK"

İşte Murat’ın anlattıklarından satır başları:

  • Çalışanlar sürekli baskı altındaydı, en ufak bir olayda müdür çalışanların başına dikilip sürekli azarlıyordu.
  • Komi olarak çalışan bir öğrenci arkadaşımız vardı, bahçede bulunan boş bira bardaklarını içeri taşırken rüzgardan dolayı kapı elindeki tepsiye çarptı, iki tane bira bardağı yere düştü biri kırıldı. Bu nedenle o arkadaşımızı işten çıkardılar, hem de zorla istifa dilekçesi imzalatarak, kendisi işten ayrılıyormuş gibi ilişiğini kestiler.
  • Eğer çalışanlar yanlış sipariş alırlarsa, mutfaktan çıkan sipariş çalışanın maaşından kesiliyordu. İşin komik tarafı, kendi maaşlarından kesileni yemeği ya da içeceği yiyip içemiyorlardı da… İş bittikten sonra, yemek soğuduktan sonra yemelerine izin veriliyordu.
  • Masalarda kalan artıklar bir yerde toplanıyordu ve çalışanların yemesi yasaktı. Bir keresinde artıklardan yedi diye bir komi ile tartıştılar. Komi “Artıkları bile yedirmiyorlar, hepsi çöpe gidiyor, çöp kadar değerimiz yok mu” diyerek işi bıraktı.
  • Eğer yemek siparişi verilen masalara, yemekle birlikte ekmek gitmediyse, o hafta bütün komilerin tip box’tan alacakları kesiliyordu.
  • Çalıştığımız yer Leman Kültür olsa da, Leman dergisinin masalara dağıtımı yasaktı, dört ay boyunca hiçbir sayı dağıtılmadı. Çalışanlar okumak istediğindeyse, “Ne yapacaksınız okuyup da” diye engelleniyorlardı.
  • Denizli Leman Kültür, iki ortak tarafından işletiliyordu. Ortaklardan biri Belçika’da yaşıyordu. Ama iş yerinde olup biteni kameradan izleyip en ufak konularda bile Belçika’dan müdahale ediyordu.
  • Normal olarak belirli aralıklarda molaya çıkıyorduk alt kapıdan. Ama saat 19.00 olduğunda, molaya çıktığımız kapıyı kapatıyorlardı, 23.30 ve hatta 24.00’e kadar molaya çıkmamız yasaklanıyordu.
  • Tuvalete gidilmesine bile laf ediyorlardı. Bazı arkadaşlarımız sık tuvalete gitse, “Kaç defa gidiyorsun tuvalete”, “Bir günde bu kadar tuvalete gidilir mi” diye buna bile karışıyorlardı.  
  • Leman Kültür çalışanlarının, izinli oldukları zamanlarda mekana gelip oturmaları yasaktı.

İşçiler soL'a konuşuyor: